Advertisement Advertisement

MEHMET ATİLLA: “DON KİŞOT, ÇILGINLIKLA BİLGELİK, SEVGİ İLE BAĞLILIK, HAYALCİLİKLE GERÇEKLİK ARASINDA KURDUĞU KÖPRÜLERLE DERİNLİKLİ İNSAN İLŞİKİLERİNE UZANAN BİR KİTAP”


Mehmet Atilla’nın anlattığı “Don Kişot”, Tudem Yayınları’nın SEN de OKU Klasikler koleksiyonu tarafından yayımlandı. Okuma konusunda zorluk çeken ya da isteksiz çocuklar için dünya edebiyatının unutulmaz kasiklerinin yazarlar tarafından yeniden düzenlenip kaleme alındığı bu koleksiyon her geçen gün büyürken ilk modern roman olarak anılan Cervantes’in ölümsüz eseri Don Kişot da Mehmet Atilla sayesinde çocuklarla buluşuyor. Ben de yine bu koleksiyonun yeni kitabının heyecanıyla bu defa Mehmet Bey’in kapısını çaldım. Don Kişot üzerine ne uzun sohbet edilirdi ama!

 

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com 

 

Sevgili Mehmet Bey, sizinle yeniden bir araya gelmek ne güzel. Üstelik yine TUDEM Yayınları’nın çok önemli bulduğum “Sen de Oku” serisi için buluştuk. Daha önce sizin yazarak katkıda bulunduğunuz “Gülmeyi Bilen Müdür Aranıyor” kitabını konuşmuştuk. Şimdi “Sen de Oku / Klasikler” serisinde Cervantes’in ölümsüz eseri Don Kişot’u anlatıyorsunuz. Bu kitabı siz mi seçtiniz? (Eğer öyleyse Don Kişot’u anlatmayı siz mi tercih ettiniz?)
Öncelikle teşekkür ederim. Bu türden buluşmalar bizim için çok değerli. Aslında iyimserliğimi korurum ama son yıllarda ortalığı kasıp kavuran kültürel çölleşmenin toplum tarafından kanıksandığını gördükçe geleceğe dönük umutlarımı sorguladığımı da söylemek zorundayım. Kuşkusuz ki bilim ve teknoloji alt edilemez, ikisinin de ilerleyişi durdurulamaz; ancak bu gidişin duygu ve etik boyutları da göz ardı edilmemeli. İşte bu noktada bir yetersizlik ve boşvermişlik görüyorum. Çocuklar için yazmamın nedenlerinden biri de bu zaten. Geleceğin bireylerinin vicdanlarını biraz daha genişletme çabası. İyi ki sizin gibi duyarlı gazeteciler, editörler var da yazdıklarımız kadar yapmak istediklerimizi de paylaşabiliyoruz. Sağ olun.

Don Kişot’a gelince… Tudem’in “Sen de Oku” serisini biliyorsunuz. Yabancı ve yerli yazarlarca yazılan ve yaklaşık elli kitaba ulaşan bu koleksiyonun başından beri ilgimi çektiğini söylemeliyim. Okuma güçlüğü ya da isteksizliği yaşayan çocukları edebiyatla buluşturmak için harcanan özel bir çaba olduğu için sosyal sorumluluk yönü ağır basıyor çünkü. Aynı zamanda “Sen de Oku”nun içinde iki ayrı kategori bulunuyor. Biri yazarların kendi yaratıcılıklarıyla oluşturdukları kitaplar, diğeri de klasik diye adlandırdığımız dünyaca onaylanmış yapıtların kolay okunur hâle getirilmiş biçimleri. Daha önce konuştuğumuz Gülmeyi Bilen Müdür Aranıyor tümüyle bana ait bir romandı. Ardından üç klasik yapıtı bu seri için yeniden yazdım: Gulliver’in Gezileri, Tom Sawyer’ın Serüvenleri, Mercan Adası. Şimdi bunlara Don Kişot da ekleniyor. Tüm kitapların seçimini ben yaptım. Yayınevinin herhangi bir yönlendirmesi olmadı. Hepsinin öğrencilerle buluşmasını istiyordum çünkü. Don Kişot’un bu listede olmasını çoktandır istiyordum aslında, ancak zaman bulabildim. Çok da mutluyum. Hani Necip Mahfuz’a demişler ya, “Niçin yazıyorsunuz?” diye, o da “Bir ağırlıktan kurtulma arzusu,” demiş, bende de öyle oldu, bir ağırlıktan kurtuldum şimdi.

