Advertisement Advertisement

NAZLI DENİZ GÜLER: “İSİMLERİ DEĞİL, DUYGULARI VURGULAYAN, EVRENSEL ÖYKÜLER YAZMAYI AMAÇLADIM”



Her yaştan okur için yazan çizen üreten bir isim Nazlı Deniz Güler. Onun kalemiyle henüz tanıştım. Çocuklar için yazdığı bir kitap serisi ile… Üstelik bu serinin ilginç hikayelerinin yanı sıra ilginç isimleri de var. Kitapların tüm ana karakterlerinin ismi bir harf! “E’nin Problemleri” ve “Y’nin Tarifleri” kitapları ile tanıdığım Güler ile yazının gücünden yola çıkarak hem çocuklar için yazmayı hem de bu vesileyle “harfli” kitaplarını konuştuk. Diyor ki “E’nin ya da Y’nin başına gelenleri, dünyanın herhangi bir yerinde bulunan, adını telaffuz etmekte zorlanacağımız çocukların da yaşayabileceğini anlatmak istedim.”

 

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com 

 

Yakın zamanda Can Çocuk’tan yeni iki kitabın çıktı: E’nin Problemleri, Y’nin Tarifleri. Pek alışkın değiliz bir yazardan aynı anda iki kitap çıkmasına… E ve Y’nin hikayeleri nasıl ortaya çıktı ve neden aynı anda yayımlamak istedin, önce bunu merak ettim açıkçası…
2015 yılında, sözcükleri ve onların anlamları üzerine düşünmeyi çok seven bir çocuğun öyküsünü yazdım; B’nin Kelimeleri. Bu kitap yayımlandıktan sonra, hayatlarında karşılaştıkları zorluklarla, yazının gücünü kullanarak mücadele eden ve bu sayede kendilerini ve duygularını tanıyan başka çocukların da öykülerini yazabileceğimi düşündüm. Yıllar içinde, E’nin Problemleri ve Y’nin Tarifleri’nin de aralarında olduğu, isimlerinin yalnızca baş harfini öğrendiğimiz çocukların hikâyeleri, altı kitaplık bir seri haline geldi. Kitaplar farklı karakterler ve öykülerden oluştuğu için, aralarında bir sıralama yok. Okurlar seriyi istedikleri kitaptan başlayarak okuyabilirler. İki kitabın aynı anda yayımlanması, biraz da bununla ilgili aslında. Hem birbirinden bağımsız hem de bir bütünün parçaları olan altı kitaplık serinin, ikişer ikişer yayımlanmasına editörüm Mehmet Erkurt ile birlikte karar verdik.


.

Alfabenin birbirinden uç iki harfi, E ve Y. Neden bir isim vermek yerine harflere başvurdun? 

Bu seride alfabeyi takip etmiyorum. Karakterlere ait harfleri seçerken tamamen içgüdüsel davrandım ve (bir istisna dışında) isimlerinin ne olduğunu hiç düşünmedim. İsimleri değil duyguları vurgulayan, evrensel öyküler yazmayı amaçladım. E’nin ya da Y’nin başına gelenleri, dünyanın herhangi bir yerinde bulunan, adını telaffuz etmekte zorlanacağımız çocukların da yaşayabileceğini anlatmak istedim.

Onları aynı kitapta görme şansı elde edecek miyiz yoksa yeni harflerle bu bir seriye mi dönüşecek? 
Ne yazık ki E ve Y’nin hikâyeleri kesişmeyecek, her kitapta farklı bir karakterle tanışacağız.

E’nin Problemleri, potansiyelimizi keşfetmek ve kendimizi ifade etmek üzerine eğlenceli bir hikayeyi konu alıyor. Buna aynı zamanda bir özgüven hikayesi de diyebilir miyiz; pek çoğumuzun yaşadığı bir soruna da eğilen?
Elbette diyebiliriz. Yetersiz veya değersiz hissetmek, yaş tanımayan, dönem dönem herkesin kapısını çalan duygular. Özellikle çocuklukta, kendimizi inşa ederken, kırılgan hislere kapılmak ve onları kalıcı hale getirmek ise çok daha kolay. E’yi yazarken bu hislerden bir çıkış olup olmadığını sorgulamaya çalıştım. Ailesinden beklediği ilgiyi göremeyen, okulda
yalnızlık çeken ve tüm bunların sıkıntısıyla, kendini ortaya koymakta zorlanan bir çocuğun dünyasını anlatmaya çabaladım.

Hayatın matematiğiyle daha kolay başa çıkabilmek sence nasıl mümkün peki?
Çevremizde olup biten her şeyi kişisel algılamayıp, yaşadıklarımızı daha geniş bir perspektiften değerlendirdiğimizde, yalnızca çevremize değil kendimize de samimiyet ve dürüstlükle yaklaştığımızda, çatışmaların daha kolay çözüm bulduğuna inanıyorum.

