Advertisement Advertisement

ÖYKÜ AKARCA: “DUYGUSAL BİR BAĞ KURAMADIĞIM KİTAPLARI RESİMLEMEK İSTEMİYORUM”

Çocuk edebiyatının üretken çizerlerinden Öykü Akarca’nın son resimlediği kitaplardan “Tombik Roka” ile tanışmadıysanız o zaman hadi böyle gelin… Sadece sıcacık ve samimi hikayesiyle değil, Akarca’nın el emeği göz nuru çizgileriyle de kalpten bir dostluk kuracağınız kitabın kahramanı Tombik, hayatınıza girmiş her köpeği hatırlatmak için burada! “Duygusal bir bağ kuramadığım hikayeleri resimlemek istemiyorum genellikle. Çünkü biliyorum ki kendimden bir parça olmayacak ve bana ait hissetmeyeceğim. O yüzden buna göre seçiyorum hikayeleri” diyor Öykü, söyleşimizde. Tombik Roka’ya ise derinden bağlanmış, kitabın sayfalarını çevirdikçe bunu daha iyi anlayacaksınız! 

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com 


Öykücüm seninle böyle aralıklarla bir araya gelmek ne güzel! Her yaptığın işi, her çizdiğin yeni güzelliği heyecanla takip ediyorum. Öncelikle nasılsın, nasıl geçiyor günler?
Nilüfercim merhaba, seninle tekrar sohbet etmek çok güzel! Çok teşekkür ederim bunları senden duymak beni mutlu etti. İyiyim, iyi olmaya çalışıyorum hepimiz gibi. Umarım sen de iyisindir, güzel ailenle birlikte. Günler kendi küçük dünyamda, dolu bir ruhla bazen ne yapacağını bilemeyerek ama bir yandan da sürekli üreterek dolu dolu geçiyor.

Yakın zamanda M. Banu Aksoy’un Can Çocuk’tan çıkan yeni kitabı “Tombik Roka”yı resimledin. Bir çizer olarak bir köpek hikayesine çizgilerinle hayat vermek epey eğlenceli olmuş olsa gerek… İşin içinde doğa var sonuçta. Neler söylemek istersin?
Çook keyif aldım.. Çoğu sayfayı kıkırdayarak okudum ve çizdim. Banu hanımın zekice kurgulanmış inanılmaz güzel bir mizah anlayışı var ve bu çok hoşuma gitti. Bana da fazlasıyla kurgusal bir alan yarattı. Tombik, sokakta var oluş mücadelesi veren ve ailesini seçen özgür bir ruh. Köpeklerin ve kedilerin önceden insanlarını seçtiklerine inanıyorum ve Tombik de tam olarak bunun hikayesi. Baba ve Tombik arasındaki ilişki, onların dinamikleri ve gelişimi her seferinde beni duygulandırıyor.
Büyük bir özveri ve merhamet gerekiyor. Özellikle de şu anda yaşadığımız bu süreçlerde çok değerli bunu anlatabilmek. Merhametli olmak ve sevginin aşamayacağı hiçbir şeyin olmadığını bilmek ve her canlının yaşam hakkını savunmak.

Sen de çizerken bu sevimli köpekle bağ kurmuş olmalısın tıpkı sahibi Memo ve yazar Banu Aksoy gibi… Senin hayatında da bir Tombik oldu mu ya da var mı?
Tombik’le bağ kurmamak mümkün değil. Evet, çizerken hep aklıma 15’li yaşlarımda annemin bir arkadaşının köpeğinin bebeği olan ve benim elime doğan, göbek bağı elimde kesilmiş, bizimle 13 yıl boyunca dolu dizgin bir hayat yaşamış canım dostum Pose geldi. Esas adı Poseidon, güzel sanatlar lisesine yeni başlamıştım ve o dönem kendimi tamamen mitoloji okumaya adadığım bir dönemdi, denizler, okyanuslar da her zaman beni kendine çeker ve ona Poseidon diyelim dedim. Kısaca da Pose derdik,fakat denizden inanılmaz çok korkardı, en sevmediği şey suydu, bu da tam onun karakterine yakışacak bir tezatlık sağlıyordu, bayılıyordum. Bu kitabı çizerken Pose ile olan anılarımızı tekrar ve tekrar yaşadım, hep benim yolumu aydınlatan bir rehber oldu.


Senin de dediğin gibi bu bir iyileşme, dönüşme, direniş ve kalabalıklaşma öyküsü. Seni en çok ne etkiledi bu hikayede?