Resim: Ahmet Uzun


“ÇOKLU BAKIŞ AÇISINI KULLANABİLDİĞİ İÇİN GELMİŞ GEÇMİŞ TÜM YAZARLARIN CERVANTES’E VE DON KİŞOT’A SAYGISI BÜYÜK” 

Üniversitede İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümü okumuş biri olarak İspanyol edebiyatının en önemli eseri olarak gösterilen Don Kişot’u sizinle konuşacak olmak benim için ayrıca önemli ve değerli. Modern Batı edebiyatının kurucu eseri ve ilk modern roman olarak anılan Don Kişot’u yüzyıllar sonra bile konuşmamızın ve anlatmamızın en önemli nedenleri sizce neler?
Haklısınız, Don Kişot farklı bir kitap. İlk cildinin yayımlanmasının üzerinden 400 yıldan fazla süre geçmesine karşın etkisini sürdürüyor. Onun kadar üzerine konuşulan, kitaplar yazılan, tezler hazırlanan bir başka yapıt yoktur sanırım. Bunun ilk nedeni hem kurgusuyla, hem anlatıcı çokluğuyla hem de alegorik olay örgüsüyle öncü olması. Metnin içine yerleştirilmiş aynalar var sanki. Bugünkü edebiyat yapıtlarının bile birçoğunda görülen tekboyutluluğu aşarak çoklu bakış açısını kullanabilmesi, çağında yaygın olan destanların ve yenilmez kahramanların büyülü pelerinini yırtarak kusurlu kahramanların da romanının yazılabileceğini göstermesi, o dönem için olağanüstü bir yenilik. Gelmiş geçmiş tüm yazarların Cervantes’e ve Don Kişot’a saygısı büyüktür bu yüzden. Milan Kundera daha da ileri gider hatta; ufacık bir köy soylusu olan Don Kişot’un birey, hakikat ve aşk gibi insan varoluşu üstüne sorduğu sorularla roman tarihini başlattığını öne sürer. Bu güçlü altyapı nedeniyle yeryüzünde yolu Don Kişot’la kesişmeyen kişi sayısı çok azdır. Bizim çabamız da bu sayıya birkaç kişi daha eklemek.

Resim: Ahmet Uzun

Daha önce yine Sen de Oku Klasikleri üzerine yaptığım söyleşilerde Mavisel Yener ile Ezop Masalları’nı, Güzin Öztürk ile Alis Harikalar Diyarı’nda’yı, Hanzade Servi ile Bir Noel Şarkısı’nı konuşmuştuk. “Sen de Oku” serisi, disleksik ve okuma ve okuduğunu anlama güçlüğü çeken çocuklar için hazırlandığı için siz Don Kişot’u ele alırken nasıl bir yol izlediniz, yeniden anlatırken nelere dikkat ettiniz?
Önceki çalışmalarımda olduğu gibi Don Kişot’ta da ilk amacım, romanın ruhuna uzak düşmemek oldu. Bu tür “yeniden anlatım”larda bu noktaya çok özen gösteriyorum. Bu yüzden tek bir metinden yararlanmıyorum. Kurumsal yayınevleri tarafından baskısı yapılan kitaplardan örnekler aldım. Don Kişot üzerine yazılmış tezleri, makaleleri, konuşma özetlerini inceledim, video ve filmleri izledim. Bilgisayarımda da romanın İngilizce çevirisi yüklüydü. Çeviriler arasındaki ufak tefek uyuşmazlıkları ortak noktalara ağırlık vererek çözdüm.

