VAHŞİ BİR KEDİ FARE KOVALAMACASI: “STRANGE DARLING” VİZYONDA
Yönetmen ve senarist JT Mollner, ilk uzun metrajı olan “Outlaws and Angels’tan” sonra ülkemizde 30 Ağustos’ta vizyona giren ikinci uzun metrajı “Strange Darling” ile karşımıza çıkıyor. Filmin başrollerini “The Fall of House of Usher”, “Scream: A Tv Series” gibi yapımlarda yer alan Willa Fitzgerald ve son olarak geçen senenin iddalı korku yapımlarından “Smile” ile tanıdığımız Kyle Gallner paylaşıyor. JT Mollner, bir seri katil hikayesini özgün bir anlatım ve yüksek bir vahşetle sunarken, hikaye boyunca algımızın kapılarıyla oynamak istiyor.
YAZI: AHMET DUVAN
ahmetduvan15@gmail.com
Türkiye’de “Sevgilim Kaç” ismiyle vizyona giren “Strange Darling”, konusunu gerçek bir seri katil hikayesinden alıyor. Film, “The Lady” ve “The Demon” olarak anılan karakterlerinin ilk buluşmaları sonrasında yaşadıkları gerilim dolu bir “kedi- fare” kovalamacasını anlatıyor.
Strange Darling, hikayesini 6 bölüme ayırıyor ve bölümler arasında kronolojik olmayan bir geçiş sağlıyor. Bu geçişler, senaryoyu karmaşık bir hale sokmayarak, iyi ayarlanmış kurgusuyla merak duygusunu arttırıyor ve izleyiciyi daha da içine çekiyor. JT Mollner, gerilim yaratmak istediği anlarda çok iyi iş çıkarıyor. Kameranın kullanımı ise oldukça başarılı. Filmin ilk saniyesinden itibaren ses ve müzik kullanımı, yaratılan atmosferi bir üst seviyeye çıkarıyor. Film, temposunu iyi ayarlıyor ve temposunu düşürdüğü noktada ise hikayesini derinleştirmeye çalışıyor. Filmin başrollerinden Willa Fitzgerald ve Kyle Gallner çok iyi bir iş çıkarıyor. Fakat bu ikili arasında Willa Fitzgerald’ı biraz daha övmemiz gerekiyor. Zira dengesiz ve vahşi bir karakterin tüm ruhsal uçurumlarını bize harika bir şekilde canlandırıyor. Filmin içerisinde, kendisinden korktuğumuz ve cazibesine kapıldığımız sahneleri tek bir potada eritiyor. Karakterlerin ruh değişimlerini, dengesizliklerini, insanlıklarını kaybederek büründükleri vahşiliğini hissediyoruz. Filmdeki çoğu şey, hayatın akışı ve anlarıyla bağlantılı olarak hızlı gerçekleşiyor. Bu hız, “Strange Darling”in temposuna katkı sağlarken kendisini artık klasikleşmiş gerilim filmlerinden daha gerçekçi ve başarılı bir alana kaydırıyor. JT Mollner, gerilimini fazlasıyla sağladığı ve filminin asıl odağını, tasarladığı sürprize ve cinsiyet algılarına adıyor.
JT Mollner, film üzerine verdiği bir söyleşide şöyle diyor; “Anlatısal olarak, film izleyiciyi kandırıyor, ancak ben asla kasıtlı olarak izleyiciyi kandırmaya çalışmadım.” Film için olumsuz sayabileceğim az unsurlardan birisi bu “kandırma” durumu. Strange Darling, içerisindeki asıl sürpriz hariç, JT Mollner’ın kasıtlı yapmadığını söylediği kandırma durumunu yaparak, hikayeye eşlik etmeyen ve anlatıyı büyütmeyen sahte gerilimler yaratmaya çalışıyor. Film bu miladı dolmuş, ucuz numarayı birkaç kez deniyor ve hepsini hikayeye katkı sağlamadan sadece izleyiciye anlık bir gerilim yaratmak için yapıyor. JT Mollner, bunu düşünürken çok dahice ya da sadece eğlenceli bulduğu için tasarlamış olabilir. Fakat gerilimini bir üst seviyeye çıkarmışken izleyiciye sunulan sahte gerilimler, sayısı arttıkça daha tahmin edilebilir oluyor. İşlevsizliğiyle beraber film için fazlasıyla amaçsız kalıyor.
Dikkat bundan sonrası spoiler içerir.
