
OKUMAK SİHİRLİ BİR ŞEY, KİTAPLAR GERÇEK BİR HAZİNE: “HİKÂYE HIRSIZI”
İngiliz sanatçı Graham Carter’ın yazıp resimlediği “Hikâye Hırsızı“, kitapların hayatımıza kattığı güzellikleri paylaşarak çoğaltmamızı sağlayan serüven dolu bir arayışın öyküsünü okurla paylaşıyor.
YAZI: Songül BOZACI
Hikâyecilerin nasıl ortaya çıktığını düşünüyorsunuz? Acaba gerçekten hikâyeleri toplamışlar mıdır? Yoksa onları çalmışlar mıdır? Çalmak burada hem iyi anlamda hem kötü anlamda kullanılabilir. Tıpkı hikâyemizdeki “Hikâye Hırsızı” Ahtapot gibi. Sevdiği bir şeyi keşfederken çıkış noktası belki çok doğru olmasa da ona destek olanlarla en sevdiği şeyi yapmaya başlayan ve dünyanın en iyi “hikâyecisine” dönüşmesini anlatan bu kitabı sevdim.
Kitapların ve hikâyelerin öneminin böylesi bir kurgu ile çocuklara ulaştırılması fikri benim çok hoşuma gitti. Hikâyedeki karakterlerimizden Lulu, utangaç ve çok fazla evinden dışarıya çıkmayan bir çocuk. En sevdiği ve kendisini bulduğu yer kitaplar. Kitapların ona anlattığı hikâyelerle çıktığı hayal yolculukları. Tabii bunu daha da kıymetleştiren şey, her akşam babasının ona kitap okuması. Heyecanla her akşam yeni bir kitap ile hangi maceraya çıkacağının hayalini kurması, nitelikli kitapların çocuklarda bıraktığı izleri görmemize neden oluyor.
Lulu’nun yine nadiren dışarı çıktığı bir gün babası ile kayıkta okuduğu kitap, suya düşüyor ve suyun derinliklerinde yapayalnız yaşayan bir ahtapotun önüne yerleşiyor. Ahtapotun onun ne olabileceği hakkında en ufak bir fikri yok. Kitapla bazı denemeler yapıyor ama hâlâ ne olduğuna tam karar veremiyor ve merakla kitabın izini sürüyor. Bu merakı onu Lulu’nun yaşadığı evin penceresine getiriyor ve tam o anda ahtapot gördüğü, duyduğu mutluluktan çok etkileniyor. O andan itibaren bir “hikâye hırsızı” olarak ada sakinlerinin en sevdikleri kitaplarını her gece tek tek topluyor.
Hikâye anlatıcılığının geçmişten günümüze sözlü ve yazılı kültürel aktarımı dışında, insanlar için ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor bu kitap. Anlatılmayan, okunmayan her hikâye günün birinde yitip gidecektir. Yitip giden hikâyeler insanlardan uzaklaştıkça geçmiş ile bağı kopacak, geleceğe dair bir umudu kalmayacaktır. Günümüzde birçok anlatıcı var fakat geçmiş ile bağı, kuşaklar arası aktarımı ya da anlatıları ile tek tek insanlara birebir dokundukları zamanlar gibi değil. Tabii hâlâ bu paylaşımı yapabilen başka diyarlarda ya da kendi yaşadıkları çevre sınırlarında olan birçok kıymetli ses illaki vardır. Bu seslere bir de yazı ile destek veren hikâye derleyicileri ya da eskilerden günümüze gelen hikâyelerin sağlam zeminine güvenerek yeniden kitaplaştıranlar çok. Her bir adım tabii ki çok önemli. Kitaplar ve anlatılanlar, yazılanlar ve okunanlar geçmişin belleğinden sıyrılıp günümüze gelebilenler geleceği inşa edecekler için rehber olacaktır diye düşünüyorum.
Hikâyelerin sihirli dünyasına kapılan bir ahtapot gibi çocukların da böylesi sihirli bir dünya ile ne kadar erken tanışmış olmaları çok çok kıymetli. Okuma sevgilerini pekiştiren, meraklarını destekleyen kitaplar hep yanı başlarında olsun.
Kitabımıza dönersek Lulu tüm ada sakinlerinin hikâyelerine kavuşması için kitapların verdiği güç ile bir dedektif, bir kâşif hatta bir korsan olarak hikâye hırsızımızın peşine düşer. Tabii ki mutlu bir son var. Dünyanın en iyi hikâye anlatıcısının ortaya çıkışının öyküsünün tamamını merak edenler bu kitabı okumayı unutmasın. Hikâyelerimiz ve kitaplarımız, yaratıcı düşüncelerimiz, yazılarımız yok olmasın. Her günümüze ayrı bir güzellik katan hikâyeler iyi ki var. Hepimizin yaşam hikâyesinin kıymetli olduğunu unutmadan dört bir yanınızı kitap sevenler çevrelesin. Keyifli okumalar olsun…ngül Bozacı
Yazan-Çizen: Graham Carter
Çeviren: Ümit Mutlu
Yayınevi: Uçanbalık Yayınları