Tombik direnişçi bir ruh, her canlı gibi çok özel bir ruhu var. Yılmadan, usanmadan kendine bir yer edinmek için çabalıyor. Sadece ailesi olması ve güvende hissetmek için. Hatta korumak ve sahiplenmek için, yani aslında aile Tombik’i sahiplenirken Tombik de onları sahipleniyor. Hayatta her zaman savunduğum şey sevginin aşamayacağı hiçbir şeyin olmamasıdır ve bu hikaye baba ve Tombik arasındaki ilişki ile bunu derinden hissettiriyor. Şimdi ipucu vermeyeyim ama aralarındaki o bağın
günden güne nasıl derinleştiğini ve karşılıklı kendi sınırlarını nasıl geçip özgürleştiklerini okuyanlar hissedeceklerdir eminim. Özellikle bir sahne var beni derinden etkileyen, sayfa 91’de baba ile Tombik’in ilk teması, benim için çok özel bir an.

Biraz da tasarım ve çizim sürecinden konuşalım istiyorum. Bu konuda yazar Banu Hanım ile dirsek temasında bulundunuz mu yoksa tamamen senin özgür ve özgün alanında mı yeşerdi resimler?
Bu konuda kendi adıma çok şanslıyım, editörümüz Ceylin Aksel bana inanılmaz özgür kaldığım bir alan tanıdı. Onu anmadan ve teşekkür etmeden olmaz. Aramızda muazzam bir köprü kurdu. Bana hikayenin odalarında, atmosferinde yaşamam için alan tanıdı. Kritik noktalarda desteğini hiç eksik etmedi. Kendimi özgür hissettiğim ve yeni şeyler denediğim, bana çok şey katan bir kitap oldu sayesinde. Banu hanımla da hiç konuşmadan telepatik bir şekilde anlaştık diyebilirim. Banu hanımla biz Tombik Roka sayesinde tanıştık ama ruhlarımız bir noktada karşılaşmış olmalı ki, bilmeden kırkyamalar, seramikler, desenlerle süsledim hep hayal ettiğim dünyayı. Tasarım ve çizim süreci toplamda dört aya yayıldı. Kitabı okuduğum ilk anda bölüm başlıklarını tipografik olarak o bölümün duygusuna göre çalışmak istedim. Hemen hemen de her sayfaya bir tasarım ve çizim denk geldiği için biraz uzun sürdü tamamlamam. Hatta bazen kendimi kaptırıp çok fazla çizim yaptığım zamanlarda da hep kendimi durdurmaya çalıştım. Detayları sevdiğim ve monotonlaşan bazı noktalarda o detaylarla kendime oyun alanları yarattığım için de biraz uzun sürmüş olabilir.

Bir kitap üzerinde çalışmak yaklaşık olarak ne kadar zamanını alıyor? Muhtemelen her kitapta farklıdır ama daha duygusal bir bağ kurduğun kitaplarda biraz farklı işliyor olsa gerek süreç… Ne dersin?
Duygusal bir bağ kuramadığım hikayeleri resimlemek istemiyorum genellikle. Çünkü biliyorum ki kendimden bir parça olmayacak ve bana ait hissetmeyeceğim. O yüzden buna göre seçiyorum hikayeleri. Süre hikayeye ve zamana göre çok değişken bir durum. Fakat metni okuyup üzerinde çalışıp, sayfa eskizlerini yaptıktan sonra, masaya oturup o ilk çizimi yapmam arasında epey bir zamana ihtiyacım oluyor. Başlangıçlar beni biraz zorluyor, uzun bir süre hiçbir şey yapmıyormuşum gibi görünsem de aslında kafamın içinde sürekli bir şeyler çizip değiştirip bozuyorum ve bir dünya yaratıp biraz o dünyada vakit geçiriyorum. O süre zarfında hep veri topluyorum. Doğadan, rüyalarımdan, başka kitaplardan, şehirden ve kitabın ruhundan. Bol bol eskiz yaptığım ve doku topladığım bir süreç oluyor. Doğadan topladığım dokuları fotoğraflamak veya boyalarla dokular yaratmak gibi. Bu sürecin en sevdiğim yanı. Her hikayenin ruhuna göre şekilleniyor her şey. Hissetmek ve içimdeki heyecanı yakalayıp mutlu çalışmak benim için çok önemli.


Tombik Roka’yı çocuklar okumalı çünkü… Üç noktayı doldurur musun?  

