TUĞÇE ALTUĞ: “NORA BİR BEBEK EVİ OYUNU BANA KENDİ TİYATROMU KURDURTTU”
Şimdiye kadar pek çok defa sahnelenen Norveçli yazar Ibsen’in en ünlü oyunu “Nora Bir Bebek Evi”, bu defa yeni bir oluşum olan Tiyatro Circa’nın ilk prodüksiyonu olarak sahnede… Hem oyunun Nora’sı hem de Tiyatro Circa’nın kurucusu, ödüllü oyuncu Tuğçe Altuğ ile güncelliğini hiç yitirmeyen bu görkemli oyunu ve tiyatrosunu konuştuk. Altuğ, “Tiyatro kurma isteğinden önce Nora oyununu hayata geçirme isteği vardı” diyor.
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com
Başrolünde oynadığın, aynı zamanda yapımcılığını da yaptığın “Nora Bir Bebek Evi”ni de konuşacağız elbette ama ben Tiyatro Circa’yı merak ediyorum öncelikle. Tiyatro adına yepyeni bir oluşum, yepyeni bir heyecan bu. Hep böyle bir hayalin mi vardı? Tiyatro Circa ne zaman tam olarak ortaya çıktı, nasıl kuruldu?
Circa Haziran 2024’te kuruldu. Hep böyle bir hayalim yoktu aslında. Ibsen’ in Nora oyununu yapmayı uzun zamandır planlıyor, düşünüyordum. Tiyatro kurma isteğinden önce Nora oyununu hayata geçirme isteği vardı. Nora bana kendi tiyatromu kurdurdu. Umut veren, harekete geçiren, baş kaldıran, dönüştürücü gücü beni etkiledi. Kadın olarak, ataerkil düzende ben de sorunlar yaşıyor ve çıkış yolları bakıyordum.
Sektörde bizleri görmek istedikleri belli çerçeveler, kalıplar var. İş yapabilmek ya da yapacağımız işler o sistemin kurallarına ve seçim yapan belli bir gruba, ve yahut bambaşka elimizde olmayan dinamiklere çok bağlı olabiliyor. Ben de biraz sıkışmış hissediyordum. Çözümü bana sunulanlardan beklemeyip istediğim hikayeleri anlatmak istedim. Nora bana bunu yapmamı söyledi ve bana bu konuda ilham kaynağı oldu. Sektördeki erkek hikayelerinde, ataerkil bir dil içinde, kadına biçilen roller ya da doğru düzgün kadın rollerinin görece çok olmamasından dolayı pasif kalmayıp adım atmak istedim. Circa, öncelikli olarak kadın hikayeleri, kadın karakterleri sağlam olan metinler üzerine yoğunlaşacak. Ama bununla beraber ortak heyecanlarda buluşabileceği insanlarla üretebilsin istiyorum. Circa, zamansız kalsın. Nitelikli, yaratıcı, meraklı, iyi, özenli, keşfetmeye açık sektör profesyonelleriyle çalışabilmeyi hedefliyor.
Adı neden Circa?
Circa, Latincede “tahmini, etrafında, dolaylarında” demek.. Özellikle tarih belirtirken yılın yanına yazılıyor; yani o tarih civarlarında, aşağı yukarı o yılda diye belirtmek için. Bunun yanı sıra zaman için kullanılan Latince bir terim. Döngüsellik, dolaşım gibi anlamları da temsil etmesi bakımından çok hoşuma gitti bu kelime. Aynı zamanda etimolojik kökenlerini de seviyorum. Bir yandan Sirk kelimesini çağrıştırıyor. Çok iddialı gelmemesini de sevdim ve “tiyatronun etrafında dolaylarında bir oluşum, üretim” gibi bir algısı var.
Tüm sanat dallarını kucaklayan bir yanı da var, Circa’nın. Bunu biraz daha açar mısın?
Circa, hâlâ oluşmaya devam ediyor aslında. Bu bir yolculuk. Biraz esnek kalabilip, çok yönlü olmak istiyor. İnsan olarak her daim yenilenmeyi, aramayı, kendini geliştirmeyi ve dönüşümlere açık olmayı önemsiyorum. Zamanın ruhunu hissetmek, güncel olanı gözlemlemek gerekiyor. Üretirken birçok farklı sanat dalından besleniyorum. Çeşitlilik, insana farklı perspektifler kazandırabiliyor; farklı disiplinler birbirlerini destekleyip başka yeni yaratım alanları ve seyirciye başka bir bakış açısıyla değişik aktarımlar sağlayabiliyor. Bir şeylere geniş açıdan bakmak heyecan verici oluyor. Önemli olan bir işin ruhu ve hissi bence, şekli, tarzı, dalı ne olursa olsun.
