
PACO ROCA: “ACI ÇEKEN VE HİKAYELERİNİ ANLATAMAYAN İNSANLARA SES VERMEK BENİ RAHATLATIYOR”
“Kırışıklıklar” çizgi romanı ile dünya çapında bir ün kazanan İspanyol yazar, karikatürist Paco Roca, bu defa Ajandakolik’te Songül Bozacı’nın konuğu oldu. Şimdiye kadar pek çok ödül kazanmış sanatçının, Desen Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan üç kitabını kitabını konuştuk.
SÖYLEŞİ: SONGÜL BOZACI
songulbozaci@gmail.com
Avrupa çizgi roman sanatına yön veren büyük bir usta geçti yakın zamanda İstanbul’dan. Dokuzuncu sanata gönül verenlerin yakından takip ettiği İspanyol yazar-çizer Paco Roca, geçtiğimiz ayın son günlerinde İstanbul Cervantes Enstitüsü ile Desen Yayınları’nın konuğu olarak İstanbul’daydı. Çizgilerine hayranlık duyduğum bir sanatçıyla yüz yüze tanışma olanağını yakalayan şanslı azınlıktan biri olduğum için ayrıca sevinçliyim. Mütevazı kişiliğinin yanı sıra okuruyla kurduğu sıcak-samimi ilişki kendisine olan hayranlığımı bir kat daha artırdı. İstanbul Cervantes Enstitüsü’nde düzenlediği söyleşide kalbime en çok dokunan açıklaması; ailesinin onu uzun yıllar bir ‘loser’ olarak görmesi fakat onun çizmekten bir an bile vazgeçmemesi oldu. Ülkesinin ve hayatın gerçekliğinden kopmadan, sıradan insanların sıra dışı hayatlarını hikâyeleştirmeye devam edeceğini ve daha anlatacak çok şeyi olduğunu söylüyor Roca. Ek olarak, DC Comics için başladığı yeni proje beni epey heyecanlandırdı açıkçası. Hayatım(ız)a dokunacak daha nice kitabının Türkçeleşmesi dileğiyle sözü fazla uzatmadan sizleri kendisiyle yaptığım keyifli söyleşi ile baş başa bırakıyorum:
Sevgili Paco Roca, öncelikle ülkemize hoş geldiniz. Sizi Desen Yayınları’ndan çıkan üç kitabınız ile tanıdık ve çok sevdik. Kitaplarınız ile ilgili sorulardan önce sizden çizerlik yolculuğunuza ve kendi hikâyelerinizi çizmeye karar verme sürecinizi öğrenmek isteriz.
Küçük yaşlarımdan beri çizim yapmayı ve hikâyeler anlatmayı sevdim. Bu iki hobim zamanla çizgi romanda birleşti. Çocukluğumu çizim yaparak ve çizgi romanlar okuyarak geçirdiğimi hatırlıyorum. Sonrasında grafik tasarım ve illüstrasyon okudum, o zaman İspanya’da çizgi roman okumak gibi bir şey yoktu. Bu, 17 yaşında reklam dünyasında çalışmama neden oldu ve Kırışıklıklar yayımlanana kadar bu sektörde devam ettim. 20 yıl boyunca her türlü siparişi çizdim ve işimden bana kalan zamanda kendi çizgi romanlarımı yaptım. Bu şekilde, hiçbir etkisi olmayan birkaç çizgi roman yayımladım ve reklam dünyasını bırakıp tamamen çizgi romanlara odaklanmayı düşünüyordum. Ama yeni bir çizgi roman yapmak için her zaman bir bahanem vardı. Kırışıklıklar bu koşullarda ortaya çıktı ve birden her şey değişti. Bu kitap İspanya’da başarılı oldu, dünyanın dört bir yanında yayımlandı ve nihayet reklamı bırakıp çizgi romanlara odaklanabildim. O zamandan beri istediğim çizgi romanları çizerek yaşıyorum ve hâlâ ara sıra bazı illüstrasyon siparişleri alıyorum.
Hikâyelerinizde ve çizimlerinizde hayatın içinde, gündelik koşturmacada unuttuğumuz küçük ama tüm yaşamımızı değiştiren büyük değişimlere yer veriyorsunuz. Bu tarz hikâyeler anlatma sebebiniz tam olarak nedir?
Normal insanların küçük hikâyelerini seviyorum. İnsanların birçok durumda mağlup olmaya mahkûm olsalar da onurları için mücadele ettiği hikâyeler hoşuma gidiyor. Kaçınılmaz olanla mücadele nostaljik bir hava verir ve bunu severim. Bazı çizgi romanlarımda, savaşın veya bir diktatörlüğün baskısı altında özel olaylar yaşayan normal insanlara odaklanıyorum. Acı çeken ve hikâyelerini asla anlatamayan insanlara ses vermek beni rahatlatıyor.
Okurlarınızı insan hayatına dair yanıltıcı bir olguyla; insanın sanki hiç yaşlanmayacak, hiç ölmeyecekmiş gibi bir koşturmaca içerisinde olmasıyla yüzleştiriyorsunuz. Sizin için ideal bir yaşam döngüsü var mıdır?
Daha önce de söylediğim gibi, kaçınılmaz olana karşı verilen bu tür mücadeleleri seviyorum. Kırışıklıklar’da karakterler yaşlanmaya karşı, Alzheimer’a karşı savaşıyor. Kazanamayacakları çok açık ama bununla mümkün olan en onurlu şekilde yüzleşiyorlar. Ev‘de karakterler unutulmaya karşı savaşıyor. Babalarını her zaman hatırlamak, o aile evini korumak istiyorlar. Ama hepimiz biliyoruz ki unutmak, hatırlamaya galip gelecek ve ev sonunda satılacak.
