AjandaKolik Reklam

 

 

BETÜL AVUNÇ: “DÜNYANIN YEDİ HARİKASI’NI BİR SOLUKTA SAYABİLENLER AZINLIKTA OLDUĞU İÇİN ÇOCUKLAR İÇİN YAZDIM”

Peri ile Ege’nin annesi Betül Avunç, çocuklarından ilham alarak yazdığı “İkiz Gezginler” serisine kaldığı yerden devam ediyor. İkizler bu defa Dünyanın Yedi Harikası ile tanışıyor. Efsaneler, masallar, mijolojik hikayeler yine  can buluyor. Yazar – çevirmen Avunç ile okullarda mitoloji dersinin olması gerektiğinin hayalini kurarak bir kez daha düştük yola, o maceradan bu maceraya… Yıllar önce arkeoloji çevirisini yaptığı “Antik Dünyanın Yedi Harikası” kitabından yola çıkarak yazdığı serinin son kitabı yine çok eğlenceli, yine bilgi dolu. “İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası”nın sayfalarını şimdi yazarıyla birlikte çeviriyoruz.

 

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com 

İki yıl sonra yeniden İkiz Gezginler serisinin devam kitabı ile ve yeni bir söyleşide bir aradayız sevgili Betül Avunç. 1994 yılında ilk olarak öyküler halinde yazmaya başladığınız bu seri, şimdi tam tamına 5 kitap olarak okurla buluşuyor. Öncelikle neler hissediyorsunuz, bunca emek, bunca zaman ve mitoloji ile tarihle iç içe bir kitap serisi için?
Ben de yeniden bir araya geldiğimize sevindim sevgili Nilüfer. Mitoloji seven bir gazeteciyle söyleşmek çok keyifli. Evet, dediğiniz gibi İkiz Gezginler’in Milliyet Çocuk Dergisi’nde yayımlanan öyküleriyle başlayan serüvenleri önce bir kitaba, sonra da İkiz Gezginler serisine dönüştü. Yeni çıkan “İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası” ile birlikte 6 kitaplık bir seri oldu şimdi. Verdiğim emek karşılığını bulduğu için çok mutlu hissediyorum kendimi. Yıllardır bu kitapları binlerce çocuk okudu, bunca çocuğa kültürel açıdan farklı bir pencere açtı bu seri. Geçmişle günümüzü buluşturan, tarih ve mitolojiyle harmanlanan serüvenleriyle İkiz Gezginler, yurdumuzun eşsiz kültürel mirasını tanıtan birer rehber oldu çocuklara. Okullardaki söyleşi ve imza günlerimde kitapların bu etkisini görme olanağım oluyor. Öğrencilerin İkiz Gezginler’in izinde geziler yaptığını öğreniyorum, yazdıklarımı hayal güçleriyle birleştirerek oluşturdukları resim sergilerini geziyorum, İkiz Gezginler konulu bilgi yarışmalarında ödül kazananlarla tanışıyorum. Sadece okumakla kalmayıp kitapların ışığında yaratıcı faaliyetlerde bulunmaları benim için o kadar değerli ki… Elbette bütün bunlarda onları yönlendiren değerli öğretmenlerin payı büyük.

Şimdiye kadar pek çok maceraya atılan ikiz kardeşler Ege ve Peri’nin yolu İstanbul’dan, Bodrum’dan, Troya’dan ve Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa’dan geçmişti. Şimdi neredeyiz, kitabı yazma sürecinizden ve kitaptan bahseder misiniz?
Bir de “Güneş’in Sarayında” yaşadıkları serüvenler vardı arada. O kitapta bu kez yeryüzünde değil, bulutların tepesindeki altın ışıklı sarayda, eski Yunan mitolojisinin Helios’uyla, yani Güneş ile tanışmışlardı. Şimdi dünyanın yedi köşesinde Yedi Harika gezisindeyiz ve Güneş’in Rodos’taki heykelini Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak görüyoruz. “İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası” adını verdiğim bu son kitabı yazma sürecim çok keyifli geçti. Zaten sevdiğim bir konuydu ve yabancısı değildim. Yıllar önce arkeoloji dünyasına yönelik olan “Antik Dünyanın Yedi Harikası” adlı bir kitap çevirmiştim İngilizceden. Her bir harikayı uzmanının gözünden değerlendiren, arkeolojik araştırmalar, buluntular, dönem yazıtları, sikkeler ve buna benzer pek çok kaynak üzerinden bu harika yapıtların görünümlerini, yapım tekniklerini, çözülen ve çözülemeyen konuları ortaya koyan harika bir kitaptı. Geçmişten günümüze evrensel kültürün önemli bir yapı taşı olan Yedi Harika’nın ikisi bizim ülkemizde olduğundan, ama hem onları hem de yedisini bir solukta sayabilenlerin azınlıkta kaldığını gördüğümden bu konuyu bir çocuk kitabına taşımaya karar verdim. Çok severek, eğlenerek geçen bir yazma süreciydi. Kitap bittikten sonra İkiz Gezginler’in kendilerine okudum yüksek sesle, çok hoşlarına gitti. Biliyorsunuz, bu serinin kahramanları İkiz Gezginler Peri ile Ege benim gerçek çocuklarım. Artık büyümüş olsalar da, serinin ilk kitabı çıktığında onlar da şimdiki okurlarımın yaşındaydı. Umarım okuyan herkes onlar gibi zevk alır bu kitaptan. Ben kitabı yetişkinlerin de severek okuyacağını düşünüyorum.


