Advertisement Advertisement

ÖZGE SAMANCI: “HERKESİN SÜPER BİR GÜCÜ VAR. BENİMKİSİ DE GEÇMİŞİ TÜM DETAYLARIYLA HATIRLAYABİLMEK”

Gündem bu kadar yoğun ve ülkemizde yaşanan depremle yüreklerimiz derinden sarsılmışken bir çizgi kitap ile tanıştım, üzerimdeki kara bulutlar biraz olsun dağıldı. KaraKarga Yayınları’ndan okuyucuyla buluşan ve bir kız çocuğunun gözünden 80’li yıllarda Türkiye’de büyümenin tam olarak nasıl olduğunu anlatan “Bırak Üzülsünler – Türkiye’de Büyümek” mizah yönü yüksek, ironik ve bir o kadar döneme eleştirel bir gözle bakabilmeyi sağlayan  grafik anı kitabı. Kitabın yazarı Özge Samancı ile hiç bitmesin diye okuduğum kitabını konuştuk.

SÖYLEŞİ: Nilüfer TÜRKOĞLU

nilufer@ajandakolik.com 

Hangimiz çocukluk günlerimizi özlemle anmıyor? Kimimizin hafızası o kadar iyi değil, kimimiz günlüğe karaladıklarıyla o günleri ışınlanıyor, kimimiz ise hatırladıkları, hatırlayabildikleriyle mutlu. İzmir’de doğan ve Chicago, Illinois’te yaşayan sanatçı ve Northwestern Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Özge Samancı’nın durumu biraz daha farklı. Yazdığı çizgi kitap ile çocukluğun ve ilk gençliğin kuytularına inebilecek kadar müthiş bir belleğe sahip çünkü o. Hem resimleyip hem de yazdığı otobiyografik kitabı “Bırak Üzülsünler – Türkiye’de Büyümek”te bunu, kimi zaman kahkahalar attıracak kimi zaman da epey düşündürecek kadar görebiliyoruz. Söyleşimiz sırasında diyor ki “Herkesin bir süper gücü var. Benimkisi de geçmişi tüm detayları ile hatırlayabilmek.”  İşte bu yüzden böyle güçlü bir dönem kitabı çıkıyor.

Bundan birkaç yıl önce ilk olarak Dare to Disappoint: Growing Up in Turkey” ismiyle İngilizce, ardından Türkçe olarak yayımlanan grafik anı kitabın “Bırak Üzülsünler – Türkiye’de Büyümek”, şimdi KaraKarga Yayınevi çatısı altında. Yıllar sonra yeniden okurla buluşmak nasıl bir duygu, çevrenden bugüne kadar nasıl yorumlar aldın, alıyorsun?

Türkiye’de yeniden ilk kitabımın ulaşılabilir olmasına seviniyorum. Dare to Disappoint (Burak Üzülsünler) 2015 yılında Amerika’da çıktı ve altı dile çevrildi. Kitapla ilgili çok gezdim, pek çok okurla buluştum. Şimdi İkinci kitaba odaklanmış durumdayım.

Arka kapakta “grafik anı kitabı” olarak geçiyor, senin tanımın ne? Bana göre çocukluğun ve ilk gençliğin otobiyografisi tam olarak.  Üstelik bir çizgi roman tadında, üstelik ilginç birtakım kolaj çalışmaların, formlar, lekeler var. Yazma sürecinden, hayatının bir döneminin hikayesini yazmaya nasıl karar verdiğinden bahseder misin?

Bir arkadaşım 22 yıl önce bana çizgisiz defter hediye etmişti çizmem için. Ben de defteri annemle olan anılarımla ilgili anekdotlarla doldurup aynı arkadaşıma kendi doğum gününde hediye etmiştim. Sonra o defter arkadaş grubumuz içinde popüler oldu. Arkadaşlarımız fotokopisini çektirip başkalarına hediye etmeye başladı. Tanımadığım insanlar, “Aaa ben o defteri biliyorum”, deyip boynuma sarılıyor, “Bak benim de çok benzer anılarım var” diye anlatmak istiyordu. O zaman yaşanmış hikâyelerin çizgi dünyasında çok güçlü bir şekilde anlatılabildiğini keşfettim. O zamandan beri kafamda böyle bir kitap yapmak vardı. Kitap 2015 yılında Amerika’da yayımlandı. Yıllarca bu kitabı kafamda taşımıştım.

Şimdi ben o dönemlerimi düşünüyorum da hafızamın seninki kadar berrak olduğunu pek sanmıyorum. Bunun için günlüklerime bakmam lazım! Senin her şeyi bu kadar iyi, bu kadar net hatırlaman nasıl oluyor? Benim gibi günlük tutar mıydın ya tüm bu anıları yazarken öncesinde hatırlamak için özel bir hazırlık yapılıyor da sen yaptın mı?