Sevginin ve merhametin ne kadar değerli ve kaybedilmemesi gerekilen bir şey olduğunu bilmeleri için…

Şimdilerde yeni bir kitap veya proje var mı? Bu arada proje demişken benim aklıma bir tanesi geldi bile. 22 Mayıs’ta tüm dijital müzik platformlarında Kuş Kolektifi Miras albümü çıktı. Nedir bu albüm, okurlarımızla paylaşır mısın?
Evet var. Dünyasında dolanmaya başladığım, her gün içinde gezindiğim buzullarda geçen bir hikayeye başlayacağım, heyecanlıyım. Onun dışında yeni teslim ettiğim içinde bol bol bitki ve sihrin olduğu, heyecanla beklediğim yeni bir kitap daha geliyor, yolda. Tabii seve seve bahsedeyim albümden. Miras albümü dünyada ilk kez, nesli tehlike altındaki kuşların doğa kayıtları ile kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel çalgılarla bestelenmiş parçaların olduğu bir albüm. Kuş Kolektifi Kurucusu Yaz Güvendi, nesli tehlike altındaki kuşlarımızın sesleriyle, kaybolmaya yüz tutmuş çalgılarımızın seslerinden oluşan bir müzik albümü yapmayı hayal etti ve Borusan Sürdürebilir Fayda Programı sayesinde bu hayali gerçeğe dönüştürdü. Benim de albüm kapağını çizdiğim harika bir proje çıktı ortaya.
Miras, doğayla sanat arasında kurulan bir köprü olmanın ötesinde, nesli tehlike altındaki türlere ve doğa korumaya dikkat çekiyor. Albümdeki her parça bir ekosistemi temsil ediyor ve parçalar birbirine bağlanarak bizi ormandan dağlara, bozkırlardan sulak alanlara ve en sonunda deniz kıyılarına ulaştırıyor. Yaklaşık 2 aydır 5 şarkıyı döndürüp döndürüp dinleyerek çalışıyorum. Artık herkes dinleyebileceği için çok mutluyum.

Sen doğayı iyi gözlemleyen ve çizimlerinde de bu gözlemini ve sevgini direkt hissettiren bir sanatçısın. İllüstrasyonlarında doğanın gücünü görmemek imkansız. Bu projede de senin imzanı görmek o yüzden beni hiç şaşırtmadı. Sanat ve doğa sanki hep iç içe olmalı gibi geliyor bana… Senin düşüncelerin neler?
Çok teşekkür ederim, bunları senden duymak ne güzel Nilüfer, bunu hissettirebiliyorsam ne mutlu bana. Doğanın var olmadığı bir dünya hayal edemiyorum. İnsansız olabilir ama ekosistemsiz bir dünya mümkün değil. O kadar benciliz ki doğa bize hizmet etmek için varmış gibi davranıyoruz. Bir ağacın gölgesinde serinlediğimiz için onu kesmemeliyiz diyoruz fakat o ağacın bizi serinletmek veya gölge alan oluşturmak gibi bir görevi yok. Bunun bilincine vardıkça aslında bir şeyler değişecek. Doğanın kendi içinde bir dili ve sistemi var. Doğada her şey iletişim ağlarıyla birbirlerine bağlı. İçinde var olan her şey birbirlerinin eksiklerini tamamlıyorlar birbirlerine destek oluyor. Evimizde büyüttüğümüz çiçekler bile, biri bir çiçeği kestiğinde ya da zarar verdiğinde aynı kişi ortama girdiğinde birbirlerine sinyal veriyorlarmış. Bu mükemmel bir şey. Doğaya kendimizden ayrı bir gözle bakmamız lazım, üstün olan biz değiliz, o ve ondan öğrenecek çok fazla şeyimiz var. Bitkiler aracılığıyla öğrenmenin bilgeliği binlerce yıl önceye dayanan kültürel bir miras, bizim kodumuzda bu var, bundan ne kadar uzaklaşırsak özümüzden de o kadar uzaklaşmış oluyoruz. Doğanın bir parçası olduğum için de sanatım tamamen ondan besleniyor ve ondan ilham alıyor. Yüzümü hep kaçtığım ormanlara, toprağa, böceklere, bitkilere, kuşlara, kelebeklere dönüyorum. Ruhum oradan besleniyor ve hep orada huzur buluyor. Son olarak da John Muir’ın çok sevdiğim bir sözünü alıntılamak istiyorum izninle; “Ormanın içine doğru giderim, aklımı kaybedip, ruhumu bulmak için.“

 

ÖYKÜ AKARCA: “KUŞLU KÖY, HAYATIMIN EN ÖNEMLİ VE EN ZOR DÖNEMİNDE GELDİ BANA”

 

Ajandakolik’te yeniden seninle olmak benim için büyük mutluluk. Umarım bir gün doğanın içinde, kim bilir belki burada Ayvalık’ta sohbet ederiz. Görüşmek üzere! 
Benim için de seninle yeniden birlikte olmak çok çok güzel, bu tatlı ve zarif davetin ve bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim. Seninle sohbet etmek büyük bir keyif. Ayvalık’ta Melin Kafe’de buluşuruz belki bir gün, neden olmasın!

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media