Dünyanın Yedi Harikası’nı görmek için yola çıkan ikizlerimiz nereleri gezmiyor ki… Her gittikleri yerde o çağın insanlarıyla karşılaşmaları kitaplarınızı küçük okurlar için iyice heyecan verici ve merak uyandırıcı hale dönüştürüyor. Kahramanları nasıl yaratıyorsunuz?
Dünyanın Yedi Harikası’nı görmek için rehberleri Esin Perisi’yle birlikte yola çıkıyor İkiz Gezginler. Mısır’daki Gize Platosu’nda Büyük Piramit’i, Babil’de ünlü Asma Bahçeleri, Yunanistan’ın Olimpiya kentinde Zeus Heykeli’ni, Efesos’ta Artemis Tapınağı’nı, Bodrum’da Kral Mausolos’un anıt mezarını, Rodos adasında Rodos Heykeli’ni ve yine Mısır’da İskenderiye Feneri’ni geziyorlar. Mısır Piramitleri dışında hiçbiri günümüze kalmamış olan bu anıtların bir zamanlar tüm görkemleriyle ayakta durduğu antik dönemlere götürüyor onları Esin Perisi. Üstelik yapılış tarihlerine göre kronolojik sırayla gezdiriyor, en yaşlı anıttan en gencine doğru. Dünyaya damgasını vurmuş bu harika anıtları gezerken hem o bölgede o dönemde yaşamış tarihsel kişileri hem de mitolojik karakterleri birer kitap kahramanına dönüştürüp okurun karşısına çıkarıyorum. Konu tarih, arkeoloji ve de mitoloji olunca kahraman yaratmak benim için kolay ve çok zevkli. Örneğin Efesos Artemis Tapınağı’nın alınlığında kabartmaları bulunan Amazon kadınlarının, tanrıça Artemis’in yakın arkadaşları olarak tapınakta İkiz Gezginler’in karşısına çıkması o kadar olası ki…Bazen de tanıdığım kişileri antik kimliklerle kurguya  katıyorum. İkizlerin Bodrum’da Kral Mausolos’un sarayında tanıştığı Orkideya ile Bayramos, gerçekte de bugün Bodrum’da yaşayan çok sevdiğim bir çift mesela.

Efsanelerden ve masallardan beslenirken çok kaynaktan yararlanıyor musunuz? Araştırmalarınız konusunda sizden biraz bilgi almak isteriz.
Çocukluğumdan beri efsanelerden ve masallardan besleniyorum gerçekten. Bunları tarih ve mitoloji sevgisi takip edince yolum arkeoloji eğitimine uzandı kaçınılmaz olarak. Sürekli okurum, antik yazarları da çok okudum. Ozan Homeros, Ovidius ve “Tarihin Babası” Herodotos gözdelerimdir. Bu ölümsüz kaynakları genç kuşaklara tanıtmayı da görev biliyorum. Örneğin Bodrum’lu yurttaşımız Herodotos, yeni kitabım “İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası”nda Bodrum’da karşısına çıkıyor bizim ikizlerin. “İkiz Gezginler Güneş’in Sarayında” ve “Duygu’nun Doğum Günü Armağanı” adlı kitaplarımın kaynağı ise Ovidius’un olağanüstü yapıtı “Dönüşümler”dir. Ayrıca arkeoloji bilimine yayın dünyasında editör, çevirmen ve yayın yönetmeni olarak yıllarca emek verdiğim, değerli arkeologların, akademisyenlerin kitaplarını yayına hazırladığım için hep güncel araştırmaların içindeydim. Yaptığım çeviriler de kendi çalışmalarım için iyi birer araştırma kaynağı olmuştur. Yukarıda söz ettiğim “Antik Dünyanın Yedi Harikası” adlı çevirimin bu son kitabıma hem esin vermesi hem bilimsel kaynak oluşturması gibi.

