HAKTAN KAAN İÇEL: “‘SİNEMAYA GİTMEK İSTİYORUM!’ KİTABINI ÇOCUKLARA SİNEMAYI SEVDİRMEK İÇİN YAZDIM”
Yakın zamanda okumayı keşfettiğim çocuk kitabı yazarlarından Haktan Kaan İçel’in Timaş Çocuk’tan çıkan en yeni kitabı “Sinemaya Gitmek İstiyorum!”, bir çocuğun sinemaya olan sevgisini odağına alırken aile olmanın değerini ve ebeveyn ilgisinin çocuklarda nasıl özgüven oluşturduğunu anlatıyor. Nur Demirbağ’ın eğlenceli ve sevimli çizimlerinin hayat verdiği kitabı ve elbette kitaptan yola çıkarak sinemayı ve çocukların sinemasını Haktan Kaan İçel ile konuştuk.
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com
Bu defa sinema için yaşayanlara bir çocuk kitabı armağan ediyorsun. “Sinemaya Gitmek İstiyorum”, Timaş Çocuk’un ağustos kitaplığında yerini aldı ve ben de çok taze okudum. Öncelikle ellerine sağlık! Kitap, bir okulda öğretmenin çocuklara hayattaki en büyük hedeflerinin ne olduğu sorusundan yola çıkıyor; aralarından bir öğrencinin ise kendine sinemaya gitmeyi hedef olarak koyduğunu görüyoruz. Öncelikle kitabın ortaya çıkış hikayesini ve yazma sürecini senden dinlemek isterim.
Bu kitaptan önce Eğlenceli Bilgi Yayınları’ndan “3-2-1 Kayıt! Bugün Ne İzlesem?” isimli çocuklar için bir sinema rehberi yazmıştım. Uzun yıllardır sinema üzerine film eleştirileri ve geçmişimde de senaristlik deneyimlerim olduğundan dolayı, bu yönümden yararlanmayı tercih etmiştim. Timaş Çocuk Yayınevi’yle konuşup bir de kısa roman şeklinde sinemaya dair bir kitap çıkartsak ne güzel olur diye konuşmuştuk. Bunun üzerine hem çocukluk anılarımdan yararlanarak hem de günümüz çocuklarına sinemayı sevdirmek adına bir kitap yazmanın okurlarım ve benim adıma güzel bir adım olacağını düşünerek bu kitabı yazmaya karar verdim. Çocukken herkesin bazı şeylere tutkusu olur. Benim tutkum da hep sinema oldu. Bu yüzden de küçük yaşlardan itibaren hayatımın bir kısmı sinema salonlarında geçti diyebilirim. Sinema benim için bir hayattan kaçış yöntemi olmasından dolayı ve aslında farklı filmler izleyerek genel kültürümü geliştirmeme yardımcı olması vesilesiyle bu konuda karar kıldım. Kitaptaki ana karakteri de bir anlamda bu tutkuyla sinemaya gitmeye çalışan bir çocuk olarak yarattım. Bir anlamda bir yandan sinema kültürünü anlatırken, bir yandan da ailelerin çocuklarına aşılayacağı önemli bir aktivite olarak düşündüm. Sonuçta ülkemizde çocuklarla beraber sinemaya gitmek aslında ailelerin sevdiği bir aktiviteydi. Böylece “Sinemaya Gitmek İstiyorum” ortaya çıktı. Editörüm Kübra Hanım da çok sağ olsun, bana yardım etti.
Kitabın ana karakteri Halil İbrahim, film izlemeyi çok seven bir çocuk. Ama sinema sevgisinin, okul dışında arkadaşı olmadığı ve televizyon karşısında unutulduğu için ortaya çıktığını kendi ağzından öğreniyoruz. Sinema tutkusuyla sinemaya dair pek çok bilgiye hakim olan ve sinemaya gitmek için her yolu deneyen Halil İbrahim’i bize daha detaylı anlatır mısın?
