Seda Yüz: “Peki neden kadın Hitler yok?”

Karşımda oturuyor, çok cool! Sanırsınız biraz önce sahnede espriler yapan kadın o değil! Kendisine de bunu söylüyorum zaten. Cevabı hazır: “Arkadaşlarım bana sen mi stand up yapacaksın diyordu, işte bu yüzden.” Hani olayın sadece yeni tanışmamızla bir ilgisi yok. Hep böyle demek ki!  Eğer tanışmadıysanız tanıştırayım, Seda. İşte stand up’ın yeni yüzü!

Söyleşi: Nilüfer Türkoğlu

Bu söyleşi feminist bir söyleşi değil, değil ama tüm mesleklerin erkeklerin ‘tapulu malı’ olduğunu düşününce konu ister istemez kadın erkek eşitsizliğine geliyor. Zaten yaptığı şovda da ah o ‘kemiksiz dili’ye ne güzel lafları dokunduruyor. Seda Yüz’le geçen perşembe akşamı Beyoğlu Gri Sahne’de buluştuk. O bir oyuncu. O bir stand upçı. Tek başına sahnede bir saat boyunca anlatıyor da anlatıyor. Kayıtsız kalmamak mümkün değil, gülmemek hiç değil! Seda Yüz Stand Up #SıfırMakyaj‘ı izleyin, bana hak vereceksiniz.

Ve karşımızda Seda Yüz! Stand up için soyadının çok uygun olduğunu söylesem, ne dersin?

Öyle mi diyorsun? Hiç böyle düşünmemistim. Soyadım bile uygun diyorsun yani. (Gülüyor.)

“HER MESLEKTE KADINLARIN VARLIĞINI KANITLAMAYA ÇALIŞIYORUZ”

Kimsin sen? Stand up erkek işi değil mi yahu? Cık cık cık… Kadından komedyen olur mu? Kadın komik olur mu Seda?!!

Bu sorunun kendisi bana çok komik geliyor. Kadın manav olur mu demek gibi bir şey. Rasim Öztekin’in bu konuyla ilgili bir açıklamasını okumuştum. “Normal hayatta da komik olan erkektir. Erkeklerin yaşadıkları komediye daha müsaittir” demiş. Normal hayatta biliyorsun manav olan da erkektir. Bunun sebebinin erkeklerin yaşadıklarının manavlığa daha müsait olması olduğunu sanmıyorum. Yani şunu demeye çalışıyorum, bütün mesleklerde gözle görülür bir erkek egemenliği varken bunu sanki sadece zekâ gerektiren alanlarda varmış, kadınlar da zekâ yoksunuymuş gibi sormak… Bir de hep çok prestijli meslekler için soruluyor. Ben de şunu merak ediyorum neden hiç kadın Hitler yok?
Biz de hep “Hayır var!” deyip her meslekte kadınların varlığını kanıtlamaya çalışıyoruz. Bu da ayrıca kadınların içine sokulduğu anlamsız bir pozisyon. Ama var. Hahaha. Kadın manav mesela… Susam Sokağı’nda vardı.

Türkiye’de ve hatta dünyada bildiğimiz çok kadın stand upçı yok. Bana say desen bir eliminkini değil, üç parmağımı geçmez sayısı. Sahi öyle mi?

Hayır, tabii ki değil. Ama öyle olsa da bir şey fark etmez. Çünkü bu, kadınların bu işi yapıp yapamayacağından tamamen bağımsız parametrelerin sonucu. Dünyada da Türkiye’de de kadın stand upçılar var. Ama diyorum ya bunu söylemek bile saçma. Bir şey kanıtlamak zorunda değiliz.

Kilo vermişsin galiba… Biraz vermişsin. Verdin mi? (Hadi bize oyunun girişinde bahsettiğin bu konuyu biraz deş!)

Hahaha kilo gibi somut olarak ölçülebilen bir konuda bile insanların fikrinin olmasıyla ilgili bir şey o… Bence vermişsin. Bence çok az almışsın. “Bence” denilecek bir şey değil. Bir de ne zaman yani? Biri çıkıyor mesela “Epey kilo almışsın” diyor. Çünkü en son ilkokulda görüştük. Ama inanıyoruz. Kilo vermişsin deyince hemen inanıyoruz. Sonra da insanların her söylediğine inanmaya başlıyoruz. Bu sosyal medyadaki yorum çılgınlığı da bununla ilgili. Aman dur! Ya altına kötü yorum gelirse… Bu kadar umursamaya gerek yok. İnsanlar konuşuyor sadece. Kendimizi çok önemli sanmakla ilgili olduğunu düşünüyorum.

