
R. Onur Duru yazdı: “Tiyatro Yasası derhal yapılmalı”
Yönetmen, oyuncu, Tiyatromuz Yaşasın Yürütücü Kurul Üyesi R.Onur Duru, Ajandakolik’e pandemi sürecinde neredeyse kapısına kilit vuracak duruma gelen tiyatroların, devlet tarafından “tacir” olarak görüldüğünü ve bir an önce tiyatro yasasının çıkması gerektiğini yazdı.
“Zor günlerden geçiyoruz”, demek isterdim bu yazıya başlarken. Ama maalesef “zor günler”, tiyatroların çok uzun zamandır gerçeği, yaşama şekli. Tiyatrolar için, pandemi ile “zor günler”, “kara günler”e dönüşmeye başladı. Çünkü ülkemizde yasası olmayan, hukuk tarafından pek de tanınmayan bir mesleğimiz var. Bu durum, direkt olarak tiyatro sahibinin ve dolaylı olarak oyuncu, yönetmen, kreatör, teknisyen, gişeci, temizlik görevlisi, asistan, kantinci kim varsa tiyatro çalışanlarının hiçbirinin haklarını savunamaması, ağır vergilerle yükümlendirilip geçim kaynaklarının sınırlandırılması demek. Çünkü sanat üreten bu kurumlar, Devlet tarafından “Tacir” olarak görülüyor. Oysa ki sanat üreticileri, diğer mesleklerden farklı dinamik ve yaşam koşullarına ihtiyaç duyuyor ve aksi durumlarda üretim yapamaz hale geliyorlar. Tam da burada açıklamak gerekir ki, sanatçılar ayrıcalık değil, zorunluluklarının karşılanmasını bekliyorlar. Dahası, “Tacir” sıfatıyla, hiçbir yetki belgesine ihtiyaç duymadan herkes tiyatro açabiliyor. Oysa ki her meslek ve sanat dalı gibi, tiyatronun da “yeterlilik belgesi” gereksinimi var. Bütün bunlar, mesleki tanımlarımızın olmamasından kaynaklı. İşte bu nedenle Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi olarak, “Tiyatro Yasası derhal yapılmalıdır” diyoruz.
“BİZİ SAVUNAN BİR YASAMIZ YOK”
İnsanlık tarihinin en eski sanatlarından birinin, Tiyatro Sanatı’nın icracıları olarak, 21. yüzyılda hâlâ adalet arıyor, hâlâ hakkımızı alamamaktan bahsediyoruz. Kültür ve turizmin iç içe geçirildiği geniş kapsamlı bir bakanlığa tabii olmanın ötesinde Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı’na karşı sorumlu tutuluyor ve bu bakanlıkların her birinin ayrı işleyişine maruz kalıyor, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nün birbirinden habersiz yönetmelikleri içinde savruluyoruz. Bu karmaşanın ötesinde bir de tekelleşmiş bir telif ajansının tek taraflı yaptırımlarına mecbur bırakılıyoruz. Neden? Çünkü bizi savunan bir yasamız yok.
Üstüne bir de pandemi süreci başladı. İlk biz yasaklandık, her yer açıldı, biz hâlâ kısıtlıyız. Devlet, vereceğim dediği desteği henüz hiçbir tiyatroya vermedi. Düzelteyim, verecek ama orada da öyle mevzuatlar giriyor ki, nasıl altından kalkılır bilinmez.
Henüz çok genç bir tiyatrocu iken bir oyuncu abimiz “Aç olan bir topluma sanat satmaya çalışıyoruz” demişti. Yıl 2001. O zaman ekonomi bu vaziyette de değil, mesela dolar 1.22 TL (1.221.681,00 TL) civarı… Ee tabii 6 sıfır gitti ama dolar bugün 7,20 TL bandında geziyor. Varın siz hesap edin, açlık dengesinin nerelere vardığını. Zenginin çok zenginleştiği ve sayıca azaldığı ülkemizde sanat, en büyük darbeyi yedi ve halktan iyice uzaklaştırıldı. Sadece “ekmek parası” kazanmaya odaklı bir halk yaratıldı. Halk körleştirildi. Tiyatro, diğer sanatlar gibi, bu körlüğe ışık olabilir. Ancak bu ışık kaynağının bu günlerde seyircisine ve devletten alacağı kalıcı vergi indirimlerine eskisinden daha çok ihtiyacı var. O nedenle tiyatro severlerin de yaşadıkları ilçenin yerel yönetimlerinden, yaşadıkları devletin iktidarından bir talepleri olmalı: “Tiyatromuz Yaşasın!”
Ragıp Ertuğrul yazdı: “Tüm özel tiyatroları hak mücadelemiz için sorumluluk almaya davet ediyoruz”