Advertisement Advertisement

BARIŞ İNCE: “KORKARSANIZ İYİ HABER YAPAMAZSINIZ”

 

İki çok sevdiğim gazeteci aynı kitapta! Biri soruları soruyor, diğeri yanıtlıyor. Yakın zamanda BirGün Pazar gazetesinin sorumluluğunu üstlenen gazeteci yazar Barış İnce, yaptığı haberlerle çok konuşulan muhalif gazeteci yazar Timur Soykan’ın mesleki kariyerini ve medyanın dönüşümünü bir nehir söyleşi kitabında anlattı. DeliDolu etiketiyle çıkan “İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik”, Soykan’ı biraz daha tanımak ve iyi gazeteciliğin tam anlamıyla ne demek olduğunu öğrenmek için okunması gereken bir kitap. Ben de sorularımı, soruları soran ve bu kitabın çıkmasına vesile olan Barış İnce’ye yönelttim. 

Bu dönemin en çok konuşulan gazetecilerinden biri olan ve hatta “popüler”leşen meslektaşın Timur Soykan ile bir nehir söyleşi yapma fikri ne zaman, nasıl oluştu?

Aslında Tudem yayınlarında editör olduktan sonra Delidolu markamızla ilgili bir toplantı sırasında aklımıza geldi. Çeşitli bölgelerde zorlu şartlarda uzun yıllar görev yapan Polonyalı ünlü gazeteci Ryszard Kapuściński’nin deneyimlerini paylaştığı “Bu İş Siniklere Göre Değil” adlı bir kitap Delidolu etiketiyle çıkmıştı. #Okumak temasıyla çıkan bu kitabın Türkiye versiyonu olur mu, olursa kim olur diye düşündük. Tabii 2022-2023 yılına baktığımızda gazetecilik açısından en büyük ödüllerin geldiği haber, “6 yaşında bir kız çocuğunun evlendirilmesi” ile ilgili olan Timur Soykan’ın BirGün’e yaptığı haberdi. Elbette gazeteciliğin dünü bugünü gibi bir konu tek haberlik bir habercilik başarısı ile anlatılamaz. Timur Soykan ise yaklaşık 30 yıldır bu işe emek veren, ana akımda yöneticilik yapmış, gazeteciliğin etik değerlerini önemsemiş, sendikalı olduğu için bedel ödemiş, kalemini satmamış bir isim. Tüm bunlar, son yılın habercilik olayıyla birleşince Timur abi konusunda uzlaştık. Sonra kendisini aradım, sağ olsun kırmadı. Kapakta fotoğrafıyla böyle bir kitabın çıkması kendisini biraz mahcup etti. İçinde etik kaygıların sürdüğünü, devrimcilikten gelen olgunluğun ve tevazunun değişmediğini bu projede de hep fark ettim.


Sonuçta aynı gazetede birlikte çalışan insanlarsınız. Bu kitap için bir araya gelmek çok zor olmasa gerek ama hayat hepimize türlü meşguliyetler veriyor. Timur’un ajandası ile seninki de epey dolu olsa gerek. Kitabın başında Gezi Pastanesi’ndeki buluşmanızdan bahsetmişsin ama ben Ajandakolik okurları için senden ayrıca dinlemek isterim.

Ben epey zorlandım bu konuda. Çünkü ben 2018’den beri İzmir’de yaşıyorum. Tudem’in merkezi de İzmir’de… 3-4 gün bu iş için İstanbul’a gitmem gerekiyordu. Bu süreçte de Timur abinin bana tüm gününü ayırması gerekiyordu. Ortak tarih bulmakta zorlandık. Bulduk, çok acı bir deprem süreci oldu ve erteledik. Sonra buluştuk, bu kez de fotoğrafçı abimiz Servet Dilber’in aynı tarihte deprem bölgesinde olması gerekti. Üstelik Timur abinin geç kalmaları da “acaba yetişecek mi” kaygısı yarattı. Beyoğlu bizler için önemli bir merkez. Ben İstanbul’da yaşarken hep Avrupa yakasında oturdum. Timur abi de uzun süredir Avrupa yakasında. İkimizin de tarihinde ortak nokta Beyoğlu olunca oradaki mekanları tercih ettim. Gezi Parkı, The Marmara, Gezi Pastanesi, Ara Cafe, sahaflar… Hepsi bizim mekanlarımız oldu. Çok da güzel oldu.