Gösteriyi bir etiketle bütünleştirmişsin; #sıfırmakyaj. Bu bir tepki mi, eleştiri mi? Makyajla stand up yapmaz mısın?

Evet gösterinin adı #sıfırmakyaj. Öncelikle stand up’ın doğasına bir gönderme, açık sözlü, mecazi anlamda makyajsız… Bir de kadın çağrışımı yapıyor.  Ayrıca kadın erkek çocuk artık toplum olarak hepimiz makyaj yapmayı öğrendik, kendimizi tutamıyoruz, sürekli makyaj videosu izliyoruz. O da bana komik geliyor. Kişisel olarak makyaj yapmam, yapmıyorum gibi bir durumum yok. Çok becerebildiğim bir şey değil ama bana yapan biri çıksa hayır demem…

Metni sen yazdın ve sen oynuyorsun. Ne kadar oldu bu stand up işi?

Aslında karar vereli ve yazmaya başlayalı üç yıl oluyor. Araya hamilelik, çocuklar girdi derken bir sezondur oynuyorum.


“EVLİLİK KURUMUNU TEHDİT EDEN TEK ŞEY EVLİLİK” 

Kadın erkek eşitsizliği bahsettiğin konuların başında geliyor. Ama bunu çok klişe tabirlerle de anlatmıyorsun doğrusu. Gösterini de cazip kılan bu bence. Anneliğinden, kocandan bahsediyorsun. İpucu da çok vermeyeyim diyorum ama bozulmuyor mu eşin, izleyince?

Yok başta bir kere bozuldu. Artık her seferinde bozulmuyor. Öyle olsa çok komik olmaz mıydı? Of yine bozuldum… Hahaha şaka bir yana en çok o gülüyor gerçekten. Çok destekleyici onunla dalga geçmem konusunda. Zaten o da tiyatrocu; fikirleri benim için çok yönlendirici oluyor bu süreçte. Kadın erkek ilişkileri komediye her zaman malzeme veriyor. Çelişkiler çok fazla çünkü. Ben de buna kendi açımdan bakıyorum. Bu taraftan bakınca da eşitsizlikle ilgili şeyler çok net gözüküyor. Benim suçum yok. (Gülüyor.)  Benim dert ettiğim, sinir olduğum, kafama takılan şeyler. Bunlarla dalga geçip rahatlıyorum. Tabii ki kadınlar ve erkekler de benzer şeyleri yaşadıkları için rahatlıyor. Çünkü mizah böyle bir şey, adını koyamadığın şeyleri gösterip gerilimi boşaltan bir şey. Artık tanımlıyorsun, bir de üzerine dalga geçiyorsun. Çok özgürleştirici. Özellikle erkekler çok gülüyor gösteride.

Evlisin ama nedir bu evlilik kurumuyla alıp veremediğin? 

Yani benim için her şey bir malzeme. Her şeyin olan hali ve sunulduğu hali arasında tezatlıklar ve ironiler var. Bir komedyen nasıl evlilikle dalga geçmeyebilir ki? Evlilik de ancak dalga geçerek sürdürebileceğin bir şey gibi geliyor bana. Çünkü çok zor bir şey. Gösteride de söylüyorum evlilik kurumunu tehdit eden tek şey, evlilik.

Annelik bir yandan stand up mesaisi bir yandan, nasıl kotarıyorsun?

Evet iki yaşında ikiz çocuklarım var. Arada ufak sinir krizleri geçirerek hallediyorum. Biraz şizofrenik bir durum. Çocuklarlayken bambaşka bir atmosferin içindeyim. Yazarken ve sahnedeyken bambaşka. Bazen çocukları uyuturken filan bir bakıyorum kafamdan oyunu yazıyorum. A şuraya şu cümleyi eklesem, buradan şunu çıkarsam gibi… Bir taraftan da annelik bana çok fazla malzeme getiren bir şey. Başlı başına bir konu. Bir de bu gösteriyi yazmanın en hızlandığı dönem lohusalık ve sonrasıydı çünkü bir şeyleri kafandan atmak istiyorsun. Aslında üç çocuğum aynı anda
dünyaya geldi gibi. Stand up da benim çocuğum hahahah.

“BİR KADININ FEMİNİST OLMAMASI BİR SEÇENEK DEĞİL” 

Gösteride sık sık geçen feminizme girecek olursak sen feminist misin?

