Advertisement Advertisement

“GİZEMLİ NEHİR” VE “ZİNDAN ADASI”NIN YAZARINDAN YENİ KİTAP: AYRILAN YOLLAR



Tüm dünyada olduğu gibi bizde de çok sevilen “Gizemli Nehir” ve “Zindan Adası” filmlerinin romanlarının yazarı Dennis Lehane’nin son kitabı “Ayrılan Yollar”, ansızın ortadan kaybolan kızını bulmak için bir anti-kahramana dönüşen bir kadının hikâyesini anlatırken, ırkçılık başta olmak üzere birçok kola ayrılarak ilerleyen kurgusuyla 70’ler Amerika’sından gerçek kesitler sunuyor.

YAZI: BURAK SOYER 

soyerbrk@gmail.com

Dennis Lehane, 1965 yılında Boston’da doğmuş. Beş çocuklu, İrlanda kökenli bir aileye mensup olan Lehane, Florida International University’nin Yaratıcı Yazarlık Bölümü’nden mezun olmuş. 1994 yılında ilk romanı “A Drink Before the War” yayımlanmış. Bunu, 1996 yılındaki “Darkness, Take My Hand”, 1997’deki “Sacred” izlemiş. 1998 yılında çıkan “Gone, Baby, Gone”, 2007 yılında Ben Aflfleck tarafından “Kızımı Kurtarın” adıyla sinemaya uyarlanmış. Bu romanla birlikte eserleri beyazperdede görünmeye başlayan Dennis Lehane’in 2001 yılında yayımlanan “Mystic River” adlı kitabı, 2003 yılında Clint Eastwood tarafından “Gizemli Nehir”, 2003’te çıkan romanı “Shutter Island” ise 2010 yılında Martin Scorsese’nin kamerasıyla sinemaya taşınmış. Hayli ses getiren bu iki yapımdan sonra ünü iyice artan ve The Wire, Castle, Boardwalk Empire gibi dizilerde de senaristlik yapan Dennis Lehane’nin son romanı “Ayrılan Yollar”, Saga Kitap etiketi, Seçil Sönmez çevirisiyle okuyucuyla buluştu. Memleketi Boston’ın toplumsal olarak hareketli bir döneminde, tek başına hayatta kalmak ve kızına bu pis ortamda ne pahasına olursa olsun iyi bir hayat sunmak isteyen Mary Pat Fennessy adlı kadının, ansızın ortadan kaybolan kızı Jules’u bulmak için bir intikam makinesine dönüşmesini anlatan kitap, ırkçılık başta olmak üzere birçok kola ayrılarak ilerleyen kurgusuyla 70’ler Amerika’sından gerçek kesitler sunuyor.

Sene 1974. Boston’ın güneyinde, “Southie” olarak adlandırılan İrlanda mahallesi “sıcak” günlerini yaşıyor. Çünkü okullar açılmak üzere ve mahallenin “sahipleri” çocuklarının, siyahi çocuklarla beraber aynı servisle okula gitmesini istemiyor. Herkes ayakta. Büyük bir miting için günler öncesinden bir kampanya başlatılmış. Sinirler gergin. Çünkü bu mahalle, beyazlara ait. Kuralları, raconu var. Onları koruyup kollayan polisler ve “birileri” var. Onların borusunun öttüğü, diğerlerinin de bu sese gönülden destek verdiği huzur atmosferinin bozulmasına kimse izin veremez!

Bir tarafta pankartlar, diğer tarafta ödenmemiş faturalar
İşte tam böyle bir ortamda, birileri çocukları, başka “renkte” çocuklarla yan yana oturmasın diye pankart hazırlarken, bedbahtlığını sülalesinde alan Mary Pat Fennesy adlı orta yaşlı bir kadın, tek göz evinde kahve pişirmek için ocağını yakmaya çalışıyor, olmuyor. Kızı duş alamıyor. Çünkü sıcak su yok. Çünkü faturalar ödenmemiş. Mary Pat, pankartlarla, mitinglerle uğraşmak istemiyor. Tek derdi evini çekip çevirmek, kendisinin ve kızının karnını doyurup kendi çektiklerini ona yaşatmamak. Bunu çok iyi biliyor zira mahallenin kaderine bıraktığı oğlu Noel’i aşırı dozdan kaybetmiş. Eski kocası hüküm giymiş bir suçlu. Eski sevgilisi ölmüş. Ve bu mahallede Mary Pat’in kızı Jules’un yaşındakilerin geleceği belirsiz.

Mahalle “kanunları”
Erkek çocuklar -mezun olabilirlerse- liseden sonra çalışacakları fabrikadaki mesailerinin ardından kendilerini alkole ve birtakım kafa yapıcı maddelere verecekler. Kızlar, yüksek ihtimalle mahallenin gayrı resmi “koruyucusu” Butler çetesinin barlarından birinde çalışacak. Mary Pat, Jules’un böyle bir geleceği olmasını istemediği için canını dişine takarak çalışıp didiniyor. Ancak sakınan göze çöp misali, Jules, arkadaşlarıyla takıldığı bir akşam eve gelmiyor. Annesi arkadaşlarının ailelerini arayıp soruyor. Jules’u gören eden birini bulamıyor. Mahalle “kuralları” gereği polisten önce son çare olarak Butler çetesinin ele başı Marty’nin kapısını çalıyor. Marty ona, başta polise gitmeme olmak üzere kuralları bir kez daha hatırlatarak kızını ertesi gün saat beşe kadar bulacağını söylüyor. Bu zaman içinde bölgedeki metro istasyonunda siyahi bir çocuk metro platformundan düşüp ölüyor. Kuzeyi, güneyi, batısı, doğusu her yeri sarsan bu olayın ardından ortalık iyice karışıyor. Tüm zıt kutuplar ayaklanıyor. Herkes suçu birbirine atıyor. Mary Pat ise, zırhını kuşanmış vaziyette tek başına kızını aramaya koyuluyor. Kızının öldüğü gece yanında kim varsa, kendi yöntemleriyle tek tek hesap sormaya başlıyor. Artık kaybedecek bir şeyi kalmayan Mary Pat, sınırlarını genişlettikçe sadece kızının olayını aydınlatmakla kalmıyor, bunun yanında gencecik çocukları harcayan zehirli bir sarmaşığın tüm pisliğini de ortaya döküyor…

Çevirmene not!
“Ayrılan Yollar”, okuduğumuz ve izlediğimiz kadarıyla bir Denis Lehane romanından beklentilerin çok daha fazlasını veriyor okura. “Mystic River”daki gibi kişisel bir hikâyeden yola çıkarak yazılan kitapta, her şeyini kaybetmiş bir kadının çaresizce kızını ararken oradan oraya savruluşunu izlerken, 1920’lerden başlayarak romanın geçtiği tarihe, oradan da günümüze kadar uzanan bir fon var “Ayrılan Yolların” arkasında. Lehane, işin hem gizem ve gerilim kısmını hem de sosyopolitik kısmını birbirini ustaca bağlayarak gerçek anlamda bir yirminci yüzyıl Amerikan romanı sunuyor. Bir tebrik de çevirmen Seçil Sönmez için. Sönmez’in, dönemin Amerikan lügatine hâkimiyeti, okurken kafada görsel bir imge oluşturuyor ve romandaki karakterlerin de bu dile göre canlanmasını sağlıyor. Özellikle Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz dili, böylesi bir romanda görmek kitabın etkisini daha da artırıyor. Son söz niyetine, yönetmenlerin de “Ayrılan Yollar”a göz atmasında fayda var deyip yazıyı noktalayalım…

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media