Halil İbrahim senin de söylediğin gibi sinema aşkıyla dolu bir çocuk. Çocukken çok büyük hayallerimiz olmaz. Genellikle ilgimizin olduğu uğraşlara kafa yormaya tercih ederiz. Kimisi bilgisayar oyunlarını sever kimisinin müziğe yakınlığı olur. Halil İbrahim’in ise filmlere ve sinemaya ilgisi var. Bireysel olarak sinemayı çok sevse de, aslında hayatla iletişim noktası olarak sinemayı kullanıyor. Ailesiyle kurduğu bağ bile bu kitapta sinema üzerinden ilerleterek, aslında önemsiz gördüğümüz bu küçük tutkuların hayatımızı ne kadar çok etkilediğini okuyucularıma sunmak istedim. İnsanların sinemada izledikleri filmlerle ilişki kurarak ilham aldıkları ve birer yetişkine dönüştüklerinde düşüncelerinin farklı bakış açılarıyla şekillendiğini düşünüyorum. Halil İbrahim de bu durumdan zevk aldığını söyleyebilirim. Zaten hayatta bir amacımızın olması, gelecekteki yapacaklarımız için bir araç olduğunu düşünüyorum. Halil İbrahim ise henüz ilk amacının peşinden koşan iyi niyetli, biraz yaramaz ama öğrenmeye aç bir genç.
“SİNEMADA BİR FİLM İZLEMEK, İNSAN HAYATI AÇISINDAN DAHA KALICI BİR DENEYİM”
Öğrencilerden kiminin hayali ve hedefi dünyayı ya da doğayı kurtarmakken aralarından birinin sinemaya gitmek istemesi ve bunu bir hedef olarak koymuş olması ilk bakışta kulağa tuhaf (ve belki de basit) gibi gelse de aslında oldukça dramatik. Hatta babasının evde kendisine “olanak” olarak sunduğu “Netfilm ve Bülbül Tv’lere” inat sinemaya gitmek istemesi bir diğer yandan takdire şayan! Çağımız bu kadar dijitalleşmişken sence günümüz çocukları, belki Halil İbrahim kadar olmasa da sinemaya yeterince ilgi gösteriyor mu, ne dersin?
Dijital platformların hayatımıza girmesiyle beraber sinema ikinci plana düşmüş olabilir. Ancak sinema gücünü beyazperdenin etkileyici yansımasından alır. Bir yandan yeni bir dünyaya açılan kapıdır. Bir yandan filmlerin içinde farklı tanımladığı insanlara temas etmektir. Hatta farklı şehirlere ve ülkelere seyahat etmektir. Bu açıdan sinema salonları televizyondan farklı olarak size özel bir alan sunar. AVM sinemalarının açılmasıyla beraber sokağa açılan sinemaların yavaş yavaş kapanmasıyla bu özel yerler zorluklar çekmeye başlasa da, sinemalar bu tutkuyu sevenler için hâlâ vazgeçilmez yerler oluyorlar. Işıkların kapanmasıyla, filmlerle baş başa kaldığınız bu özel alanlar, dijital platformlara göre hâlâ daha konsantre bir şekilde film izlememiz için tek yer diyebilirim. Düşünsenize evde film izlediğinizde aslında kendi hayatınızın içinde var olmaya devam ediyorsunuz. Dış etkenler, telefonlar ve sosyal medya yüzünden hayatın karmaşasından bir türlü sıyrılamıyoruz. Böylece evde izlediğimiz şeyleri tam olarak anlayamıyoruz. Algılarımız farklı yerlere kaymaya başlıyor. Bu yüzden de kendinizle baş başa kalabildiğiniz ve tüm ilginizi filme verebilmek için sinemalar bu yüzden önemini yitirmiyor. İlgi her geçen azalsa da, sinemada bir film izlemek insan hayatı açısından daha kalıcı bir deneyim oluyor ve unutmuyorsunuz. Bu yüzden de kaç yaşına gelirsek gelelim bu deneyim hayatımızın en önemli parçası olarak yerini alıyor.