Fotoğrafçı Servet Dilber’in fotoğrafları ise gerçekten etkileyici. Özellikle arka kapakta ikinizin yer aldığı fotoğraf. Taksim’de, tramvayı arkanıza almışsınız, sen düşünceli gibisin, Timur da sana bir şeyler anlatırcasına yanında yürüyor. Her şeyin gözle görülür bir şekilde değiştiği Beyoğlu’nun senin için dünkü ve bugünkü anlamını sorsam…

Evet Beyoğlu ortak hafızamız, mücadele ettiğimiz bir yer. Arkadaşlarımızla buluştuğumuz, hayatı paylaştığımız da bir yer. 2018’de ben taşınırken bozulma gözle görülür haldeydi. Ancak şu anda piyasa mekanizmasına da bağlı olarak tüm İstiklal caddesi kendisini Ortadoğulu zengin turistlere adapte etmiş. Bu kaçınılmaz bir son. Devlet politikanız bir ülkeyi ucuzlatıp din ve alışverişle sunmak olursa en güzel caddeniz de bu hâle gelir. O fotoğrafı konuşurken gerçekten de Beyoğlu’ndan bahsediyorduk bu arada. Ama o kısmı kayda almadım. Belki başka bir söyleşide Beyoğlu’nu daha ayrıntılı konuşuruz.

Nehir söyleşilerin daha çok işinde yetkin, orta yaşı geçmiş insanlarla yapıldığının bugün pek çok örneği var önümüzde. Gündüz Vassaf, Oya Baydar, Bülent Ortaçgil ile yapılanlar bunlardan yalnızca birkaçı. Timur bu örneklere göre her ne kadar genç bir isim olsa da gazetecilik konusunda çok doğru ve iyi bir isim olmuş. Onun anılarını dinlerken seni en çok ne etkiledi?

Yaşı 50’ye yaklaşmış, 20 yaşından beri mesleğin içinde olan, Türkiye’nin en çok satan gazetesi olan Posta’da haber müdürlüğü yapmış, esas haberlerini ise demokrasi mücadelesinde Yeni Yüzyıl ve Radikal’de yapan, şu anda karanlığa karşı mücadele edip tehditlere boyun eğmeyen birinden bahsediyoruz. Muhalif isimlere dair bile pek çok laf edilir. Parayla ilişkiden tutun, particiliğe, ahlaki kimi sorunlardan, altında çalışanlara kötü davranışlara, kibirli tavırlara kadar… Timur Soykan’la ilgili olumsuz hiçbir söz duyamazsınız. Yaşının çok ötesinde bir isim olduğunu düşünüyorum. Üstelik anlattığı tanıklıklara da bakarsanız son 30 yılı çok iyi bir şekilde ortaya koyarsınız. Buraya nasıl geldik sorusunun yanıtını da bulmaya yaklaşırsınız.

Peki gazeteciliğe bakış açınızda farklılıklar var mı hiç, ne dersin?

Bakış açımız değil tercihlerimiz farklıydı. Dürüst gazeteciler için iki seçenek olur önünüzde. Ana akım dediğimiz yerde kalmaya direnip orada iyi şeyler yaparak biraz olsun kitleleri doğru bilgilendirmeye çalışmak. İkincisi seçenek ise güçlü bir muhalif medya kurmaya çalışarak orada istediğimizi özgürce söylemek ve orayı kitlesel hale getirmeye çabalamak. İkisinin de zorlukları var. Ben ikincisini seçtim. Ben de iyi şartları olan bir ekonomi dergisindeydim ve 2 yıl sonra BirGün’e kendi isteğimle gittim zira. Timur abi ana akımda direndi ve istediklerini yapmayı başardı da… Bu bir bakış açısı farkından ziyade hayatın içindeki tercihler, olanaklar, tahammül seviyesi gibi şeylerle ilgili… Yoksa geldiğimiz nokta yine aynıdır.