Strange Darling, ana hikayesini ve kurgusunu yaratmak istediği algı oyununun üzerine kuruyor. Filmin kendisini 6 bölüme ayırmış hikayesine 3. bölüm ile başlıyoruz. Daha sonrasında bu bölümü (5,1,4 ve 2. bölümler) takip ediyor. The Lady ve The Demon’un hikayesi, ilk bakışta karakterlere verilen isimlerden de anlaşılacağı üzere, filmin başından itibaren Lady’nin Demon’dan kaçtığı sıradan bir gerilim filmi olarak tasvir ediliyor. Lady’nin kovalandığı ve Demon’un onu yakalamak için çabaladığı bir sürü sahne izliyoruz. Film, başta sadece bu kovalamaca ilişkisine sahip olduğunu gösterip bize öyle bir algı yaratmak istiyor. Fakat birinci bölüme geri döndüğümüzde, hikayesine bir reset atıyor ve asıl katil hakkında bize ufak ipuçları vermeye başlıyor. İpuçlarını verirken, filmin neredeyse son kısmına kadar amaçladığı şeye uygun davranarak izleyiciyi tam olarak uyandırmıyor.
CİNSİYET ROLLERİ
Film, gerilimi ve temposuyla büyüttüğü hikayesini yaratmak istediği kadın seri katil profiline adıyor. Filmin sonunda Lady karakterinin “Electric Lady” adlı ünlü bir seri katil olduğunu öğreniyoruz. Filmin bu kadar tek odaklı gözüküp, bir çok şeyi arka planda tutup, bir yandan da hikayesini geliştirmesi ve bunu başarması oldukça etkileyici. Bu konuda, senaryonun sürpriz kısmına kadar iyi işlemesi, kronolojik olmadan geçilen bölümlerin yarattığı illüzyon bize tesir ediyor. Tasarlanan her şeyi film tarafından nasıl algılamamız söyleniyorsa öyle algılıyoruz. Fakat işin büyüsü kaçtığı zaman, bu rol değişiminin ana amacının ve motivasyonunun ne olduğu muamması filmin içerisinde saklanmıyor. JT Mollner, izleyiciye bir oyun alanı yaratamaya çalışıyor. Kendi deyimiyle bir manipülasyon yaratıyor ve şöyle söylüyor: “Bilinçaltı düzeyinde, filmi izleyen insanların onları dürüst olmayan bir şekilde manipüle etmeye çalıştığımı hissedeceklerini hissettim. Onları hâlâ manipüle ediyoruz, ancak bunun tek nedeni hikayenin sıra dışı olması” diyor. Fakat bu sıra dışılığın amacının sadece bir seyirci oyunundan ibaret kalması, filmin tüm artılarının bir çıtası oluyor. Bu yaratılan manipülasyonun amacı biraz boşlukta kalıyor.
Final
Strange Darling, iyi yazılmış bir finale sahip. Hikaye, Lady ve Demon hikayesini bırakıp odağını sadece Lady’ye odakladığı zaman tamamen tekinsiz bir şova dönüşüyor. Karakterin ne yapacağını ve ne düşündüğünü tahmin etmekte zorlanıyoruz. Yaptığı akıl oyunlarını ve yaralı haline rağmen koruduğu acımasızlığını izliyoruz. Bu noktada hikaye finalinde Lady karakteri için bir açıklama imkanı sunuyor. Lady, polis memurunun kendisine “Neden bir sürü insanı öldürüyorsun?” sorusuna “Bazen karşımda insan görmüyorum. Şeytan görüyorum” diyerek cevap veriyor. Hemen sonrasında karşısındaki memura gözleriyle kitlenerek onu öldürüyor. Bunun ardındaki sahnede ise arabanın yan aynasından kendisine bakıp gururla gülümseyerek ağlıyor. Karakter burada arzuladığı şey olan, bir nevi “şeytana” dönüşümünü tamamlıyor ve kendisiyle gururlanıyor. Hemen ardından ise vurularak ölüme doğru bir yolculuğa ilerliyor. Film, bu noktada vahşetini sorguladığımız bir karakterinin ruhsal çözümlemesini bize yaparak karaktere ait bir son çiziyor. İyi tasarlanmış hikayesine uygun olarak yine sade bir dil kullanıyor ve Willa Fitzgerald’ın harika oyunculuğuyla kapanış sekansını gerçekleştiriyor.
Strange Darling, az olan eksilerinin yanında tüm artılarıyla 2024 yılına damga vuracak bir potansiyele sahip. Eğer filmi izleyecekseniz, izlemeden önce aynı zamanda filmin soundtrack’i olan Love Hurts- Z Berg (feat. Keith Carradine) dinlemenizi öneririm. Zira şarkı, filmin bize öğretmek istemediği şeylerden bahsediyor; Aşk acıtır ve aşk yaralar.