Y’nin Tarifleri de aslında E’ninkinden pek bağımsız değil sanki. Hep başkalarının beklentileriyle ve tanımlarıyla zedelenen özgüvenimiz bu kitapta da başrolde. Başkalarının övülen çocukları yanında kendini beceriksiz ve işe yaramaz hisseden bir çocukla Y ile karşılaşıyoruz bu defa da. Biraz anlatır mısın Y’yi? 
Bazı ebeveynlerin, çocuklarından bahsederken aşırıya kaçabildiğine hepimiz şahit olmuşuzdur sanırım. Y de bizden biri. Sık sık kuzenlerinin övülmesiyle sonuçlanan aile buluşmalarına maruz kalıyor ve hiçbir konuda yeteneği olmadığını düşünerek üzülmeye başlıyor. Bu yetersizlik hissiyle başa çıkmaya çalışırken de, verdiği acele kararlar, belki hırsı belki de bastırdığı kırgınlıkları, bu defa da yersiz bir özgüven yaratıyor Y’de. İnsanın kendini keşfetmesi biraz da böyle bir şey. Y düşe kalka, kendini olduğu gibi kabullenmeyi öğreniyor sonunda.

Her iki kitapta da geçtiğimiz aylarda yine burada söyleştiğimiz sevgili Oğuz Demir‘in neşeli çizgileri eşlik ediyor. Kitabın ruhunu yansıttığını düşünüyorum, Oğuz ile çalışmak nasıldı?
Oğuz harika bir çizer. Aynı zamanda işine olan heyecanını asla kaybetmeyen, ince ruhlu biri. Birlikte çalıştığımız için çok mutluyum.

Her yaştan okur için yazan ve üreten bir yazarsın. Çocuklar ve gençler için yazmak senin için tam olarak ne ifade ediyor?
Her şey çocuklukta başlıyor. Zihnimize kazınan tüm mutluluklar ve kırgınlıklar, ömür boyu bizimle. Çocuklar için yazmamın sebebi biraz da bu. Çocukluğumda okusaydım bana iyi gelirdi, dediğim öyküler yazmaya çalışıyorum. Çocuklar, kitaplarımdaki karakterlerle özdeşleşerek, dünyayı, duygularını, kendilerini tanımaya bir adım daha yaklaşıyorlarsa, ne
mutlu bana.

Çocuklar bu iki kitabı da okumalı çünkü… Noktaları doldurur musun?
İyi niyetle de olsa, yazdığım kitapları herhangi bir gerekçeyle okura dayatmak bana düşmez gibi geliyor. E ve Y’nin onlara değer verecek okurlara ulaşmasını dilediğimi söyleyebilirim yalnızca.

Edebiyatta özgün ve özgür olmanın yolu sence nereden geçiyor?
Bence her ikisi de sürekliliği olan kavramlar değil. İnsanın özgünlüğü de özgürlüğü de bir anda elinden kayabilir. Bunu aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini düşünüyorum. Kendi dilini bulmak zaman ve emek istiyor. Özgürlükse sabır ve inat gerektiriyor. Bu konu çocuk edebiyatı özelinde biraz daha karmaşık üstelik. Günümüzde çocukların neyi okuyup okuyamayacağına müdahale edilmesi gerektiğini düşünen büyük bir kesim var ne yazık ki. Bu yaklaşım ve dayatmalara boyun eğmek, yalnızca yazarların değil okurların özgürlüğü karşısında da büyük bir engel.

Yazarken kendini kısıtladığın, hikayelerine sansür uyguladığın oluyor mu? 
Hayır olmuyor. Metin neyi gerektiriyorsa onu yazıyorum. Ancak bahsettiğim konunun ve hitap ettiğim yaşın farkında olarak yazıyorum. Bu ikisi farklı şeyler. Beş yaşında bir okurun sözcük haznesi ve deneyimiyle, on beş yaşında bir okurunki elbette aynı değil. Yazarken dikkat ettiğim tek şey bu.

Masanın üzerine okunmayı bekleyen kitaplar hangileri?
Rober Koptaş-Unufak, Ahmed Bouanani-Hastane.

Peki ya edebiyatına yol gösteren kitaplar ve yazarların?
Ian McEwan, Paul Auster, Ursula Le Guin ve Julio Cortazar sevdiğim yazarlardan yalnızca birkaçı. Virginia Woolf’un Deniz Feneri’ni, Selçuk Baran’ın Türkan Hanım’ın Ölümü’nü, Yalçın Tosun ve Tim Winton’ın özellikle ergenlik çağındaki çocukları anlatan öykülerini çok etkileyici buluyorum. Chris Priestley ve Laurel Croza ise çocuk edebiyatı denince aklıma gelen ilk isimler. Ancak bu soruya tam bir yanıt vermenin, asla mümkün olamayacağını da eklemem gerek sanırım.

İlk kitabın Nar ve Elma Kurdu’ndan bugüne yazın hayatında neler değişti? O ilk zamanlara bakınca bugün nasıl bir Nazlı Deniz Güler var? 
Nar ve Elma Kurdu, gerçek anlamda içimden taşan bir öyküydü. Yazarken de yayınevine başvururken de sonrasını düşünmedim, hayatımı kitap yazarak geçirmek, özellikle çocuk edebiyatında ilerlemek gibi bir planım yoktu. Şimdi geçen on yıla ve yazdığım kitaplara bakınca, Nar’ın hayatımı baştan aşağıya değiştirdiğini söyleyebilirim. Artık çok daha sabırlı bir insanım, üretme heyecanım hâlâ yerinde olsa da, daha az ve öz yazıyorum. O yıllarda önceliğim kendimi ifade edebileceğim bir üretim alanı yaratmaktı, şimdiyse kendimi tekrar etmemenin, her defasında bir öncekini aşan, kalıcı metinler yazmanın derdindeyim.

Yakın zamanda yeni bir kitap olacak mı? 
Sırada D’nin Mektupları ve B’nin Kelimeleri var, seri devam edecek…

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media