Herkesin bir süper gücü var. Benimkisi de geçmişi tüm detayları ile hatırlayabilmek. Anıların içinde sanki şimdiymiş gibi gezebiliyorum. Yakın hafızam iyi değil ama uzak hafızam çok güçlü. Yaşamanın bir amacı da süper gücümüzü keşfetmek. İnsan kendi gücünün farkında olamıyor, hep bununun ucunda olduğu için herkes aynı şeyi yapabiliyor zannediyor. Yaşadıkça tuhaf bir konuda güçlü bir yanımız olduğunu keşfediyoruz.

“Bırak Üzülsünler ”in senin dışındaki ana karakterleri annen, baban, ablan Pelin ve solcu amcan Nihat. Onların düğme kafalı çizgilerinden oluşan ithaf bölümünü gördüğüm an, daha sayfalarda dolaşmadan kitaba hayranlık duyduğumu itiraf etmeliyim. Kitabın isminin başta kafamda soru işareti oluşturduğunu da. Galiba finale kadar okuyunca daha iyi anlaşılıyor bu başlık, ne dersin?

Evet, İngilizce başlığı doğrudan çevirince Türkçede kulağa güzel gelmiyor.  Aynı anlama gelen bir başlık Bırak Üzülsünler. Hayatımızın dramı. Sevdiklerimizi üzmemek için gerçek kimliğimizi yaşayamamak.

Aile bireyleri okuyunca neler düşündü, çok merak ediyorum. Senin espri dozu bir hayli yüksek anılarının baş kahramanları sonuçta onlar. Ablan Pelin’in şimdi ne yaptığını merak ettim mesela… Ama en çok ideallerini ve hayallerini sorgulayan babanın, kitabı okuyunca seni veya kendisini eleştirip eleştirmediğini merak ettim. Ya da biraz abarttığını düşünüp sana kızıp kızmadığını… (Benim babam kızardı kesin!)

Hayatlarımızın kitaba dönüşmüş olması, kendilerini çizilmiş bir karakter olarak görmek hoşlarına gitti. “Ama o öyle olmamıştı” diyen olmadı. Teyzemin de çok önemli etkileri olmuştu. Üniversitede okurken hazırlık yılında bütünlemeye kalmıştım. Teyzemin İngilizcesi çok iyiydi. Beni kampa almış çalıştırmıştı, anca öyle geçmiştim, İngilizceyi devlet okullarında öğrendiğim için. Sonra ben niye kitapta yokum diye sitem etti. Haklı.


Ben okurken dürbünle ablasını okula giderken izleyen Özge ve annesinin olduğu ilk bölüm “Evin Karşısı” ile içinde ciddi bir eleştiri barındıran ve aynı zamanda beni epey duygulandıran “Av Sahası” bölümlerini çok sevdim. Galiba favorilerim onlar, bir de “Patates”! 

Üç bölümde ortak noktası okul. Annem babam öğretmen. Okul habitatım. Lisedeki öğretmenimizin 3 yaşındaki çocuğunun gözünün önünde taranıp öldürülmesi, o zaman için bize olağan gelmişti. Aslında anormal olan, bize normal gelmesi.

Kaptan Cousteau hayranlığın sürüyordur muhtemelen. Sahi, dalıyor musun hiç, içine su girmeyen deniz gözlüğün var mı?

Dalmıyorum. Üniversitedeyken su altı kulübüne girmeye çalışmıştım. Eğitim açık havuzda karlı bir günde sıcaklık çok düşükken yapılıyordu. Bana göre dalış giysisi yoktu. Geniş bir giysi verdiler. İçine su dolduğu ve su içinde hapis kalmadığı için yine soğuk su giriyor, giysi işe yaramıyordu. O gün üşüdüğüm kadar hiç üşümedim. Sonra heyetten dalabilir diye rapor almak gerekiyordu. Doktor doktor gezecek kadar param yoktu. Öyle kaldı. Sonra hevesim geçti. Yıllar sonra Kaş’ta bir dalış öğretmenin elini tutarak 2 metreye daldım. Benim özendiğim macera hissiydi. O macera hissini daha sonra çok başka yerlerde buldum hayatta. Ama su altı ve okyanus konusunu yaptığım etkileşimli sanat islerinde çalışıyorum. Okyanus konusunda çok okuyorum.

Kitapta her ne kadar hayalleri ve idealleri arasında gidip gelen ve sıkışan Özge ile karşılaşsak da sanırım sen yeteneğinin yolundan giderek daha çok hayallerini sırtlamış bir sanatçısın artık. Chicago’da ne zamandan beri yaşıyorsun? Arada İzmir’e şimdi olduğu gibi aileni ziyaret etmeye gelmenin dışında artık hep orada mısın?