Romanda Don Kişot’un ve Sanço Panza’nın başından geçen epeyce olay var. Hepsini almam mümkün değildi. Aralarından seçim yapmak zorundaydım. Hem kendimin hem de başka yazarların keyifle okuduğu bölümleri kurgusal düzende kopukluk yaratmayacak biçimde birleştirdim. Bu konuda içimi rahatlatan kaynak ise Yapı Kredi Yayınlarının kitap-lık dergisinin Haziran 2005 sayısı oldu. Dergi o sayıda Don Kişot’un 400. yılını kutlayan özel bir bölüm hazırlamıştı. Oradaki yazılardan çok yararlandım, kendilerine teşekkür ve minnet borçluyum.

Bu, aynı zamanda hiciv yönü kuvvetli, ironilerle dolu bir roman. Kendini şövalye romanlarına kaptırmasıyla şövalyeye dönüşen Alonsolu Bay Kesada’nın (Don Kişot) başına binbir dert açarak kötülüğe karşı mücadele etmesini ve haksızlıklara karşı koymasını anlatan macera dolu bir yolculuk romanı. Don Kişot’u Don Kişot yapan yaveri Sanço Panza’yı da unutmamak gerek. Romanla ilgili siz neler diyeceksiniz?
Sanço Panza karakteri, romanın tuzu biberi gerçekten. Gerçeklerden kopuk Don Kişot’un âdil ve dürüst inatçılığının karşısında yerleşik düzenin ve çıkarcı cahilliğin temsilcisi olarak dolanıyor romanda. Bu ikili hakkında Nikos Kazancakis’in farklı bir yorumu var gerçi. Ona göre “Don Kişot ve Sanço aynı şeydir. Cervantes ruhumuzu daha iyi görelim diye ikiye ayırmıştır.” Yani iki zıt karakterin tek bir roman kahramanını tamamladığını öne sürmektedir Kazancakis. Olabilir, bu da bir görüş. Benim için değerli olan ise, birbirinden farklı kişiliklerin kader birliğine dönüşen eğlenceli bütünleşme ve bu bütünleşmenin romana kattığı lezzet. Don Kişot’u ölümsüz kılan yönü, burası bana kalırsa. Belki de siz, İspanyol Dili ve Edebiyatı birikiminizle bambaşka açıdan yaklaşıyorsunuz. Tıpkı Jorge Luis Borges’in öykü kahramanı Pierre Menard gibi. Bunların hepsi güzel şeyler. Dört yüz yıl önce yazılmış bir romanın onlarca, yüzlerce yoruma kapı açması önemli gerçekten. Ama eninde sonunda Don Kişot, çılgınlıkla bilgelik, sevgi ile bağlılık, hayalcilikle gerçekçilik arasında kurduğu köprülerle derinlikli insan ilişkilerine uzanmayı başaran bir kitap. Bu uzanışı sağlayan enerjinin ise insanlık vicdanının arkasında yer alan felsefi birikimden beslendiğini düşünüyorum.

Peki siz Don Kişot’u İlk olarak ne zaman okudunuz ve sizde yarattığı etki ne olmuştu?
Yılını tam olarak bilemiyorum ama oldukça geç okudum ben Don Kişot’u. Samsun’da öğretmenlik yaparken okul kütüphanesinden alarak okuduğumu anımsıyorum, 20’li yaşların ortalarındaydım. Doğrusunu söylemek gerekirse bu denli “öncü” olduğunun farkında değildim. Kimi bölümlerinin gereksiz olduğunu bile düşünmüştüm. Emekli olduktan sonra bir kez daha döndüm romana. Bu kararımda gerek yerli gerekse yabancı yazarların kitabı yüceltmeleri ve önemsemeleri etkili oldu. Onların yol göstermesiyle metnin gizlerini elimden geldiğince çözmeye çalıştım. Bu arayış, bu keşif süreci edebiyatın en heyecanlı yanlarından biri zaten. Önay Sözer’in bir kitabı var: Sanat: Görünendeki Görünmeyen. Don Kişot’un da görünenlerdeki görünmeyenleri gösterdiğini ve benim de onların yalnızca bir bölümün fark edebildiğimi ancak ikinci okumadan sonra anladım. Kuşkusuz bu da bir kazanım, bir keyif…

