Advertisement Advertisement

WES ANDERSON’IN “FENİKE PLANI” FİLMİNİN ANATOMİSİ


Auteur yönetmen Wes Anderson’ın 30 Mayıs’ta vizyona giren yeni filmi “Fenike Planı” (The Phoenician Scheme) yönetmenin simetrik ekseninin kapitalist dünyayı ve aile dönüşümlerini ele aldığı yapısıyla öne çıkıyor. Anlatı dinamiğini aileye yönelik bir ticari maceranın odağına kuran film, görsel kompozisyonlarını politikleşen metinlerle doldururken biçimsel tekrarlar anlatının ritmini zaman zaman sekteye uğratıyor.

YAZI: AHMET DUVAN
ahmetduvan15@gmail.com

“Renklerin ve mizansenlerin yönetmeni” olarak anılan, modern sinemanın auteur yönetmenlerinden Wes Anderson, kendine özgü sinema anlayışını “Fenike Planı” ile devam ettiriyor. Yönetmenin “Büyük Budapeşte Oteli” (The Grand Budapest Hotel 2014) ve “Köpek Adası” (Isle of Dogs, 2018) ile sağladığı kitlesel başarıların ardından, eleştirmenler ve izleyici tarafından pek iyi dönütler almayan, kendi parodisine dönüştüğü kırılma aşaması olarak nitelendirilen “Fransız Postası” (The French Dispatch, 2021) ve yine genel izleyici için benzer yorumlara neden olan “Asteroit Şehir” (Asteroid City, 2023) takip etmişti. Netflix için çektiği “Şeker Henry’nin İnanılmaz Öyküsü ve Diğerleri” (The Wonderful Story of Henry Sugar and Three More, 2023) ise nispeten daha olumlu eleştirilerle karşılanmıştı.
Wes Anderson’ın, senaryosunu Roman Coppola ile kaleme alarak üvey babası Lübnanlı müteahhit Fouad Malouf’a adadığı Fenike Planı’nın oyuncu kadrosunda; Benicio del Toro, Mia Threapleton, Michael Cera, Riz Ahmed, Tom Hanks, Bryan Cranston, Mathieu Amalric, Jeffrey Wright, Scarlett Johansson, Benedict Cumberbatch, Rupert Friend, Hope Davis, Willem Dafoe ve Bill Murray gibi oldukça önemli isimlerden oluşan kalabalık bir ekip yer alıyor.

1950’li yıllarda hayali Fenike ülkesinin topraklarında sayısız şüpheli uluslararası anlaşmaları yüzünden çeşitli suikastların ana hedefi olan Zsa-Zsa Korda (Bay yüzde 5), bir uçak suikastından kurtularak hayatta kalır. Fenike’ye dair daha birçok hedefi ve projesi vardır. Zamanla düşmanlarından kurtulamayacağını anlayan Korda, öncesinde hiç tanımadığı rahibe kızı Liesl ile iletişime geçer ve mirasını ona bırakacağını söyler. İkilinin manevi keşfi ve ticari maceraları, Wes Anderson’ın sinematik dilinin ilk kez bu denli kapitalizm eleştirisine ve politik manevralara bulandığı bir deneyimin parçası olacaktır.

AİLE, BÜROKRASİ VE BÖCEKLER 

Fenike Planı, detaycı prensiplerle donatılmış mizansenleri, tezatlıkların anlamlı hale geldiği hikayesi ve ifadesiz yüzleriyle alıştığımız öğelerle dolu bir Wes Anderson filmi. Simetrik, bürokrasiyi hissettiren devasa tavanlı odalar, pastel duvarların içerisinde düşünmekten daha çok denetlemek için oluşturulmuş ortamlar, dünyaya tekrardan dönüşüm kavramı altında tanrının yer aldığı vicdani sorgulamalar, kapitalist hükümlerle kutsal olanın çarpıştığı ve anlam aradığı bir ahlaki simetri arayışının peşine düşüyor. Her bir yapay görsel kompozisyon, zamanla doğayı ve bireyi içine alan bir kapsayıcılığa dönüşüyor. Yönetmenin bu yaratı dünyasının metinsel anlamda içeriğe yönelik kısıtlı bir hizmetinin olduğu, daha çok şekle önem verdiği kendisine dair yapılan sabit eleştirel argümanlardan olsa da Wes Anderson, Asteroid City’de olduğu gibi yine kendisinden bekleneni özgün lügatı içerisinde aktarıyor. Anlatının plastik dekorlarla örülü dünyası, karakterlerin hikâye ilerledikçe daha belirginleşmesiyle doğal bir asimilasyon yaşıyor. Björn, Liesl ve Korda karakterlerin yaşadığı dönüşüm filmin ana odağını oluşturuyor.

