HİLAL YİĞİT, GAZİ EŞİ YILMAZ YİĞİT İÇİN CESARETİN KİTABINI YAZDI: “ELLERİNLE BANA BAHARLAR GETİR”
“Ellerinle Bana Baharlar Getir”, artık yalnızca bir Selda Bağcan şarkısı değil. Zorluklarla dolu bir dünyada hayata gözlerini açan Yılmaz Yiğit’in eşi Hilal Yiğit tarafından kaleme alınan kitabının ismi. Şırnak’ta mayın patlaması sonucu iki kolu ile bir ayağı ve gözünü kaybeden Gazi Yılmaz Yiğit’in yaşadığı tüm zorluklara rağmen hayata tutunmasının hikayesi bu. Roman olmasının dışında bir sosyal sorumluluk projesi olarak da okurla buluşuyor.
Hilal Yiğit ile bu özel kitabı konuştuk.
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com
Öncelikle şunu sormalıyım, zor olmadı mı tüm bunları yazmak? Yılmaz’ı anlatmaya nasıl karar verdiniz?
Kitabın sosyal sorumluluk projesi olarak öne çıkması beni mutlu eden bir konu. Bu kitabı yazmak elbette kolay olmadı. 15 yıldır bildiğim ve duyduğum konular olmasına rağmen yazarken ellerimin titrediği, gözyaşlarımı tutamadığım hatta elimin tutmadığı satırlar oldu. Yazma fikri aslında aklımda yoktu. Bir davette değerli bir hanımefendiyle tanıştık. O beni her gördüğünde “Sen benim kahramanımsın” diyordu. İlk başta iltifat olarak gördüm ama sonra ne demek istediğini anladım. Dışarıdan bakanlar tarafından önemli bir iş yapmıştım. Sonra neden bunu yazmayayım; bizim durumumuzda, eşimin durumunda olan insanlara örnek olsun diye düşündüm.
“Ellerinle Bana Baharlar Getir”, her ne kadar acı dolu bir hayatı anlatsa da böyle bir kitaba verilebilecek en umutlu dolu isim. Hikayeyi başara saralım. Sizden o günleri biraz anlatmanızı istesem… Yani biraz Yılmaz Yiğit’i ve onun cesaretine, çabasına aşık olan sizi…
Ellerinle bana baharlar getir derken eşime hitaben yazdım bu ismi. Elleri olmayan biri nasıl baharlar getirebilir diye bir soru oluşuyor insanın aklında. Ben onu en başından bu yana sağlıklı gördüğüm için böyle bir isim verdim kitaba. Aslında dışarıdan göründüğü gibi zor ve acı bir hayatı var diyemeyiz. O vatanını savunurken kaybetti uzuvlarını. Ve bir gün şikayetçi olduğunu görmedim. İkimiz de vatan için olduğunu bilerek göğüsledik bunu. Göğüsledik diyorum çünkü ben onu görür görmez kendimden bildim. Yılmaz zaten çok güçlüydü. İkimiz bir arada olunca Allah’a şükür daha da güçlü olduk. Biz Yılmaz yaralandıktan sonra tanıştık ve benim adım atmamla hayatlarımızı birleştirdik.
Peki kitabı okuduktan sonra ilk tepkisini merak ediyorum. Size neler söyledi?
Duygulandı. Yılmaz bu denli mücadelesinin ve ayakta duruyor oluşunun herkese örnek olmasını istiyor her zaman. O yüzden bu kitabın duyurulması için elinden geleni yapıyor.
Bu kitap aynı zamanda engelli bireylerin toplumdaki yerini ve gücünü vurgulayan önemli bir sosyal mesaj veriyor. Peki deneyimlerinizden yola çıkarak engelli vatandaşlar için sağlanan maddi ve sosyal yardımların yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Engellilere sağlanan yardımlardan ziyade bu konunun sosyolojik boyutu beni daha çok etkiliyor. Toplum olarak bir ve bütünüz ve böyle güçlüyüz. Engellilerin işlerini zorlastırmamak, onlara bireysel olarak yapabileceğiniz en güzel yardım olacaktır. Mesela engelli rampasına araç park etmemek, yolda engelli gördüğünüzde acıyarak bakmamak gibi.
Türkiye’de engellilerin hakları yeterince gözetiliyor mu? Çevrenize baktığınızda sizi en çok rahatsız eden şeyler neler?
Engelli bireylerin haklarını gözetmek yine toplumdan en yakınlarımızdan başlıyor, mahalleden, is yerinden vb. Mesela haklarını gasp etmesek, onların da dışarıda rahatça dolaşmalarına engel olmasak, gördüğümüzde aşırı tepki vermesek eminim onlar da en azından sokağa rahat çıkabilecekler ve sosyal hayata katılabilecekler.
Kitabın finalinde “engelli” ifadesinin değiştiğini görüyoruz. Yılmaz “Engellenen” olarak tanımlıyor, “engelli”yi. Hilal de “Ne sakat ne özürlü ne engelli. Olsa olsa ‘ayrıcalıklı’” diyor ve ekliyor “Bize engeli oluşturan fiziksel mağduriyetimiz mi, diğer insanlar mı?” diye soruyor.
Asıl bu “engel”i nasıl aşacağız?
Bu soru gerçekten çok güzel. Biz toplum olarak merhametli ve vicdan sahibiyiz. Ama bunu bazen acımak olarak algılıyoruz. Merhamet sahibi olmak birinin hakkına girmemektir aslında. Yani çok basit bir konu gibi gelebilir size belki ama bu engelli park yerlerine diğer insanların park etmesi, gelecek engelli bireyi ne kadar zor duruma sokuyor. Kaldırımlara çekilen araçlar keza… Engelli bireyler zaten durumunu kabul etmiş, diğer insanlar onlara engel oluşturmasalar; kabul etseler, farklıymış gibi davranmasalar, aslında hiç sorun yok. Ben durakta beklerken akülü arabayla uzun zamandır beklediğini ifade eden ve otobüslerin dolu olması nedeniyle alınmayan bir engelliyle bekledim. En sonunda ben de tepki gösterdim, otobüslerin birini durdurdum ve yolculardan yer açmalarını rica ettim. Duyarlı davrandılar ve o kişi daha fazla beklemekten kurtulmuş oldu. Yani diğer insanlarla aynı koşullarda mücadele verip üstelik önlerine bu tarz engeller konuyorsa, olsa olsa bu bireyler ayrıcalıklıdır.
Ramazan Yardımcı
Gerçek bir hayat hikayesini bu denli içten, canlı ve sürükleyici yazan ve bizleri olay içinde yaşatan Yazar Hilal Yiğit ‘e yürekten teşekkür ediyorum.