İşin en güzel yanı kadın yaratıcılarla çalışmak, kadın hikayeleri anlatmayı amaçlamak, hiç kuşkusuz. Ibsen’in çok sevdiğim oyunu “Nora – Bir Bebek Evi” de bu anlamda güçlü bir ilk seçim. Feminist bir metin. Ve 145 yıl önce yazılmış olmasına rağmen hâlâ güncelliğini koruması bakımından önemli. Aile ideallerini sürdürmeye çalışan ancak bir yandan toplum baskısına ve ataerkil düzene başkaldıran bir kadının varoluş hikayesi.
Ben şahsi bir yerden bu oyunu yıllardır çok seviyorum zaten. Hep dönüp dönüp bakmışımdır, okulda da çalıştım, birçok farklı yorumunu da izledim. Bende çok karşılığı olan bir oyun ve derinine indikçe neden bu kadar güçlü olduğunu fark edip büyülendim. Bir insanın hayatını değiştirmek, kendi olabilmek için attığı cesur adım, her dönem yaşayan insanın anlayıp bağ kurabileceği bir şey. Her zaman sorunlar ve engeller var, mücadele var, dışarıdan bir şeyler beklemektense harekete geçip bir şeyler yap diyen, ilham verici bir hikaye bu. Bir kadının içine sıkıştırıldığı sistem içinde ona dayatılanlara karşı baş kaldırıp kendisini bulma macerasına atılması bakımından çok değerli ve bu anlamlı yolculuk beni oyunu yapmaya iten sebeplerden biri. Nora gibi cesur, proaktif bir karaktere, verdiği karardaki özgürleşme ihtimaline inanarak bunu anlatmak istedim. Hâlâ hem toplumsal olarak hem kişisel olarak güncel bir konu. Dünyada geçerliliğini koruduğunu ve kendi hayatımda da çeşitli alanlarda ve dönemlerde karşılığını bulduğunu düşündüğüm için bu oyunu yapmak istedim.
Ibsen de bu oyunu yazarken arkadaşı Laura Kieler‘in yaşadıklarından yola çıkarak yazmış ve toplumsal cinsiyet ilişkilerinin hararetle tartışıldığı 19. yüzyılda evlilik normlarına karşı tutum sergilemesi nedeniyle büyük sansasyona yol açmış, oyun. Bugün hâlâ aynı şeyleri; “kadının adı yok”u tartışıyor olmamız ne tuhaf ne üzücü! Toplumlar olarak hiç ilerleyememiş olmamız da… Neler diyeceksin?
Nora Bir Bebek Evi, bir kadının kapıyı çarpıp çıkması ve kendi ayakları üzerinde durabilmesine odaklanmış ilk tiyatro oyunlarından biri. Yazılmış en önemli feminist metinlerden biri olarak kabul ediliyor. Dediğin gibi Ibsen, Laura Kieler’ in hayatından çok fazla şey almış yazarken. Kocasının tedavisi için gizlice borç almak ve imza sahteciliği gibi mesela… Durum açığa çıktığında kocası boşanmak istemiş, çocuklarını elinden almış ve akıl hastanesine kapatılmasını talep etmiş. Laura Kieler akıl hastanesinde bir süre kaldıktan sonra evine, kocasına ve çocuklarına geri dönmüş o dönem. Bu zamana kadar elbette bazı şeyler için mücadele edildi, bazı şeyler biraz değişti ama maalesef birçok şey hâlâ benzer bir noktada. Bunu söylemek gerçekten üzücü.
Çevresel ve tarihsel koşullar değişiklik gösterse de, kadınlar hâlâ indirgendikleri yerde cinsiyet eşitsizliğiyle, ataerkill dille, kırılgan egolarla, ayrımcılıkla, şiddetle başa çıkmak zorunda. Kendilerine biçilmiş rolü oynamaları dayatılıyor ve erkeğe biçilen rollerden ötürü kendilerini kamufle etmek zorunda kalıyorlar. Baskı ve sıkıştırılmışlık içinde eşitlik, hak arayışı içindeler. Dayatılan, üstlenmek durumunda kaldığımız kimliklerden arınmalıyız, ancak o zaman birey olarak görülebiliriz ve kendimizi özgürce var edebiliriz.
Bu oyun Norveç’te geçiyor. Günümüz Norveç’inde kadın erkek ilişkisinin ve kadının toplumdaki yerinin iyileştiğini düşünüyor insan ister istemez, bu topraklarda yaşayıp uzaklara baktıkça… Peki sence coğrafya kader mi gerçekten?
Kesinlikle kader, ama bu ülkenin kültür ve sanat üreticilerinden biriysek eğer bizim de değiştirebilecek gücümüz olduğuna inanıyorum. Küsmeden, vazgeçmeden üretmeye devam etmeliyiz inandığımız doğrular doğrultusunda.
Üretmek ve alan bulmak, alan sağlamak hiçbir zaman kolay olmadı. Kadınlar olarak toplumdaki yerimizi hâlâ konuşuyoruz. Tiyatro Circa olarak Nora gibi dönüştürücü ve düşündürücü hikayeyi anlatabilmemiz için Pernod Ricard Türkiye markasının, bu işin bir parçası olmak istemesi ve desteği bizim için çok kıymetliydi.