Senin gazeteciliğe ilk başladığın yıllara gidelim. Aslında İngilizce İktisat bölümü mezunusun, sonra Siyaset bölümünde yüksek lisans yapıyorsun.

Lisansın son senesinde “yazarak nasıl geçinebilirim” düşüncesiyle kariyer sitesinden ekonomi muhabirliği işlerine başvurdum. Oraya gelmeden önce üniversite yıllarında çıkardığımız bir ekonomi dergisi vardı Karınca diye… O dergi iktisat fakültesinde meşhurdu epey. İktisat okuduğum için ailemin beklentisini de düşünerek ekonomi yazmam gerek düşüncesindeydim. Businessweek dergisinde çalışmaya başladım. 2 yıl kadar çalıştım. Uyanma sorunum olduğu için şirketin yanındaki binadan ev tuttum. Güzel bir ortamdı. İyi editörler, haber müdürleri vardı. Erdinç Ergenç, Levent Gürses ilk aklıma gelenler. Kitabın fotoğraflarını çeken Servet Dilber de o dönem orada fotoğraf editörüydü. Hepsi alanında iyi isimler. O dönemde Yıldız Teknik’te de siyaset bilimi yüksek lisansı yaptım. Ekonomiye bakışım politikleştikçe, yaptığım işle yazdıklarımın uyumlu olması gerektiğini düşündüm. Güzel bir veda ile kimseyi kırmadan, dökmeden BirGün’e geçtim. Bu geçiş 2007 senesinde oldu. Sonrası malum, orayla özdeşleştik adeta.

Tıpkı Timur’da ve bende olduğu gibi sen de edebiyatla yakından ilgilenen ve yazmayı seven biri olarak gazeteciliğe yöneliyorsun. Galiba bizim gibiler en çok yazdıkları okunsun, görülsün diye gazeteciliğin peşinden gidiyor. Edebiyatla gazetecilik arasında büyük bir bağ var gibi…

Ben muhabirlik hemen hemen hiç yapmadım. Çok kısa bir süre dergide ekonomi muhabiriydim sonra editör yardımcısı, editör gibi görevlere geçtim. BirGün’de de editör olarak işe girdim ama 6 ay sonra haber müdürü oldum. 2009’da da yayın müdürlüğüne getirildim. Hep haberleri/yazıları daha etkili sunmaya çabalayan bir kişiydim. İnsanlar neyi sevdiğini ve neyi daha iyi yaptığını fark ettiğinde daha başarılı olur. Benim eski ekonomi yazılarıma bakarsanız orada da hikâye ile girişler, öykü tadında makaleler görürsünüz. Dergi buna izin veriyordu. Gazete başta müsaade etmedi. Ben de Pazar ekinde bunları yaptım bir süre. Sonra da haberleri birinci sayfada ilginç sözcüklerle, cümlelerle vermeye başladım. Diyalog tekniği ile başlıklar atıyordum. İçini de ona uygun hâle getiriyordum. Edebiyatla gazetecilik arasında bir bağ olduğunu düşünürüm. Özünde hikâye vardır ve o hikâyenin iyi anlatılması vardır.

Senin için iyi gazeteciliğin tanımı tam olarak nedir?

Halkın çıkarına olan bilgileri; cesaretle, önceden, anlaşılır ve etkili bir şekilde vermek iyi gazeteciliktir. Bunlardan biri eksik olursa başarılı bir iş ortaya çıkmaz. Korkarsanız iyi haber yapamazsınız. Halkın değil de şirketlerin, hükümetlerin, yerel yöneticilerin çıkarına haber yaparsanız bu da olmaz. Haberi önce vermezseniz birileri o haberi daha kötü bir şekilde ezebilir. Anlaşılır ve etkili olmazsanız, haber kendi değerini bulamaz. Binlerce enformasyon arasında yok olur gider.

Üç romanının yanı sıra çocuklar için yazdığın bir kitap da var. Küçük okurlar için yeniden bir şeyler yazmayı planlıyor musun? Ufukta başka yeni kitaplar var mı?