Siz de tüm bunları yazarken yeniden pek çok şey öğreniyor ya da hatırlıyor olmalısınız. Ne dersiniz?
Elbette, öğrenmek asla bitmez. Bir konuyu araştırırken oradaki bir noktadan hareketle yolum başka bir yöne döner, oradan bambaşka bilgiler gelir, o yeni bilgiler bilinenlerle bütünlenir, bazen pekişir, bazen yepyeni bir birikim oluşur. Yazmak müthiş bir serüven. Bazen yazı hiç planlamadığım bir yere sapar, bana da sürpriz olan çok güzel bir şey çıkar.

Elbette Klasik Arkeoloji Bölümü’nü bitirmeniz ve yüksek lisansınızı İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü’nde yapmanız tüm bu ufuk açıcı kitapları çocuklara ulaştırmanızda da büyük etken… Peki çocuklar için mitolojiyi ve tarihi kurgu içinde birbiriyle harmanlarken neleri yapmaya dikkat edip neleri yapmaktan önemle kaçınıyorsunuz?
Didaktik olmadan bilgi vermeye dikkat ediyorum mesela. Daha doğrusu çok dikkat ettiğimi de söyleyemem, doğal yazım tarzım öyle aslında. Bilgi yüklü, sıkıcı, durağan metinlerden hoşlanmadığım kadar, eğlenceli görünse de yeni bir şey vermeyen kitaplardan da hoşlanmam. Kitaplardan bilgi edinsin, kültür edinsin okur, ama sıkılmadan, keyif alarak. Okumayı sevdiğim tarzda yazıyorum kısacası. Görünürde pek belli olmayan, ilginç ve eğlendirici öykülerin arasına saklanan bilgiler iyi edebiyatla sarılıp sarmalansın, okuru heyecandan heyecana sürüklesin, arada sürprizler yapsın kitap. Ve mesela bir kitabımda masal karakteri gibi okuduğu mitolojik kahramanın heykelini müzede gören çocuk, bir tanıdığa rastlamış gibi hissetsin. Kaçındığım nokta ise çocukları üzmek, onlara acı vermek. Hayatta zaten yeterince üzüntü var, benim kitaplarım onları heyecanlandırsın, hayal güçlerini tetiklesin ama üzmesin. Bu yüzden bazı mitolojik öyküleri kurguya dahil ederken kimi yönlerini yumuşattığım olur. Okurken zevk almaları için dilin sürükleyiciliğine ve yazının ahengine de çok önem veririm.

Antik dünyanın kapılarını bir kez daha araladığınız İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası’nda tarihteki önemli olayların nasıl geliştiğini de öğrenme fırsatı buluyoruz. Örneğin Olimpiyat Oyunları’nın ilk olarak nasıl başladığı ya da Babil’in Asma Bahçeleri’nin neden yapıldığı gibi… Çocuklarla okullarda bir araya geldiğinizde size bir sürü soru soruyor olmalılar. Okurların size dönüşlerini, küçük kalplerin büyük sorularını merak ediyorum.
Okurların bana dönüşleri sorularla olabildiği gibi, esasen çok etkileyici eylemlerle oluyor. Küçük kalplerin o kadar büyük duygu ve düşünceleri var ki… “İstanbul Perisi” adlı kitabımın okutulduğu bir okulda söyleşi sonunda imzaya geçmiştik. Kuyruktaki çocuklardan sırası gelen yıldız gözlü bir oğlanın kitabını imzalarken, çocuk bana bir armağan getirdiğini söyledi ve kitabın arasında kuruttuğu morsalkımı verdi. Dünyanın en değerli armağanı! İstanbul’un bu güzelim çiçekleri betonların arasında gitgide yok olduğundan, belki de onları hiç görmeyen yeni kuşaklara tanıtmak, bu vesileyle doğa sevgisi aşılamak için katmıştım İstanbul efsanelerinin arasına. Bu çocuk gerçekten de hiç morsalkım görmemiş, ama kitapta okuyunca merak etmiş, çiçeği bir yerlerden bulup kurutmuş ve bana getirmiş. Yine aynı kitabın okutulduğu bir başka okulun öğrencisi de kitapta yerini tarif ettiğim perili köşkü o kadar merak etmiş ki, o semte gidip aramış, bulmuş ve fotoğraflarını çekmiş. Öğretmeninin bana fotoğrafları göndermesiyle haberdar oldum, sonra da öğrenciyle tanıştık elbette. Bir kitabın böylesine araştırmaya sevk ettiği bu iki çocuk, küçük kalplerin bana geri dönüşlerinin en muhteşem örnekleri bence.