Yönetmen hikayesinin temeline her zaman olduğu gibi aile bağlarıyla örülmüş bir tezatlık var. Kızıyla kendi çıkarları doğrultusunda mirasını paylaşmak için yeniden bağ kuran bir baba ve affetme odağında babasını tanımaya çalışan genç bir rahibe. İkilinin ilişkisi içerisinde filmin olay örgüsünün temelindeki maceraya yakın şekilde hissedilen bürokratik şartlanma, süre ilerledikçe sessiz bir kabulleniş ve bağlılığa dönüşür. Yönetmenin sinemasında olduğu gibi yüksekten başlayan çatışmalı hikâye arkı, duygusal anlamda sükûnetin ve tatminin çöktüğü bir kapanışa doğru filizlenir. Bu noktada anlatının bir diğer unsuru ise böcek bilimci olarak ikiliye eklenen Björn’dur. Karakter, absürt aksanı ve yanında taşıdığı böceklerle Wes Anderson’ın sinemasında sıkça rastladığımız eksantrik yardımcı karakter rolünü görür. Korda’nın hayalini kurduğu Fenike planını gerçekleştirmeye çalışırken, “The Gap” adını verdiği açıklarını kapatmak için yeni yatırımcıların dahil olduğu hikâye bölümleri altında, her karakter bir kabuk değişimi yaşar.

KAPİTALİZM, YOZLAŞMA VE POLİTİK ELEŞTİRİLER FİLMİN ODAĞINDA

Benicio del Toro’nun canlandırdığı Korda karakteri filmi önemli derecede sırtlıyor. Gerek oyunculuğu gerek karakterinin özgünlüğü ve tutumlarıyla filmin en önemli unsuru oluyor. Karakterin bulunduğu sahnelerin içi daha dolu gözükürken yer almadığı sekanslar ise daha eksik kalıyor. Bu durumla bağlantılı olarak süre ilerledikçe hikâye birçok açıdan gelişime uğrasa da karakter dağılımının aynı doğrultuda gelişim içerisinde olduğunu söylemek biraz güç. Korda karakterinin büyüklüğü olumlu bir durum olsa da filmin yan karakterlerinin daha sönük görünmesinin de en büyük etkeni. Hikâyenin yan karakterlerini daha absürt ve gerçek dışı sahneler içerisinde kullanma isteği bu olumsuz durumun daha göze batmasına neden oluyor. Hikâyenin finaline kadar uğranılan aşamalar ve bölümler bir noktadan sonra tekrara düşmeye başlıyor. Kapitalizm, yozlaşma ve politik eleştiriler ciddi görünmekten oldukça uzakta olmasına rağmen ciddiye alınma kaygısıyla anlatının merkezinde yer alıyor. Her bir sekansın görsel kompozisyonu, özgünlükle kurulan atmosferlerin tezahürü olsa da hikâyenin derinleşmesi ve gelişimi açısından aynı doğrultuda ilerlemiyor.

Wes Anderson sinemasında mizansenlerin yine harika bir şekilde kurgulanmasına tanık oluyoruz. Adam Stockhausen’in harika prodüksiyon tasarımı ve Bruno Delbonnel’in sinematografisi eşliğinde kusursuz çerçevelerin içerisinde dolaşıyoruz. Siyah beyaz, öbür dünya tasvirlerinde sanki Terry Gilliam’ın “Dr. Parnassus”usuyla (The Imaginarium of Doctor Parnassus, 2009), Bergman’ın “Yedinci Mühür”ü (The Seventh Seal 1957) arasında bir bağlamda gibi hissediyoruz. Korda’nın ayakkabı kutuları diziliminden, uçağa gelen diplomatik kesenin içinden çıkanlara ve Nubar’ın patlattığı enerji santrali dioramasına ulaşan süreçlerde olduğu gibi yönetmenin incelikli dünyasından parçalara tanık oluyoruz.

Fenike Planı, Anderson’un estetik saplantısını politik ve ahlaki sorgulamalar eşliğinde bütünleştirmeye çalıştığı bir noktada konumlanıyor. Her şeyin iyi bir planlama ve düzenle kurulduğu bu dünyada belki de eksik olan şey de bu; fazlasıyla steril ve düzenli bir dünyada yozlaşmaya, inanç arayışına ve metafiziğe dair düşünceler ancak sızarak görünür olabiliyor. Bu yüzden çerçevelerin içerisindeki boşluklar kadrajın bütününden daha fazla şey söylüyor.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media