Evet yetişkinler için üç, çocuklar için bir roman yazdım. Bu arada benimle aynı adı ve soy ismi taşıyan bir kişi daha var ve onun da bir kitabı var. İnsanlar karıştırıp onu da alabiliyor. Benim iki kitabım Can Yayınları’ndan (Sarsıntı ve Çelişki)  bir kitabım da İnkılap Yayınları’ndan (Köksüzler) çıktı. Bir de Can Çocuk’tan çıkmış çocuk romanım var. (Kıyıdaki Çocuklar)  Başka romanım yok. Bu arada Tudem Yayın Grubu’nun güzel bir projesi var Sen De Oku diye. Dislektik ve okuma güçlüğü çeken çocuklar için, onların anlayabileceği şekilde eserler kaleme alınıyor, klasikler de önemli yazarlar tarafından yeniden yazılıyor. Bu heyecan verici bir proje. Ben de Jack London’un Beyaz Diş adlı romanını okuma güçlüğü çeken çocuklar için, özünü koruyarak yeniden anlattım. Yakında çıkacağını düşünüyorum.

Evet evet, ben de o projeye emek vermiş birkaç yazarla daha önce burada söyleşiler yapmıştım.
Peki, nehir söyleşilere el atmış bir gazeteci olarak bundan sonra bunun devamı gelir mi? Bu bir seriye dönüşebilir belki, ne düşünüyorsun?

Bu fikirler, “bir nehir söyleşi yapayım” şeklinde gelmiyor bana. Fikir heyecanlandırırsa öneren, onun neresinde olabilirim diye düşünen biriyim. Yani örneğin daha önce iki tane belgesel çektim ama “ben bir film çekeyim, yönetmen olayım” diye yola çıkmıyorum. Bu hikâye anlatılmalı diyorum, bu kitap yapılmalı diyorum. Ben bu işin neresine uygunum diye bakıyorum. Projeyi ve benim bu proje için yapabileceklerimi aynı anda paylaşıyorum, paydaşları da heyecanlandırırsa yapılıyor. Ama bir yola çıktıysam yaptığım işi iyi yapmaya çalışıyorum. Beğenmeyen olabilir tabii ama kimse “bu işte emek yok” diyemez. O anlamda, “bu yapılmalı” diye düşüneceğimiz her şeyin içinde olurum. Tudem Yayın Grubu açık fikirli ve birikimli insanlar tarafından yönetiliyor. Güçlü de bir kurum. İzmir’de olmaları benim için büyük bir şans oldu. Umarım yolculuğumuz uzun sürer ki beni tanıyanlar, iş arkadaşlığımın da yol arkadaşlığımın da çok uzun olduğunu bilir. 20 yıl önce aynı yerde çalıştığımız Servet abinin beni kırmayıp kitap için fotoğraflarımızı çekmesi de buna bir örnektir. Güven en önemli şey ilişkilerde… Nehir söyleşi ya da başka alanlarda, beni heyecanlandıran bir şey olursa, önerilerimi sunmaya devam ederim. Dediğim gibi her öneri kabul görmek durumunda değil.

Timur’a sorduğun o soruyu ben de sana sorayım o zaman.  İyi ki gazeteci oldum, iyi ki gazetecilik yaptım diyor musun?

2005-2018 arasında kesintisiz ve aktif, sonrasındaki beş yılda da dışarıdan katkılarla sürdürdüğüm bir gazetecilik yaşamım oldu. Şu anda da BirGün Pazar Gazetesi’ne katkı sunuyorum. “Benim” dediğim şey edebiyattır ama baktığınızda bu mesleğe de 20 yıla yakın emek vermişim. Son 16 sene BirGün dışında bir yerde gazetecilik yapmamışım, yapmayı da düşünmemişim. Belki ülkenin en karanlık dönemlerinden birini baştan sona izlemişim, gerçeğin arkasında durarak bu çarka çomak sokmuşum. Bağımsız bir gazetenin yaşamasına ve tanınmasına katkı koymuşum. Neticede üç defa hapis cezası almışım, bir kez de iki yıl süren bir davada müebbetle yargılanıp beraat etmişim ki bunlar bana sağlık sorunları olarak geri dönmüş. Evladıma bırakacağım en önemli mirastır. Daha ne diyeyim!

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media