Evet. Feminist deyince insanlar ne anlıyor bilmiyorum. Umrumda da değil. Bir kadının feminist olmaması bir seçenek değil bence. Çıkıp ama, yani, işte demeden bunu söyleyebilmek bile önemli hale gelmiş durumda. Ben kendi anladığım anlamda feministim. Diğer yandan benim işim kalıp olarak gelen tüm yargılarla ve düşünce sistemleriyle dalga geçmek. Dogmatikleşen her şey mantıksızlaşır ve komikleşir. Bu feminizm dahil bütün -izmler için geçerli. Benim işim sorgulamak ve şaka yapmak. Her şeyle ilgili şaka yapabilirim, feminizmle ilgili de yapabilirim.

Gri Sahne’de gösterini çok taze izledim. Gözlerimden yaş getirdiğini itiraf etmeliyim. Seyircinin tepkisi nasıl? Benim gibi gözlerini silenler oluyor mu? Spot ışıkları altında fark edebiliyor musun bir şeyler?

Teşekkür ederim öncelikle. Ağladığın için. (Gülüyor.) Seyircinin tepkisi iyi genelde. Bir de stand up seyirciyle çok alakalı bir şey. Onların enerjisi oyuna direkt yansıyor. Sonuçta tek bir başarı ölçütü var. O da seyircinin gülmesi. Fark etmemem mümkün değil. Çünkü birlikte yapıyoruz gösteriyi. Şöyle bir şey oldu, bir röportajda bana “Seni izlerken hiç sandalyeden düşen oldu mu?” diye sordular. Bu soru bana çok komik geldi mesela, dalga geçtim filan. Bir sonraki oyunda gerçekten birisi sandalyeden düştü. Çok mutlu olmuştum. Hahaha! Sürekli seyircilerin başına kötü bir şeyler gelince seviniyorum. Sen ağlamışsın, biri sandalyeden düştü.

Başka projelerin var mı? Oyun ya da hikayeler yazıyor musun?

Ben aslında tiyatrocuyum. Tiyatroyla, oyunculukla ilgili şeyler her zaman olabilir. Onun dışında yazmakla ilgili de var aslında hayallerim. Ama benim için öncelikli olan stand up. Çok seviyorum. Sevmenin ötesinde bence benim işim bu. Buymuş. Çok şanslıyım bunu keşfettiğim için. Stand up ile ilgili sürekli kendimi geliştirmek istiyorum. Daha iyi nasıl yapabilirim bunu düşünüyorum sürekli.

Türkiye’nin dışına taşmak istiyor musun? Yurt dışında sahneye çıkmak mesela, neden olmasın?

Evet istiyorum. Bununla ilgili hayal kuruyorum. İnşallah olur.

“ÖNEMLİ OLAN SEYİRCİ KARŞISINDA ZEKİ GÖRÜNMEYE ÇALIŞMAMAK”

Sence iyi bir stand upçı nasıl olmalı? Bana biraz tarif etsene…

Bu benim de sürekli üzerine düşündüğüm bir şey; daha iyi nasıl olabilirim diye. Galiba önemli olan seyirci karşısında zeki görünmeye çalışmamak. Yani bakın ben ne kadar akıllıyım der gibi yapmamak. Seyirci beni anlasın da gülsün diye bir şey yok. Senin işin onları güldürmek. O yüzden içe dönük değil, her zaman dışarıya dönük bir şey olmalı. İlgin kendinde değil; sahnede, seyircide, yaptığın işte olmalı. Çünkü stand up’ın sahnede tek başına kendi düşüncelerini anlattığın bir şey olduğunu düşünürsek, kendine fazlaca dönme tuzağına düşmek mümkün. Oyunculuk da önemli. Genellikle stand up gösterilerinde benim en çok güldüğüm taklitler ve fiziksel canlandırmalar olur. Çalışmak çok önemli. Stand up zor bir iş. “Aaa! Ne kadar rahat çıkıp anlatıyor” gibi görünmen için öncesinde inanılmaz bir çalışma yapman lazım. İnsanlarda genel olarak şu algı var, sen komik miydin ki? Benim günlük hayatta komik olup olmamam önemli değil, bu bir iş, meslek yani. Çalışıyorsun, düşünüyorsun, deniyorsun, olmuyor, tekrar yapıyorsun. Sadece bir kelime yerine hangi kelimeyi kullanayım diye günlerce kafa yoruyorsun. Zaten komiktim, sahneye çıktım, anlattım gibi bir durum yok.


Genç bir oyuncu olarak, bir kadın stand upçı olarak o sahnede tek başına söylediklerin cesaret işi. Küfürler de havada uçuşuyor. Seyircinin rahatsız olduğu oldu mu hiç?