Nora, Ibsen’in en umut verici kadın karakteri olsa gerek! İnadına yaşamak, var olmak diyor, eril düzene inat kabuğunu kırıyor. Nora’yı oynarken seni en çok etkileyen ne oldu? Nora ile nasıl bağ kurdun?
Nora kendi babasının evinden çıkıp kocasının evine girmiş ve kendini keşfedip anlayacak vakti bile olmamış. Toplumun ve ataerkilliğin ona biçtiği ve onu indirgediği rolü oynamış. Bunu yaparken de ister istemez ve kaçınılmaz olarak tüm akıllığı ve becerikliği, sevgi dolu olması, güçlü yanları onunla bir biçimde yaşamış. O sitemin içinde nasıl var olup çözüm geliştirebiliyorsa ona göre elinden geleni yapmış. Ailesi için verdiği kararlar ve yaptığı eylemlerden ötürü başına gelen olay, ona dayatılan pasif rolle yaşamaya devam edemeyeceğini fark etmesini sağlıyor, o sistemde var olamadığını/olamayacağını anlıyor ve cesur bir karar verip hayatını değiştirmek için kendini arama, inşa etme yolculuğuna çıkıyor. Bu cesur ve dönüştürücü karar bana metinle ilk temas ettiğim andan beri heyecan verdi. Bir kadının harekete geçip kendi olabilmek için attığı bu adım çok özgürleştirici ve güçlü. Beni çok etkiledi hala oynarken de aynı oranda etkileniyorum. Bu anlamda Nora’yla en kuvvetli ve sağlam bağımı hemen kurdum. O içsel dönüşüm, hayatımızın dönüm noktaları, maruz kaldığımız düzen içindeki sıkıştırılmışlıklar, var olma mücadelemiz, vermemiz gereken cesur kararlar bakımından çok rahat özdeşlik kurabildim.
Tüm bu düzenin değişmesi, dünyanın yerinden oynaması için ne yapmalı?
Yaşadığımız ilişkilerde eşit bir düzlemde konuşup birbirimizi dinleyebiliriz, gerçekten mesele neyse özüne inebiliriz anlayabilmek için. Hayatta birçok şey iki kişi arasında başlıyor. Ingeborg Bachmann’ın sevdiğim bir sözü geldi aklıma:
“Faşizm, iki insan arasında başlar.” İnsanın kendisine bakıp sorgulamaya geçmesi çok şeyi değiştirebilir.
Bizler de mesleğimiz aracılığıyla hikayeleri o sağlıklı düzlemi kurma ihtimali üzerine kurduğumuz bakış açısıyla aktarırsak anlattığımız hikaye aracılığıyla seyirci için bir karşılık, etkileşim ve dönüşüm olabilir, yaşanabilir belki diye umuyorum. (Gülüyor.)
Peki, oyunculara gelelim… Deniz Celiloğlu, Özlem Öçalmaz, Jak Cem Avnayim, Emrah Özdemir ve Işıl Dayıoğlu, Nora’nın kadrosunda yer alıyor. Tiyatro Circa’nın kadrosunda başka hangi isimleri göreceğiz? Yeni oyunlar yakın mı?
Nora Bir Bebek Evi, tüm kadro hep beraber keyifle oynuyoruz. Circa şu anda Nora’nın yeni başlayan yolculuğuna yoğunlaşmış durumda. Ama tabii ki yakın zamanda yeni araştırmalar başlar, yeni ekipler oluşur diye hedefliyor.
Kadın hikayelerinin gücü tartışılmaz… Türk edebiyatının önemli kadın yazarlarından da oyunlar sergileyecek misiniz? Yani yerli yapımlar da olacak mı? Programınızda neler var, merak ediyorum.
Türk edebiyatındaki yerli kadın yazarları severek okuyor, yeni kadın yazarları da takip ediyorum. Çok isterim yerli bir metin de yapmak. Henüz net bir şey yok, bakalım ilerleyen zamanlarda netleşir.
Muhsin Akgün’ün oyun için çektiği özel fotoğraflara bakıyorum, hepsi şahane görünüyor. İstanbul Tiyatro Festivali’nde kasım başında prömiyerini yapan oyunu henüz izlemeyenler için de merak uyandırıcı tüm bu kareler… Peki ajandaya hangi günleri not etmeliyiz Nora’yı izlemek için?
2 Aralık’ta Zorlu PSM’ de, 25 Aralık’ta Dasdas’ta oynuyoruz.
Ajandakolik okurları için son olarak söylemek istediğin bir şey var?
Nora (Bir Bebek Evi) oyunumuz Tiyatro Circa yorumuyla sezonda oynamaya devam edecek, bekleriz.