Advertisement Advertisement

Utku Lomlu: “Türkiye bir kitap olsaydı, kapağını boş tasarlardım”


‘Lupita Ütü Yapmayı Seviyordu’, ‘Hayvan Çiftliği’, ‘Dönüşüm’, ‘4321’, ‘Temiz Kağıdı’ akıma ilk gelenler. Daha da say derseniz, durmam sayarım. “Bir kitabın önce ismi sonra cismi” gibi sloganist bir cümleyle yola çıkabilirdim pek alâ ama onun işleriyle pek kolay olmuyor bu. Yalan yok! Kitabın cismine vuruluyorsunuz; yani kapağına! Can Yayınları’nın tüm kitaplarını bambaşka bir boyuta taşıyan tasarımcı Utku Lomlu, işine olan tutkusuyla bugün imzasını en kolay tanıdığımız isimlerden biri. 

Söyleşi: Nilüfer TÜRKOĞLU 

Türk okurunu tam 37 yıldır yerli ve yabancı edebiyatın en nitelikli örnekleriyle buluşturan Can Yayınları, bundan dört yıl önce okuyucunun duygusal bağ kurduğu o beyaz kapaklı kitaplarına veda etmişti. Bu değişimin habercisi olan ilk kitap Ayfer Tunç’un yazdığı ‘Dünya Ağrısı’ oldu. Okuyanlarınız varsa hatırlar. Masmavi bir kitap, bir akşam manzarasında çatıların üzerine kar yağıyor. Kapak tasarımı Utku Lomlu’ya aitti. 2014’ten bu yana Can Yayınları’nın tüm kitap tasarımları Utku Lomlu’nun imzasını taşıyor. Her ne kadar eski beyaz kapaklarla gönül bağını koparamayanlar varsa da özellikle yeni nesil, onun tasarımlarını onlarca kitabın arasından hemen tanıyor. Bugün Utku Lomlu, Ajandakolik’te…

Utku Lomlu’nun hikayesi nasıl başladı da böyle mühim ve muntazam işler yapan bir adam oldu?

Aslında bu oldukça uzun bir hikaye. Yaptığım işi seviyor olmak sanırım en büyük motivasyonum.

İlk olarak Everest Yayınları’ndan çıkan kitap kapaklarınız dikkat çekti sanırım. Can Yayınları’nın Erdal Öz’den adeta miras kalan geleneksel kapak tasarımları, oğlu Can Öz’ün dönemiyle başkalaştı. Ve bu kapakları siz yapmaya başladınız. Bu büyük bir riskti. Nasıl gelişti? Ve ilk gelen tepkiler/eleştiriler nasıldı?

Bir risk olduğu doğru… Fakat risk olmadan yeni bir şey üretmek ve devamında da başarı pek mümkün değil sanırım. İlk olarak duygusal tepkiler oldu tabii. Bunların geleceğini biliyorduk. Buna rağmen kendi adıma o günlerin pek de kolay geçmediğini söyleyebilirim.

“FARKLI BİR ELBİSE GİYDİĞİNİZDE FARKLI BİRİ OLMUYORSUNUZ, KAPAK DEĞİŞİNCE DE YAYINEVİ KİMLİĞİ DEĞİŞMİYOR.” 

Bir bakıma Can Yayınları’nın kimliği, Can Öz’ün kararı ve sizin yaratıcılığınızla mı değişmiş oldu?

Can Yayınları’nın kimliği değişmedi aslında. Bir yayınevinin kimliğini belirleyen şey başta yayımladığı yazarlar, kitaplar, editörler ve  yayın politikasıdır. Nasıl farklı bir elbise giydiğinizde farklı biri olmuyorsanız, kapak değişince de yayınevi kimliği değişmiyor, dış görünüşü değişiyor. Bu kabuk değişimi de Can Öz’ün kararıyla oldu.

Merak ediyorum da kapağını tasarladığınız kitabı okuyor musunuz?

Çoğu zaman maalesef hayır; buna günümüz koşullarında imkan yok. Keşke okuyabilsem…

Beğendiğiniz ve beğenmediğiniz kapak tasarımlarınız var mı?

Var tabii, beğenmediklerim çoğunluktadır hatta. İlk zamanlarda çok beğendiğim fakat zamanla beğenmediğim işlerim de oluyor. Bir de kapağın tasarımının ne kadar bana ait olup olmadığı sorunu da var. Yazarın ya da yayınevinin yönlendirmesi, isteği belirleyici bir unsur oluyor çoğu zaman.

Kitaplığa şöyle bir baktım da bizim evdeki Utku Lomlu’nun tasarladığı Can Yayınları kitaplarının bir kısmı buymuş. 

Peki okuduktan sonra, yaptığınız kapağı kitapla ilişkilendiremediğiniz oldu mu hiç?

İlişkilendirememek değil de “Öncesinde kitabı ben okumuş olsaydım, daha farklı bakar ve yorumlardım belki” dediklerim nadiren de olsa oluyor. Editörlerden tasarım için gelen briefler kitaba dair kendi bakış açılarını yansıtıyor sonuçta.

