THAMES NEHRİ’NDE BUZDAN BİR PANAYIR: MUCİZEVİ TATLICILAR
Natasha Hastings’in kaleme aldığı “Mucizevi Tatlıcılar”, 17. yüzyılda gerçekleşen gerçek bir doğa olayını merkezine alarak bizi macera ve gerilim dolu bir serüvene çıkartıyor.
YAZI: CANER ALMAZ
1600’lü yıllar Londra. Bizim İstanbul’da hasret kaldığımız kış öyle şiddetli, soğuk ve kar öyle yoğun ki İngilizler bir sabah uyanıyorlar ve gördükleri karşısında şok geçiriyorlar. Başta büyük tereddütler, inanmamalar, korkudan ne yapacağını bilememeler yaşanıyor tabii ki. Çünkü yüzyıllardır akan, şehrin ortasından sesi ve gürültüsü eksik olmayan Thames Nehri olanca heybetiyle beraber donuvermiş. Toplum ne yapacağını bilemez şekilde gündelik hayatını unutarak nehrin civarında, kıyısında yöresinde ömürlerinde ilk defa karşılaştıkları bu manzarayı seyrediyorlar. Ne yapmalılar? Aralarından birisi cesaretini topluyor. Diyor ki, ben nehrin üzerinde yürürüm! Sonrası… Tarihte ilk Thames Panayırı donmuş nehir üzerinde yapılıyor.
Bu gerçek bir hikâye. Genç Timaş Yayınları’ndan yayımlanan Mucizevi Tatlıcılar bittiğinde dayanamayıp araştırdım. Çünkü yazar Natasha Hastings, öyle güzel betimlemeler ve dayanaklarla metnini aktarmıştı ki, herhalde burada bir gerçeklik payı var diye düşünmüştüm. Haklı da çıktım. Biraz önce aktardıklarım üzerine kurulmuş bir roman Mucizevi Tatlıcılar. Olayların geçtiği panayır gerçek bir panayır.
Kitap başta şok edici bir şekilde açılıyor üstelik. Bir gençlik romanından beklemeyeceğiniz bir şekilde, hüzünlü bir başlangıç bizi karşılıyor. Thomasina, ikiz kardeşi Arthur’la beraber yine soğuk bir Londra günü en hızlı kim koşuyor diye yarış yapmaktadır. İkiz kardeşini o kadar zorlar, o kadar kışkırtır ki kardeşi nihayetinde dayanamaz ve yığılır kalır. Kimse yardıma gelmez, sonrasında gelenler yardımcı olamaz ve ikizini oracıkta kaybeder Thomasina. Bu onun hayatını tahmin edilebileceği gibi değiştirecektir.
Ailesi bir fırın işletmektedir. Babası erkek kardeşine işi devredecektir, onu bu şekilde yetiştirmektedir. Thomasina da annesinin tedrisatından geçmektedir. Dönem gereği makul bir hikâye akışı. Ancak bu kayıp her şeyi, ailenin gelecek tasavvurunu da değiştirir. Thomasina mecburen babanın yeni çırağı olmuştur. Baba erkek evladını kaybettiği için mutsuzdur. Anne uzunca yıllar sürecek bir yas sürecine girer. Ufak kahramanımız tüm bunların maddi ve manevi yükleriyle seneler geçirir.
Yazının başında bahsettiğimiz doğa olayı gerçekleştiğinde Thomasina buruk bir karakterdir. Babasının işlerine yardım etmekte, annesinin yasıyla ilgilenmekte, hiç arkadaşı ve sosyal çevresi olmadığı bir durumdadır. Buz tutan Thames Nehri şehri ve karakterimizin hayatını değiştirir. Şehirdeki esnafların işlerini nehir üstüne taşımasıyla beraber onlar da ürettikleri kurabiyeleri orada satmaya başlarlar. Şehir halkının ve esnafların bu yönelimi Londra’ya bir panayır havası yükler. Bununla beraber Thomasina da farklı insanlarla tanışmaya başlar. Kendisine bir çevre ve arkadaşlar edinir. Arkadaşlarından birisi oraya yeni taşınan ve eczanede çıraklık yapan Anne’dir. Çok güzel bir dostluk ilişkisi kurarlar. Beraber hastalıklara iyi gelen pastiller üretirler. Ayrıca Inigo isimli bir adamla tanışır. Bu adam çok garip görünüşlü ve daha önce şehirde rastlanılmamış birisidir. Tanışmalarının akşamında Thomasina’ya mistik güçlerini gösterir. Kahramanımız şoka girer, çünkü geçmişten bir yaratık gözlerinin önünde yeniden dünyaya dönmüştür. Bir yanıyla da bu Thomasina’yı etkiler çünkü kardeşinin yeniden hayata dönmesi tüm sıkıntılarını çözebilecektir. Inigo’nun dost görünüşü ve geceleri yaptıkları yolculuklarda Thomasina’yı bambaşka bir panayıra götürmesi kahramanımızı büyüler. Kardeşine kavuşabilecektir.
Fakat bu buluşmaların bir olumsuz yönü de vardır. Çünkü Thomasina kardeşini unutmaya başlar. Sesini, görünüşünü, söylediklerini ve hatta ilerleyen zamanlarda adını bile… Aslında Inigo iyi biri değil midir? Farklı bir amacı mı vardır?
Kitap, atmosferik bir kış ortamında geçer ve Thames nehri boyunca donmuş manzaraların betimlemeleri okuyucuyu etkileyici bir şekilde içine çeker. Thomasina’nın yaşadığı büyük üzüntü ve hayatı yeniden düzeltme arzusu, okuyucu olarak bizleri derinden etkiler. Karakterlerin duyguları ve temaların ele alınışı oldukça dokunaklıdır; ölüm, aldatma, akıl hastalığı ve astım (hem Thomasina hem de Arthur o dönemde tedavisi henüz bulanamamış olan astımla mücadele etmektedir) gibi konular incelikle işlenir. Yas ve kabullenme üzerine bir yolculuğa çıkarken, arkadaşlık ve dostluk kavramlarının sıcak ve büyüleyici yanlarını keşfederiz.
Natasha Hastings’in bizleri 17. yüzyılda gerçekleşen gerçek bir doğa olayını merkezine alarak hem macera ve hem de sonlara doğru gerilim dolu bir serüvene çıkartıyor. Mucizevi Tatlıcılar bir yanıyla da arkadaşlığın gücü ve sevdiklerimize nasıl yardım edebileceğimiz hakkında güzel bir hikaye.