Advertisement Advertisement

ZAMANA VE HAFIZA KAYBINA DAİR BİR ARAYIŞ HİKÂYESİ: “ORMANDAKİ KİTABEVİ – KÖSTEBEĞİN ANILARI”


Fransız yazar Mickaël Brun-Arnaud’un kaleme aldığı, Sanoe’nin resimlediği “Ormandaki Kitabevi: Köstebeğin Anıları” Tudem Yayınları aracılığıyla Emili İlemre’nin çevirisiyle okurla buluştu.

YAZI: SEHER CESUR KILIÇASLAN 

Hepi topu üç elma boyunda bir köstebek… Her-Şeyi-Unut hastalığından muzdarip… Adı Ferdinand Badem için yollara düşen bir kahraman o. Badem’in kim olduğunu tam olarak hatırlayamasa da… Karısı mıydı? Yoksa arkadaşı mı? Badem kimdi elma çekirdeği aşkına?

Köstebek Ferdinand aynı zamanda bir yazar. “Yeryüzünün Anıları” kitabında bütün anılarını kaleme almış. Anılarını kaleme almış almasına da, kitap neredeydi? Ah onu bir bulabilseydi. Sanki o zaman, anılarına, gençliğine, Badem’e, her şeye kavuşabilirdi. Kitap, Kökbudak Kitabevi’ndeydi ama ne üzücü ki kitabevine gelen bir yabancı onu alıp götürmüştü. Hem de tek kopyası olan kitabı…

Ne yapmalı? Anılarına, Badem’e nasıl ulaşmalı? Kitabı alan her kimse, sayfalarda adı geçen yerlere gitmek isteyebilirdi. Öyleyse Ferdinand da patilerinde kalan birkaç fotoğrafla anılarının peşine düşebilirdi. Fotoğrafların çekildiği tarihler, üzerlerinde yazıyordu. Hatta bazılarının altına nerede çekildikleri bile not edilmişti. O zaman mücadele başlasın: “Her-Şeyi-Unut” hastalığı ayağını denk al!

Mickaël Brun-Arnaud’un imzasını taşıyan “Ormandaki Kitabevi” dörtlemesinin ilk halkası Köstebeğin Anıları; alevlere, zamana ve hafıza kaybına dair, kalpleri titreten bir arayış hikâyesi.

Kitapta dayanışmaya dair güzel örnekler sunulmuş okura. Bunlardan belki de en yürek ısıtanı, macerası boyunca Köstebek Ferdinand’a eşlik eden tilkinin dostluğudur. Tilki Archibald, sahibi olduğu Kökbudak Kitabevi’ni, hırsı büyük, kendisi küçük bir fareye emanet eder ve Badem’ini arayan köstebekle yollara düşer.

Önce Madam Petunia’nın Çay Salonu’nda “Bademin Tartı” yerler. Tart, Ferdinand’ın hafızasını geri döndürür. Ama sadece bir saniyeliğine… Ardından Archibald’ın daha önce hiç ürpermediği kadar ürpermesine sebep olan bir kampta kalırlar. Tilkiler aşkına, Badem’e ve anılara ulaşmak, o kadar da Köstebek İşi değil miydi acaba? Anıların izini süren kafadarlar Meşelik Konserine giderler. Baykuş Gédéon Meşe’nin “Badem’e Mektup” eserini dinlerler.

Yolları Tavuk Élisabeth’in bir yazar pansiyonu olan Kuştüyü Misafirhanesi’ne de düşer. Rakun Horace’yi, ilham perisinin kendisini o gün ziyaret edeceği, kaleminin hikâyelerle dolup taşacağı ve kağıtlarının yetmeyeceği düşüncesi kaplamıştır. Bunun üzerine Tavuk Élisabeth’ten kendisi için kırtasiyeden kâğıt almasını ister. “Yenisini istemeden önce elindekini bitirmek daha iyi” tavsiyesi gelir Elisabeth’ten.

Geçmişi arama macerasında yolları Bırakanköstebek’ten de geçer. Burası Köstebek Violette’in fikriyle doğmuştur: Birinin çöpü bir başkasının hazinesi olabilir. Gelenlerin bulunamayanı bulduğu, keşfedilemeyeni keşfettiği bir yerdir orası. Dükkanın her köşesine, fıstık karşılığı istediğiniz şeyi bırakabilir ya da aynı değerde bir eşyayla değiş tokuş yapabilirsiniz.

Fransa doğumlu Mickaël Brun-Arnaud üniversite öğrenimini psikoloji alanında tamamladıktan sonra on yıl boyunca alzaymırlı hastalara destek verdi, nöropsikolog ve psikolog olarak çalıştı. Daha sonra bir kitapçı açıp kendini yazmaya ve edebiyata adamaya karar verdi. İlk kitabı Ormandaki Kitabevi: Köstebeğin Anıları ile Babelio Ödülü’nü kazandı. Yazmaya, üretmeye devam ediyor.

Yazar Mickaël Brun-Arnaud, yıllarca alzheimerlı hastalarla çalışan bir nöropsikolog olması vesilesiyle edindiği çok önemli bilgileri de paylaşıyor bizimle. “Yaşlı köstebek, tam anlamıyla onunla beraber değilse, aklı uzaklara gitmişse, sabahı akşam sanmışsa ya da uzun zamandır hayatta olmamalarına rağmen annesiyle babasından bahsetmeye başlamışsa, onu gerçekliğe aniden döndürmemek, ona bir öğün atladığını ya da sevdiği birini unuttuğunu hatırlatmamak önemlidir.”

Hem hayat yolculuğunda hem de anılarını ararken Köstebek Ferdinand’ın karşısına güzel dostlar çıkar. Hatırladıkları var, unuttukları var. Zihninde, kalbinde her birinin yeri ayrı elbette. Onları zaman zaman eşyalarını çalmak istemekle suçlasa bile… Neyse ki onlar, unutkanlığın güvensizliğe yol açtığını çoktan öğrenmişler. Sevilenler, belleğin kapanan kapıları ardında kaldığında korkmaktan başka bir şey yapılamayacağını biliyorlar. Yazar, empati kurmanın önemini duygu yüklü örneklerle kurguya çok güzel yediriyor.

Anılara ulaşma yolculuğunda karşımıza yıllarca kendini boyayarak porsuk gibi görünmeye çalışan bir minik köstebek de çıkıyor. “Artık alay edilmek istemiyorum, artık dayak yemek istemiyorum, artık farklı olmak istemiyorum!” diye içini döküyor onu büyüten porsuğa. Uğradığı zorbalıklara isyan ediyor porsuk olmak isteyen köstebek. Anne porsuğun, yavru edindiği köstebeğe öğüdü hepimize gelsin: “Farklı olanla dalga geçen ve onları parmakla gösterenler her zaman olacaktır. Ama bu senin kendini değiştirmen gerektiği anlamına gelmiyor.”

Elbette Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre; bütün hayvanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşçe davranmalıdırlar. Hepsi, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan edilen bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.

Acaba Köstebek Ferdinand, anılarını ve Badem’i bulabilecek mi? Okur, sürükleyici bir o kadar da duygu yüklü bu kitapta sorunun yanıtını ararken çok farklı karakterle de tanışacak. Öfkelisi, komiği, kararlısı… Hepsi de maceranın tam ortasında. Sadece Badem aşkına… Evet, Mickaël Brun-Arnaud’ın eseri kesinlikle okunmaya değer!

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media