Aslında ben sahnede küfretmiyorum. Küfürlerle ilgili şaka yapıyorum. İkisi birbirinden farklı şeyler. Küfür becerebildiğim bir şey değil. Ama bunu çok iyi yapan kadınlar var. Ayça Şen mesela. Gerçekten imrenmemek elde değil. Çok güzel küfrediyor. Benim ağzımda hep eğreti duruyor. Ama evet küfürlerle ilgili yaptığım şakalar var ya da argo kullanımlar… Seyirci ilk duyduğunda  ne oluyor ifadesi oluyor yüzünde. Ama sonrasında rahatlıyor. Aslında sen ne anlatmak istediğinden emin olunca ve arkasında durunca bu, seyirciyi de rahatlatan bir şeye dönüşüyor. O güveni bir şekilde veriyorsun. Saçmalamayacak gibi bir durum oluşuyor. O noktadan sonra da hangi kelimeyi kullandığının çok önemi yok. Önemli olan bağlam.  Ama tabii anne olmaktan dolayı bir annenin bu kelimeleri kullanmaması gibi bir algı da var. Onunla da pek ilgilenmiyorum. Fakat şunu anlatabilirim;  anneannem ve dedemde oyuna geldi bir gün. Gerçekten o günkü oyun, bütün oyunculuk hayatımın en zor oyunuydu. Bir yandan oynuyorum, bir yandan anlık otosansür uyguluyorum. Her şey birbirine karıştı. Bir noktadan sonra bıraktım akışına… Mesleki anlamda önemli bir testti benim için.

Ajandakolik’in klasik bir sorusu var. Ajandakolik ya da not defteri tutuyor musun?

Evet tabi ki. Yazdığım için gün içinde mutlaka not almam gerekiyor. Cep telefonunu da kullanıyorum ama şakalarımı genellikle bilgisayardan önce defterime yazıyorum.

Peki seni izleyebilmek için okuyucular ajandalarına hangi tarihleri not etsin?

11 ve 25 Eylül’de GRİ Sahne’de olacağım. Bekliyorum herkesi. Herkesi ama!

 “KADIN ELİ DEĞMİŞ GİBİ NE DEMEK? BENCE SEN DE EL AT,  İYİ OLUR” 

Şovundan bir alıntıyla “Dünyayı kadınların güzelleştirmesi”ne ne diyorsun?

Yine mi biz çalışacağız diyorum hahaha. Bir zahmet dağıttığınız gibi toplayıverin. Daha iyi slogan önerilerim var gösteride. Bu “kadın eli değme” meselesi de beni sinir ediyor. “Kadın eli değmiş gibi”. Çünkü hep değen el kadınınki zaten. Sen de bir el at bence o da iyi olur.

Seni izlerken bir yandan aklıma Orhan Kemal’in ‘Tersine Dünya’ romanı geldi. Kadınların erkek, erkeklerin kadın rollerine büründüğü, cinsiyetlerin tepetaklak olduğu bir dünya hayal ettim. Sence öyle bir dünya nasıl olur?  

Komedi için çok güzel bir konu. Ve bir anda çat diye bir şeyleri önüne koyup anlamanı sağlıyor. Ama öyle bir dünya nasıl olur? Aynı. Aslında cinsiyet eşitliği derken bir denge durumunu anlıyorum ben. Sorun erkek egemenliği dışında eril gücün egemenliği. Yani erkekler de köşeli toplumsal cinsiyet kalıplarının içinde yaşıyor.

Peki o zaman… Kadın-erkek bir gün eşitlenir mi? Diyet yapmak, güzel görünmek zorunluluğu ortadan kalkar mı? Gün gelir erkekler de evlilik hayali kurar mı? Kadınların ölmediği bir dünya olur mu?

Bilmem. Elimizde olan şeyler var. Elimizde olmayan ya da zor olan şeyler var. Sorgulamak ve dayatılanlara kendi kendimizi mahkum etmemek önemli. Erkekleri düşman ilan etmemek de öyle. Çünkü bu her zaman biz kadınları güçsüzleştiren bir şey. Tıpkı kadınları düşman ilan etmemek gibi. Dayanışmanın da çok önemli olduğunu düşünüyorum.  İşte bu yüzden sürekli mücadele edip anlatmaya çalışıyoruz. Ekonomik meseleler yani kendine ait bir oda da elbette…

Ajandakolik’e konuk olduğun için çok teşekkürler. Umarız seni sık sık sahnelerde görürürüz. Başarın daim olsun…

Ben teşekkür ederim bu güzel söyleşi icin.

You don't have permission to register
Follow us on Social Media