“İLK ÇİZGİ ROMANIM PORNOGRAFİK BİR DERGİDE YAYIMLANDI”
Genç çizerlere ve sizi takip eden deneyimli çizer ve yazarlara çizim ve hikâye oluşturma sürecinde olmazsa olmaz dediğiniz hangi aşamaları önerirsiniz?
Tavsiye vermeyi her zaman zor bulmuşumdur. Sıfırdan başlamak zorunda kalsaydım nereye gideceğimi bilemezdim, bana öyle geliyor ki sektörde isim yapmak için genellikle gerekli olan bir şans bileşeni var. Şansı, kontrol edemeyeceğiniz bir grup faktör olarak düşünmelisiniz: doğru zamanda doğru işle gelmek…
Çizgi romanın bir endüstri olduğunu anlamak gerekiyor; trendlerini, zevklerini ve kaprislerini anlamak en azından başlangıçta önemlidir. İlk çizgi romanlarım pornografik bir dergide yayımlandı, yapmak istediğim şey bu değildi ama yayıncılığa başlamanın bir yoluydu. Bir süre sonra Fransa’da bir macera hikâyesi yayınladım, bu da tam olarak yapmak istediğim şey değildi. Sanırım tüm bunlar beni yavaş yavaş yapmak istediğim türde bir çizgi roman oluşturmaya yaklaştırdı. Yol boyunca çizgi roman çizmeyi, bir temaya ve kişisel bir hikâye anlatma yöntemine sahip olmayı öğrendim.
Kendi çizgi tarzınızı ve hikâye tarzınızı bulmak için nasıl bir disiplinden geçtiniz?
Her türlü okumaya ve kişisel deneyime dayanarak zamanla oldu bu. Sanırım El Faro ile kişisel bir tarz bulmaya başladım. O zamana kadar yarattığım macera öykülerinden, “sinematografik” ritimden uzaklaşmak istedim. Başka temalar, başka anlatım biçimleri arıyordum; örneğin o sırada okuduğum Japon romanlarına ve o dönemde popüler olmaya başlayan grafik roman adlı yeni çizgi roman formatına daha yakındım.
Etkilendiğiniz yazar, çizer, sinema sanatçısı, yönetmen, kısacası sanat alanında sizi etkileyen kişiler var mıdır?
Daha önce Japon edebiyatından bahsettim: Mishima, Kawabata… Ozu, Miyazaki sinemasından… Taniguchi, Jaime Hernández, Satrapi gibi karikatüristler bana ilham veriyor.
Yakın zamanda tamamlayacağınız ya da yeni başlayacağınız bir projeniz var mıdır? Varsa kısaca bahsedebilir misiniz?
Şu anda DC Comics için bir mini seri üzerinde çalışıyorum. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştım ve herkesin bildiği, önceden yaratılmış karakterlerle, seri formatında çalışmanın ilginç bir meydan okuma olacağını düşündüm. Senaryoyu çoktan onayladım ve şimdi eskizler üzerinde çalışıyorum. Fikir, 2025 yılında ortaya çıkması yönünde.
Ödüllü bir çizer olmak size farklı bir bakış açısı kazandırdı mı, yoksa kendinizi derin sulara daha rahat atma coşkusu sağladı mı?
Ödülleri, yaptığım şeyi okurların beğenip beğenmeyeceğini, işin çok satıp satmayacağını düşünmemeye çalışıyorum. Yazarın zorlukları kendisiyle ve eseriyle. Gerisi ona yabancı.
Bununla birlikte ödüllerin yardımcı olduğu doğru, size istediğinizi yapmanız için yaratıcı özgürlük alanı veriyorlar. Eserleriniz, tüm yazarların her zaman sahip olmadığı bir medya ilgisine sahip oluyor ve bu da kitapçıları dolduran roman okyanusundan sıyrılmanızı sağlıyor.
Hikâyelerinizin bir felsefesi var: Kumdan Sokaklar’da absürt bir anlatım tarzını tercih etmiştiniz. Kırışıklıklar’da ise yaşlılık, aile bağları ve dostluk üzerine oldukça etkileyici, bir o kadar sade bir anlatım tercih etmiştiniz. Bunlardaki etkilerini göz önüne alarak Borges ve Kafka dışında sizi etkileyen başka hangi yazarlar vardır?
Daha önce Japon yazarlardan bahsetmiştim. Klasik ve güncel Amerikan edebiyatı da benim için bir referans. Ayrıca Orhan Pamuk, İspanyol edebiyatı, kurmaca ile gazeteciliği harmanlayan yazarlar da öyle. Yine son zamanlarda çizgi romanla iyi gittiğini düşündüğüm şiiri keşfediyorum.
Son olarak pandemi süreciyle beraber “ev” kavramı herkes için çok değişti. Ev kitabınızı bugün yazmış olsaydınız ortaya farklı bir bakış çıkar mıydı? Ayrıca pandemi öncesi ve sonrasında yaratım sürecinizde bir değişiklik oldu mu?
Pandemiyi tam olarak çizgi roman Ev‘in bahsettiği evde geçirdim. Onu sonunda kardeşlerimden satın aldım ve pandemide tadını çıkarmaya başladım. O zamandan beri yılın birçok zamanını orada geçiriyorum. Yeni bir çizgi romana başladığımda senaryoyu orada yazmayı seviyorum, o evde kendimi daha yaratıcı hissediyorum.