Peki çocuklar Don Kişot’u neden okumalı?
İlk amaç “farkındalık yaratmak” bence. Genellikle sanatın, özelde edebiyatın bir birikim ve gelenek üzerine kurulduğunu, yerel ya da küresel yapıtların bugünkü düzeyin hazırlayıcısı olduğunu uygun bir dille ve örneklerle anlatmak gerekiyor çocuklara. Don Kişot’un bu yapıtların en eğlenceli ve ilginçlerinden biri olması, sağlam bir basamak. Kitabın özgün hâli çocukların algı düzeyine uygun olmadığına göre bizlerin romanı yeni bir anlatımla, temel izleğine zarar vermeden düzenlememiz gerekiyordu. Öyle yaptık. Çocukların romanla güzelce bir tanıştıralım da gelecek yaşamlarında isterlerse dönüp tam metnini bir daha okusunlar. Orası onların bileceği iş.

Öte yandan ben şunu da önemsiyorum; artık dünya küçüldü, insanlar sürekli hareket ediyor, farklı kültürlerle ve insanlarla tanışıyor. Bu iletişim sırasında çocuklarımızın kültürel donanımları yetersiz olmasın istiyorum. Her konuda belli bir birikimle çıkabilsinler yola. Dünya ölçeğinin eğitimli bireyleri arasında Don Kişot’u ya da benzer klasikleri okumayan, bilmeyen çok az kişi vardır sanırım. Bizim çocuklarımız da bilenler arasında olsun isterim, herhangi bir eksiklik ya da zayıflık yaşamasınlar.

Çocuk edebiyatına onlarca kitap kazandırmış bir yazar olarak şu cümleyi tamamlayın lütfen. İyi ki çocuklar için yazıyorum çünkü…
Evrendeki tüm canlıların iç enerjisini iyilik ve adalet duygusuyla beslemenin en keyifli yolunun edebiyat olduğunu düşünüyorum hâlâ. Yanılıyorsam ve bu safça bir yenilgi olarak yaşamımı zedeliyorsa, sonuçları kurnaz bir yengiden çok daha fazla güç verici benim için. Onunla direniyorum.

Yeni bir roman haberi de alabilecek miyiz sizden? Masanızın üzerinde çocukları bekleyen yeni hayaller neler?
Baskı aşamasında olan bir dosyam var. Atatürk’le ilgili belgesel bir roman. Sanırım ekim ayı sonlarında çocukların, öğretmenlerin, anne babaların ilgisine sunulacak. Ayrıca yetişkinler için yazdığım bir yetişkin romanım da editör okumasında şu günlerde. Eğer onay alabilirse 2025’in ilk aylarında yayımlanır diye tahmin ediyorum. Sonrası için henüz bir rota çizmiş değilim.


Son olarak çok önemli bir proje olarak gördüğüm Sen de Oku Klasikleri için eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sen de Oku Klasikleri için ben elimden geleni yaptığımı düşünüyorum. Bundan sonrasını genç arkadaşlara bırakmakta yarar var. Ama az önce dediğim gibi çocuklarımızı klasiklerle tanıştırmak çabası son derece anlamlı. Hele de hedef kitlemizde okuma isteksizliği ya da güçlüğü çeken çocuklar varsa… Tudem Yayınları bu konuda son derece güçlü bir destek veriyor. Bu desteğin en azından bir süre daha devam etmesini diliyorum. Öğretmenler ve aile bireyleri de sürece eşlik ederse sonuçların yüz güldürücü olacağına inanıyorum.

Ajandakolik’te yeniden konuğum olduğunuz, düş gücünüz, yaratıcılığınız ve duyarlılığınız için teşekkür ederim. Sizi okumak büyük mutluluk!
Okumak ve iyimser olmak tek çıkış noktam. Yazdıklarım daha sonrası. Hadi, Can Yücel gibi bitirelim: “Ne kadar becerebilirsem o kadar iyi.”
Çok teşekkür ediyorum. Bir kez daha… Hep…

Mehmet Atilla: “Bu kitaplar okumayı sevmeyen çocuklar için”

MEHMET ATİLLA, ÇAĞIMIZIN TOPLUMSAL VE TARİHSEL SORUNLARINI ÇOCUK EDEBİYATINA TAŞIYOR

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media