Sen aynı zamanda sinema geçmişi olan, sinemayla uğraşan bir yazarsın. Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Sinema-TV bölümünden mezun olduktan sonra çeşitli kısa film çalışmalarında bulunmuş, dizi sektöründe de senaristlik yapmışsın. Ayrıca bazı dergilere sinema yazıları yazmayı sürdürüyorsun. Senin sinema ile olan ilişkin nasıl başladı ve nasıl evrildi, merak ediyorum.
Açıkçası çocukken sorulan çok popüler bir soru vardır. Büyüyünce ne olacaksın? Ben bu soruya daima en sevdiğim şey olan sinemanın bir köşesinde olmayı isterim diye yanıt vermişimdir. Küçükken bu konu tam net değildi ama zamanla sevdiğim şeyi yapmayı seçtim. Bu yüzden de sinema eğitimini almak istedim. Şanslıydım ki, iyi hocalara sahip olduğum için sinema sevgim körüklenerek büyüdü. Sinema kocaman bir sektör, neresinde devam edebileceğim konusunda seçimler yapmam gerekti. Gençlik dönemimde edebiyata da ilgim olmasından dolayı öncelikle kıa öykülerle başladım. Sonrasında bu durum senaryolara evrildi. Bir yandan sinemanın sadece film izlemekten öte olduğunu anladım ve filmlerin felsefesi ve alt metinlerine de kafa yormaya başladım. Bu yüzden sinema eleştirileri yazmaya başladım. Bunun mesleğim haline gelmesini beklemiyordum. Ancak hayat bir kutu çikolataya benzer ve neyi alacağınızı bilemezsiniz. Her şeyin ötesinde hâlâ en büyük hayalim bir sinema filmi çekmek. Bu yüzden de kısa filmler çektim. Ekonomik zorlukları çok olan bu sektörde savaşmaya devam ediyorum. Umarım bir gün hayalime ulaşırım.
Umarım ve dilerim! Biliyorsun, abonelik tabanlı streaming hizmeti veren dijital sinema ve dizi mecralarının özellikle pandemi döneminde sinemayı epey etkiledi. Ben hiçbir zaman sinemaya gitmenin özelliğini ve güzelliğini kaybetmeyeceğini düşünenlerdenim ama sinemanın vurgun yediğini ya da sekteye uğradığını söyleyebilir miyiz? Ve eski şaşaalı günlerine kavuşur mu?
Darbe yediği konusunda hemfikiriz. Bu durum sinemada gişe rakamlarını oldukça etkiledi. Ancak hâlâ eski filmleri sinemada izlemek isteyen bir kitle olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden çok fazla gösterimler yapılmaya başlandı. Sinemanın hayatta kalmasının tek yolu belki de iyi filmlerin daha çok artması olduğunu düşünüyorum. Çünkü insanlar iyi filmleri sinemada izlemek istiyorlar. Dijital platformlara yaratılan projelerin çoğunlukla başarısız işler olması ve içi boş projelerin yaratılması, bu platformların kan kaybetmesine neden oluyor. Eski şaşalı dönemlerine döneceğini söylemek hayalcilik olur. Ancak yine de ortak bir nokta bulunacaktır diye düşünüyorum. Çünkü dijital platformlar da sinema salonlarını yok etmenin aslında kendi yaptıkları işe ihanet olacağının farkındalar. Bu yüzden bazı platformlar yurt dışında sinema salonları satın alıyorlar. Sinemada büyük bir kitle ile film izlemenın zevki hiçbir dönemde yok edilemiyor. En kötü dijital platform filmlerinin de ilk gösterimlerini sinemada yaptığı pek çok işler gördük. Demek ki hâlâ umut var diyebiliriz.
“ÇOCUKKEN İZLEDİĞİMİZ ŞEYLER GELECEKTE OLACAĞIMIZ KİŞİYİ ŞEKİLLENDİRİYOR”
Sence aileler ve öğretmenler, çocuklara iyi bir film seçerken nelere dikkat etmeli, var mı bir önerin, önerilerin?