Size tasarım hayatınızın en başından bu yana kimler, neler ilham veriyor?

İyi tasarıma dair her şey aslında. Tasarımda insanın zekasının kıvraklığını ve yeteneğini görüyorum. İyi kotarılmış bir iş ya da tasarımcı beni her zaman heyecanlandırıyor.

“SATIŞ KAYGISI, TASARIMCI AÇISINDAN PROBLEMİN KENDİSİ DEĞİL, PROBLEMİN BİR PARÇASI OLMALI.” 

Çalışma masanızı hayal edelim. Üzerinde neler var?

Bir ben yokum. Küçük küçük notlar, yayın programı, briefler, prova baskılar, kahve, kitaplar, kalemler ve elbette ki bilgisayarım…

Bazen insanlar, bir kitabı içeriğinden ziyade sırf kapağını sevdiği için bile satın alabiliyor. Bu sizin çalışmalarınıza nasıl yansıyor? Estetik değerler ve çok/yok satma kaygısı birbiriyle paralel mi ilerliyor?

Kapağın temelde iki görevi var. Birincisi içindekini korumak, ikincisi de okurun ilgisini çekmek, tanınmak, farkındalık yaratmak. Bu tanımlamadan yola çıkarak satış tabii ki önemli bir faktör, kitap satmalı ki yayınevi yayımlamaya devam etsin. Fakat satış kaygısı, tasarımcı açısından problemin kendisi değil, problemin bir parçası olmalı. Tasarımcı, kitabın kendisini, yayınevinin satış kaygısını, kendi değerlerini ve tasarım ilkelerini bir arada işletebilmeli.


Galiba en son George Orwell’in 1984’ünün özel edisyonunu hazırladınız. Bana bir tutam ‘Star Wars’u anımsattı. Belki de kapağın siyah olmasından dolayı. Can Yayınları’nda böyle bir kitap tasarımına da hiç alışık değiliz. Bu da yeni bir şey sanki.

Sanatçı kitapları ya da sınırlı baskılı özel üretimler dışında, Türkiye’de ‘tasarım kitap’ ya da ‘nesne kitap’ edebiyat dünyası için yeni sayılabilecek bir şey. Bu sadece alışık olduğumuz şekliyle kitabın ciltli, sert kapaklı bir edisyonu değil, kapağıyla birlikte bir bütün olarak düşünülüp tasarlanmış özel bir kitap. Bundan yaklaşık üç dört yıl önce yayınevine sunduğum ve bu sene hayata geçen bir proje. Okurun ilgisine göre de devamı gelecek diye düşünüyorum.

En sevdiğiniz kitabın tasarımı yapma şansınız oldu mu?

Sevdiğim birçok kitap var. Bunlardan kapağını tasarladıklarım oldu elbet.

En son AIGA ve Design Observer tarafından düzenlenen yılın en iyi 50 Kitap ve Kitap Kapağı Tasarımı Yarışması’nda iki işinizle seçildiniz. Hangi kitaplar bunlar?

Paul Auster’ın ‘4321’ adlı son romanı ve Eimear Mcbride’ın ‘Kız Natamam Bir Şeydir’ adlı kitabı.

Roald Dahl serisiyle de 2018 GMK – Grafik Tasarımcıları Meslek Kuruluşu ‘En İyi Kitap Tasarımı’ ödülüne layık görüldünüz. 50’den fazla ödülünüz var. Türkiye’de rakipsiz gibi görünüyorsunuz. Diğer tasarımcıları nasıl buluyorsunuz; diğer yayınevlerinin kitap kapaklarını?

Rakip ya da rakipsizlik olarak değil de değerli birer meslektaş olarak görüyorum. Ayrıca değerlendirmek haddime değil fakat memlekette birçok iyi kapak tasarımcısı olduğuna inanıyorum, bundan da ayrı bir keyif alıyorum.

Biraz da sahibi olduğunuz Lom Creative’den bahsedelim. Burada neler yapılıyor?

Lom Creative, yayın grafiği ağırlıklı işler yapıyor gibi bilinse de aslında kurum kimliği tasarımı, etkinlik tasarımı, ürün tasarımı, ambalaj tasarımı gibi tasarımın birçok alanında farklı çözümler üretiyor.

Kızınız Mora da babasının işini yapsın ister misiniz? Onda sanat ışığı var mı?

Henüz çok erken… Eğer severek yapacaksa neden olmasın. Yapacağı işte mutlu olması bence daha önemli.

Ajanda ya da not defteri tutar mısınız? Varsa neler yazıyorsunuz?

Hayır, rutin olarak yazma alışkanlığım yok. Aynı anda taşıdığım birçok defter var ve genellikle bunlarda yer alanlar eskizler oluyor. Bir gün bir defter, başka gün başka bir defter, o an elime hangisi geçerse…

Sizi daha yakından tanımak istesek başka bir sanat dalına ya da spora ilginiz var mı?

Fotoğraf ve tenis. Ama ikisine de vakit ayıramıyorum.

Türkiye bir kitap olsa kapağını nasıl tasarlardınız?

Boş tasarlardım.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media