Yunan mitolojisini çok seven ve Troya’dan ilham alarak kızlarının isimlerini Helen koyan (Helen şu an 1 yaşında) bir çift olarak mitolojinin okullarda ders olarak okutulmasını düşünüyor ve bunu gönülden istiyoruz. Sizin düşüncenizi almak isterim. Mitolojinin çocuklara katkılarından biraz bahsedelim mi?
Bunu duyduğuma çok sevindim, 1 yaşındaki Güzel Helen’e sevgilerimi yolluyorum. Umarım Helen okula başladığı zaman dileğiniz gerçekleşir, bu benim de yıllardır çok istediğim bir şey. Öyle ki, 1995 yılında “gençlerimize kültür bilinci kazandırmak” konulu bir gazete yazımda bunu dile getirmiştim. O gün bugün aynı düşünceyi ve aynı umudu koruyorum. Batıda pek çok ülkenin çocukları mitoloji okuyor da, Batı kültürünün temellerini oluşturan sayısız uygarlığın gelip geçtiği, tarihin ilk ozanı Homeros ile “Tarihin Babası” Herodotos’un doğduğu bu toprakların mirasçısı olan çocuklarımız niye okumasın? Üstelik o mitolojik öykülerin çoğu Anadolu’da geçtiği halde… Efsaneler bilimi olarak tanımlanan mitoloji evrensel kültürün temel taşlarındandır. Mitolojinin ilk ve orta öğrenimde okutulması durumunda çocuklar erken yaşta kültür bilinci kazanacak ve tarihten coğrafyaya, mimariden resim ve heykel sanatına dek pek çok alanda bilgi sahibi olacaklardır. Okul söyleşilerinde gördüğüme göre, bunu en azından benim kitaplarla ispatlamış durumdayız şimdilik. Çocuklar mitolojik öyküler sayesinde Anadolu’ya ait efsanelerin geçtiği bölgeleri, buralardaki antik yerleşimleri ve bugün hangi illerin sınırları içinde olduklarını, o uygarlıkların bıraktıkları eserleri, efsanelerde anılan Yunanca ve Latince kişi adlarını, sanat eserlerine konu olmuş mitolojik kahramanları öğreniveriyorlar. “İkiz Gezginler Troya’da”yı okuyan bir çocuk, ünlü ressam Rubens’in “Paris’in Yargısı” adlı tablosunu gördüğünde konusunu anlamakta hiç zorlanmıyor. “İstanbul Perisi” adlı kitabımda perili köşkün kapısında duran Karyalı kadınların öyküsünü okuyan da, mimaride “karyatid” olarak bilinen kadın biçimli taşıyıcı sütunları tanıyor artık. Bu iki örnek aslında yüksek öğrenimde Sanat Tarihi ve Mimarlık Tarihi derslerinde işlenen konulardan. Eğer okullarda belli bir süre içinde okutulan kitaplarımdan bunları öğrenebiliyorlarsa, mitoloji daimi ders olarak okutulsa kim bilir neler öğrenir bu çocuklar ve nasıl sağlam bir kültürel alt yapı oluşur.

Peki, serinin son kitabı olmadığını tahmin etmek güç değil. Anadolu’nun eşsiz coğrafyası bir dolu hikayeye sahip… Bir sonraki yolculuk için hazırlıklara başladınız mı? Sizden biraz ipucu alsak…
Doğrusu henüz başlayamadım yol hazırlıklarına. Bu yeni kitabın izleri hâlâ kafamda ve ruhumda çünkü. Onların etkisinden çıkmayı beklerken biraz tatil verdim kendime. Bir sonraki yolculuğun nereye olacağını ben bile bilmiyorum açıkçası. Belki bir gün ansızın toparlanıp çıkarım yola, bana da sürpriz olur okura da. Esin Perisi’nin ne zaman uğrayacağı hiç belli olmuyor. (Gülüyor.)

Çocukların arkeolojiyi sevmelerini ve tarihe ilgi duymalarını da sağlıyorsunuz bu seriyle… Kendi hayatınızdan ilhamla yazdığınız tüm bu kitapları okuyan ve okuyacak olan çocuklara Ajandakolik aracılığıyla son olarak neler söylemek istersiniz?
Sevgili çocuklar okuyun, bol bol okuyun ama iyi kitaplar seçin. Okumak heyecanlı bir serüvendir. Kitaplar size farklı pencereler açar, yepyeni dünyalar sunar, yaratıcılığınızı arttırır, ufkunuzu genişletir, hem de çok eğlendirir. Hepinize İkiz Gezginler’le birlikte mitolojinin fantastik dünyasında renkli serüvenler diliyor, sizlere bu mesajı iletmemi sağlayan Ajandakolik’e de çok teşekkür ediyorum.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media