Biz kitabımızda farklı temalar üzerinden ilerledik. Sonuçta sinema uçsuz bucaksız bir arşive dayanıyor. Öncelikle yetişkinlerin filmleri tek başlarına izlemeleri gerektiğini düşünüyorum. Benim kitabım daha çok çocuklara yönelik olduğundan hayal gücünü besleyen, insan erdemlerini önemseyen ve ailece izlenebilecek filmler seçmeye çalıştım. Bir film seçerken o filmin anlatmak istediği konuyu başarıyla seyircisine aktarıyor mu, öncelikle bunu düşünmek lazım. Çocukların zihinlerini geliştirecek ve yeni şeyler öğrenmelerine vesile olan filmleri seçmelerini öneririm. Zararlı alışkanlıkları özendirici filmlerden şimdilik kaçınmalılar. Çünkü çocukken izlediğimiz şeyler gelecekte olacağımız kişiyi şekillendirirler. Sonuçta çocukken yaratıcılığın arttırılması önemlidir. Filmlerin de bu konuya katkıda bulunduğunu düşünüyorum.
Sen çocukken neler izler, neler severdin? Kahramanların kimlerdi?
Ben biraz sisteme tepki olarak doğmuş bir çocuktum. Bu yüzden de özgür olmayı severdim. Şu anki korumacı aileler gibi her şeyden korunarak filmler izlemedim. Öğrenmeye aç birisi olduğumdan çok fazla türde film izlemeyi tercih ettim. Bir de ben çocukken televizyon ne verse onu izlemek durumundaydım. Günümüzün çocukları gibi çok fazla seçme şansım yoktu. Bulduğumuz filmleri izlerdim. Jetgiller, Galaksi Lisesi gibi uzay temalı çizgi filmleri, spor animelerini izlemeyi çok severdim. Şirinler’den tutun, Bugs Bunny’ler, Çakmaktaşlar, Kalimero’lar… Yani aklına gelebilecek her türlü eski çizgi filmi izledim. Pişman değilim. Bugünkü insan olmamı o filmler, diziler sağladı.
Kesinlikle! Yakın zamanda üzerine çalıştığın yeni bir kitap ufukta belirir mi? Zira çok üretken ve hızlı bir yazarsın…
Timaş Çocuk’takiler aynı şeyi düşünmüyor olabilir hahaha… Benim genellikle farklı dönemlerim oluyor. Bazen yazmak, bazen izlemek, bazen de çekmek istiyorum. Bu yüzden her daim kitaplar ortaya çıkmıyor. Aslında bir süre önce yayınevine verdiğim bir roman dosyası var. Farklı bir dünyada geçen fantastik bir hikaye anlatıyor. Yayınevi incelemesinden onay çıkarsa ileride onun çıkabileceğini söyleyebilirim. Bunun dışında aklımda birkaç ilginç hikâye var ama henüz yazılmadığı için onlar hakkında çok detay veremiyorum.
Şu cümleyi tamamla lütfen. İyi ki çocuklar için yazıyorum çünkü…
Çünkü kitaplara gerçekten hakkını sadece çocuklar veriyorlar.
Ajandakolik’in bir klasik haline gelmiş sorusu yazarlara ve çizerlere… O halde şimdi de sıra sende: Ajandan veya not defterin var mı, varsa içlerinde neler var?
Her şey dijitalleştiği için insanlar hayatlarını artık sadece telefondan şekillendiriyorlar. Ama cevabım evet. Hâlâ defter kullanıyorum. Defterlerde yazdığım ya da yazacağım şeylere dair notlar bulunuyor. Gelecekte yazacağım yazıların, romanların detaylarını not ediyorum. Bunun dışında seyahat planlamaları çok yapıyorum. Gezmeyi çok sevdiğim için ileride gerçekleştireceğim gezilere dair notlar içeren küçük ajandam olduğu doğrudur.
Bağımsız kültür sanat sitesi Ajandakolik’te konuğum olduğun için teşekkür ederim. İyi ki yazıyorsun ve iyi ki sinemayla ilgili de yazıyorsun.
Ben de çok teşekkür derim. Beni konuk etmeniz bana gurur verdi. Size de kolay gelsin. Başka projelerde görüşmek üzere…