19 yıldır Amerika Birleşik Devletleri’nin farklı kentlerinde yaşadım. Son 11 yıldır Northwestern Üniversitesinde Sinema Televizyon Bölümde öğretim üyesiyim. Yeni teknolojilerle sanat üzerine işler yapıyor ve ders veriyorum.

İstanbul aşkın ve İstanbul ile bağın sürüyor mu? Ülkemizde yaşanan deprem felaketinin ardından İstanbul’da olası bir deprem herkesi endişeye sürüklemiş durumda. İnsanlar göç edebilmenin derdine düştü. Sen oradan nasıl bakıyorsun? Yurt dışında yaşayan bir Türk olarak seni de bu durum epey endişelendiriyor olmalı.

Bakmanın ötesine geçmeye çalışıyorum. Parasal yardımların dağıtımına dair organizasyon yapan arkadaşlarımıza destek olmaya çalışıyorum. Ama sosyal medya hesaplarıma baktığımda beni dehşete düşüren bir şey var. Deprem batı medyasının dikkatinde değil artık. Amerikalı, Avrupalı insanlar günlük hayatlarından olaylar paylaşıyor. Jennifer, ayakkabımın bağı koptu gibi bir şey paylaşırken Hatice, depremde beş canım gitti yazıyor. Bunları art arda görmek ayrı acı. Batı, orta doğunun halini anlamıyor. Bir yandan da biz Pakistan’da sel olduğunda oradaki dramı kaç gün takip ettik?

Ajandakolik’in klasik bir sorusu var yazar ve çizerlere. Ajandan ya da not defterin var mı? Varsa içlerinde neler var?

New Yorker dergisine yollamak için bulduğum esprilerin olduğu bir defter var. Çizgi roman fikirlerim için ayrı bir defter var. Etkileşimli medya sanatı yerleştirmelerim için başka bir defterim var. Çok organize değil. Bazen hepsi birbirine karışıyor. Bunları dijital olarak tablette tutmaya çalıştım. Olmadı. Kâğıt kalem gibi olmuyor. Temiz çizim yaptığım, daha eli yüzü düzgün bir defter de var. Daha düzenli olmayı isterdim. Kafası oradan oraya atlayan bir insanım, annem de öyledir, defterlere de hayata da yansıyor.

Kitabına dönecek olursak Türkiye’de laiklik ve muhafazakarlık arasında derin bir uçurum var ve bu durum son 20 yılda daha da arttı. Kitabın, her ne kadar bu son 20 yılda geçmese de sadece bireysel hafızayı değil toplumsal hafızayı da ortaya koyması bakımından önemli. Bizden sonraki kuşaklara, hem sosyolojik hem psikolojik hem siyasi anlamda yaşanılan dönem hakkında ipuçları veriyor. Üstelik bunu mizah yoluyla yapıyor. Sen ne düşünüyorsun? 

Kitabın öyle bir işlevi oldu. Türkiye’de süregelen durum şu. İnsanlar farklı kimlikler olabileceğini kabul etmiyor. Güç kazanan kimlik, diğer kimlikleri ezme peşine düşüyor. Herkes kendisi gibi olsun ve öyle yaşasın istiyor.

Hep bildiğini okuyan biri olan Özge, sence her şeye rağmen şanslı mıydı?
Bu yaşa kadar sevdiklerimle gelebildiğim için şanslıyım. Ama hayat hiç adil değil.

Türkiye’de büyümek zor çünkü…. 

Herkes işine karışıyor.

Türkiye’de büyümek güzel çünkü…
Sosyal hayat mesafesiz, canlı ve absürtlüklerle dolu. Ama bu da herkesin işine karışmasına yol açıyor. Tam bir döngü.

Masanda yeni projeler, kitaplar var mı? Geleceğe dair kendinle ilgili hayallerin neler?

2024 Mart Ayında Uncivilized Books Yayınevi’nden “Evil Eye” (Kem Göz) isimli çizgi kitabım çıkacak. 280 sayfa. Boğaziçi Üniversitesi’nde geçiyor. Bir de bu yıl dünyayı gezen VastWaste (Geniş Atık) isimli etkileşimli medya sanatı işim var. İşin davet edildiği yerlere işi kurmaya gidiyorum. Hayalim çizgiye daha çok zaman ayırabilmek.

Sen bir çizer olarak kimleri okuyor, takip ediyorsun?
Lynda Barry, Roz Chast, Chris Ware, David Mazzucchelli, Zah Kanin, Kate Beaton, Sam Gross, Sempe ve daha bir sürü çizer.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media