ELDE NOT DEFTERİ İLE İZLENECEK BİR KLASİK: KIZGIN DAMDAKİ KEDİ
Pulitzer ödüllü yazar Tennessee Williams’ın aynı adlı oyunundan sinemaya uyarlanan 1958 yapımı “Kızgın Damdaki Kedi”, beyazperdenin klasikleri arasında gösterilen önemli yapımlardan biri kuşkusuz. Her ne kadar film, kitaptakinin aksine Brick karakterinin eşcinsel olmasını sansürlese ve yazar, haklı olarak filmi beğenmediğini söylese de, o yıl en çok gişe yapan üçüncü filmi olmayı ve unutulmazlar arasına girmeyi başarmıştır. Giray Yavuz, bu defa altı dalda Oscar’a aday olan “Kızgın Damdaki Kedi”yi kaleme aldı.
YAZI: GİRAY YAVUZ
gyavuz71@gmail.com
Instagram adresi: @serendipity.sinefil
Tennessee Williams’ın yazdığı oyunların, derdini görüntülerle anlatabildiği ölçüde güzelleşen sinema sanatı için fazlasıyla “geveze” olduğu düşünülebilir. Oysa ki bu metinlerden sinemaya uyarlanmış; Streetcar Named Desire (1951), Baby Doll (1956) ve bu yazının konusu Cat on a Hot Tin Roof’u (1958) izlemek bile endişenin yersiz olduğunu görmeye yetecektir. Dahası, işinin ehli sinemacılar için Williams’ın oyunları adeta verimli bir tarla gibidir.
Türkçe adı ile Kızgın Damdaki Kedi, hastalığının ölümcül olduğunu bilmeyen milyoner Big Daddy’nin (Burl Ives) yaş gününü kutlamaya hazırlanan aile fertleri aracılığıyla, riyakarlık, para/statü hırsı, evlilik, güven, ölüm ve baba/oğul sorunsalı gibi derin meseleleler üzerine söylediklerini çok önemsediğim, elde not defteri ile izlenmesini önereceğim zamansız bir klasik.
Filmin başında uzunca bir süre küçük oğul Brick (Paul Newman) ile karısı Maggie’nin (Liz Taylor) yatak odasına hapsoluruz. İkili arasında yaşanan sebebini sonradan anlayacağımız gerilimi, iki büyük oyuncunun adeta perdeden taşan olağanüstü gerçeklikte oyunları sayesinde iliklerimize kadar hissederiz. Big Daddy’nin hastaneden eve gelişiyle büyük oğul Gooper (Jack Carson) ve karısı Mae’nin (Medeleine Sherwood) asıl dertleri olan miras konusu da devreye girer. Hikâye bu andan itibaren tüm karakterlerin birbirleri ve kendileriyle olan hesaplaşmaları yanında, beklenen ölüm ve geriye kalacak servetin cazibesi üzerinden dallanıp budaklanır.
PARANIN SATIN ALAMAYACAĞI TEK ŞEY SEVGİ
Filmin bir sahnesinde Big Daddy’den şunları duyarız “Hiçbir şey riyanın nahoş kokusu kadar güçlü değildir, tıpkı ölüm gibi kokar.” Yaşlı adam, içinde bulunduğumuz düzenin adının riya olduğunu düşünerek ve hep bu düzene uyum sağlayarak yaşamıştır. Para ile satın alabileceği neredeyse her şeyi elde etmiş olsa da sahip oldukları arasında sevgi yoktur. Hatta sevgi kavramına kırk yıllık karısının kendisini sevdiğine inanmayacak kadar yabancılaşmıştır. İşte tam da bu noktada filmin riya başta olmak üzere ele aldığı tüm çetrefil insanlık durumlarından belki de en yakıcısı olan baba/oğul çatışması belirleyici hale gelir. Özellikle Big Daddy’nin küçük oğlu Brick ile malikanenin bir odasında başlayıp mahzende devam eden farkında olunmayan sevginin açığa çıktığı ve iki adamı da “dönüştüren” hesaplaşma müthiştir.
Hikâyedeki düğümler çözüldükçe hayatını babasının istediği şekilde dizayn etmesine rağmen hak ettiğini düşündüğü sevgiyi görememiş büyük oğul Gooper’a da acımaya ve onun miras için olan hırsına neredeyse hak vermeye başlarız. Film bittiğinde Gooper’ın miras için çırpınan ve bu amaç uğruna sürekli çocuk doğuran sevimsiz karısı Mae dışında vicdanen aklamadığımız kimse kalmaz.
Tennessee Williams’ın kendi yazdığı oyunun ruhunu taşımadığı için bu sinema uyarlamasını sevmediği bilinir. Yazar belki de kendince haklıdır ancak filmin oyundan bağımsız değerlendirildiğinde bir mücevher gibi parladığına da şüphe yoktur. Vasat bir yönetmenin elinde diyaloglara boğulmuş sıkıcı bir film olma riski taşıyan senaryo, tüm hikâyenin cereyan ettiği malikaneyi ustalıkla kullanan Richard Brooks sayesinde bir başyapıta dönüşür. Filmi bu düzeye taşıyan Brooks’un rejisi yanında Paul Newman, Elizabeth Taylor ve Burl Ives’in unutulmaz performanslarıdır. Taylor, içinde “bir içim su” göründüğü beyaz elbisesiyle Kızgın Damdaki (inatçı) Kedi olarak göz kamaştırır. Paul Newman’ı kendini alkole vermiş dertli koca rolünde izlerken “beyazperdeye daha çok yakışan bir aktör olamaz” diyen olursa itiraz etmem. Burl Ives ise tüm hikâyenin merkezindeki Big Daddy rolünde bu iki parlak yıldızın arasında hiç de sönük kalmaz.