Advertisement Advertisement

HEKATE: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE ŞEYTANLAŞTIRILAN KADININ ÖYKÜSÜ


Özlem Ertan, son kitabı “Hekate”de, mitolojinin şeytanlaştırılmış tanrıçası Hekate’nin yaşamına odaklanıyor. Kitap, ayakta kalmak için tarihin en büyük “dayanağı” sayılan erkeğe, yani başka bir tanrıya veya erkek akrabalarına pas vermeden yaşamanı sürdüren bir kadının öyküsünü hiç bilinmeyen taraflarını su yüzüne çıkarak ele alıyor.

YAZI: BURAK SOYER
soyerbrk@gmail.com

“Âşık Kadınlar Denizhanesi” (2015), “Benim Güzel Gözlü Ölülerim” (2017), “Dolunay Ayini” (2021) adlı romanları, “Olimpos Öyküleri”, “Aşkın Karanlık Yüzü”, “Karanlık Yılbaşı Öyküleri”, “Karanlıktaki Kadınlar” öykü derlemelerindeki öyküleriyle ve kültür sanat yazılarıyla tanıdığımız Özlem Ertan, son kitabı “Hekate”de, mitolojinin şeytanlaştırılmış tanrıçası Hekate’nin yaşamına odaklanıyor. Destek Yayınları etiketiyle yayımlanan kitap, ayakta kalmak için tarihin en büyük “dayanağı” sayılan erkeğe, yani başka bir tanrıya veya erkek akrabalarına pas vermeden yaşamanı sürdüren bir kadının öyküsünü hiç bilinmeyen taraflarını su yüzüne çıkarak ele alıyor.

Güç el değiştirince…

“Kadın bir zamanlar yeryüzünün hâkimiydi. Ne de olsa doğuran, besleyen, hayatın sürekliliğini sağlayan Toprak Ana’ydı. Dünyanın ta kendisiydi. Tarihöncesi insanlar, hayatlarını sürdürmek için ihtiyaç duydukları yiyeceği ve yeraltı sularını onlara bahşeden, nesillerinin devamını sağlayan Toprak Ana’yı kadim bir tanrıça olarak kişileştirip, yaşamlarının merkezine aldılar. Ne ona ne de evlatlarına saygısızlık yaptılar. Doğada barınan canlılar Toprak Ana’nın hem evlatları hem de tezahürleriydi. Toprak Ana bazen yüce bir dağ olarak gösterirdi kendini, bazen de yerden mucizevi bir şekilde fışkıran bir kaynak… Kimi zaman vahşi hayvanların formuna girer öyle çıkardı insanların karşısına, kimi zaman da başı göğe uzanan, yemyeşil yapraklar giyinmiş bir ağaç olurdu,” diye niteliyor Özlem Ertan Toprak Ana’yı. Girişi buradan yapmak önemli zira Toprak Ana, Ana Tanrıça olarak, Gök Tanrı’yla birlikte birbirilerini tamamlayıp yeryüzünü sevgi, güzellik, bolluk, bereketle doldururken, önce kentlerin sonra buradan doğan krallıkların ve kralların tahtını korumak için ihtiyaç duyduğu silahın ortaya çıkması, erkeğin de, “erkekliğinin” ispatı olarak buna sarılmasıyla düzenin ataerkilliğe dönüşmesiyle, bir anlamda Hekate’nin kaderi de önceden çizilmiş oluyor. Ancak Hekate, henüz doğmadan yazılmış alınyazısını, hemcinslerinin aksine bozarak, kimseyle evlenmiyor. Çocuğu yok. Herhangi bir tanrıyla bir münasebeti de olmuyor. Ona arka çıkacak babaya veya bir ağabeye de sahip değil. Bu yüzden de gerçek anlamda yalnız gücünü kendi iradesine borçlu bir tanrıça olarak anılıyor. Diğer sükseli tanrıçalar gibi bir efsanesi olmadığı için de ismi çok fazla bilinmiyor.

Tragedyaların kötü karakteri

Özlem Ertan’ın yazdığına göre; antik tragedyalarda kendisi için biçilen kötücül bir rolle yer alıyor Hekate. Euripides’in Medea tragedyasında çocuklarını öldüren büyücü Medea’nın kötülüğünün kaynağı olarak betimleniyor. Romalı şair Vergilius’un Aeneas Destanı’nda da Hekate’nin, bu sefer Kartaca Kraliçesi Dido’yu, onun adıyla büyü yaparken karşımıza çıktığından bahsediyor yazar. Hekate’nin yaşam öyküsüyle başlayan kitap, onun özelliklerine, kökenine, tek başına ve bekâr bir kadın olarak yaşamını nasıl sürdürdüğüne değinerek devam ediyor. Bu detayları okurun merakına bırakıp, Özlem Ertan’ın Hekate’yi ele alış biçimine değinmekte fayda var. Zira Ertan, Hekate’yi çok haklı bir yerden yakalayıp yaptığı yorumlarla zenginleştiriyor ve meselenin ucunun günümüze kadar nasıl geldiğini çok net şekilde toparlıyor.

Kapanışı Özlem Ertan’ın şu ifadeleriyle yapmak, benim buraya yazacağım herhangi bir ifadeden daha kıymetli. Çünkü konumuz Hekate olduğu için onun özelinde tüm kadınlar bunu hak ediyor: “Tek başına bir tanrıçaydı Hekate. Güçlü, dünyayı değiştirmeye muktedir, ama hiçbir erkeğe sırtını yaslamayan dirayetli bir kadındı. Aslına bakılacak olursa Hekate tam da bu özellikleri nedeniyle milattan önce 5. yüzyılın sonlarından itibaren Ay’ın, karanlık yeraltının, kavşakların, karanlıkla aydınlık arasındaki kapıların, büyücülerin ve ölülerin ilahesine dönüştürüldü. Ancak Hekate intikam peşinde koşan cadıların, büyücülerin yol göstericisi olmuştu. Hekate olmak, erkek egemen toplumun kötülediği, aşağıladığı ve her zaman mücadele ettiği dişiliğe karşı kadının gücünü göstermesi demektir.” 

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media