
SÜREYYYA EVREN İLE “HOUDINI’DEN SONRA ÖLÜM KİTABI” ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ

Fotoğraf: Berge Arabian
Süreyyya Evren’in Pan Yayınları tarafından yayımlanan kitabı “Houdini’den Sonra Ölüm”, illüzyonist Harry Houdini’nin dünyasını şiir ve düzyazı arasında mekik dokuyarak okurla buluşturuyor. Hakkında çok sayıda kitap, film, araştırma olan Houdini’nin sihirbazlık dünyasındaki efsaneliğine şapka çıkararak Evren ile yeni kitabı üzerine söyleşiyoruz.
Söyleşi: Nilüfer TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com
Macar asıllı Amerikalı illüzyonist Harry Houdini üzerine şiirler ve metinler yazmak aklınıza nereden geldi? Kelepçelerden kurtulma numaralarıyla ünlü bu ilginç adamla yolunuz nasıl kesişti?
Houdini’den Sonra Ölüm kitabındaki şiirler, tek cümleyle özetleyecek olursam “kişinin kendi kendisini kurtarmasıyla başkası tarafından kurtarılması arasındaki gerilim”le ilgili. Tarihten birini çekip, sözgelimi Houdini gibi bir sihirbazı alıp bugün kaleme alınan bir şiir kitabının merkezine oturtmak da o tarihteki kişiyi kurtarma girişimi midir yoksa o tarihteki kişinin bugünü –tüm sihirbazlığıyla– kurtarması için bir başvuru mudur, bütün bunlar neyle sonuçlanır, tartışılır.
Harry Houdini’nin doğumu 1874, ben de 1972’liyim, benden neredeyse tam 100 yıl önce başlamış oyuna. 1926’da hayatını kaybetmiş, şimdi 2022’deyiz. Houdini sihirbazlık dünyasında bir efsane, büyük bir klasik. Hakkında çok sayıda kitap, film, araştırma var. Sihirbazlıkla ilgili pek çok referans kitabın kapağında Houdini fotoğraflarını görürsünüz. Kendi kendisini sürekli ölüme yaklaştırıp geri çeken, durmaksızın kendi kendini sıkıştırıp, hapsedip, tehlikelerden tehlikelere atıp sonra da kurtarmayı bir gösteriye dönüştürmüş bu ilginç adam benim hayatıma ise yaklaşık zannedersem 11-12 yıl önce girdi.
Asıl adı Erik Weisz olan Houdini’yi biraz sizin gözünüzden keşfetmek ve sizden dinlemek isterim. Açıkçası ben hayatı filmlere de konu olmuş Houdini’yi ilk defa kaleminizle öğrenmiş oldum.
Houdini’nin numaralarını, sevdiğim ifadeyle trüklerini, hile yapıp yapmadığından kuşkulanan izleyicilerinin içini rahatlatmak için çoğu kez üzerinde sadece bir donla, çıplak tamamlaması, başarıyla kendini badirelerden çıkarıp her kurtardığında, batıp çıktığı her seferde yeniden doğması, kendi kendini biteviye sıfırlaması, ilk çarpıldığım özelliği olmuştu. İzlenesi bir forma büründürülmüş tekrar, yinelenen ölüme meydan okuma, yinelenen zaferin beyhudeliği ve yinelenen beyhudeliğin güzel, zarif zaferi…
“Houdini’den Sonra Ölüm” kitabınız iki kısımdan oluşuyor, birinci bölüm: Ölüm, Yaşam ve Neden Buradayız?, diğeri ise Ölümün Yokluğun, Yaşamın Yokluğu ve Salt Yokoluş. Ölüm ve yaşamı Harry Houdini üzerinden ele almak biraz da “boğulma korkusu” yüzünden mi? “Su”yun izlerine sık sık rastlıyoruz kitapta…
Kitabın birinci bölümü, başlığını da andığınız gibi “yaşam varsa ölüm de var, ölüm varsa yaşam da var ve bu döngünün içinde biz ne arıyoruz” gibi temel bir sorgulamanın içine ağır ağır batmak üzerine kurulu. Boğulmaktan kurtarılmayla baş etmek boğulma korkusu ile iç içe. İkinci bölüm çok daha cansız, süreçsiz. Yaşamın yokluğunda ölümün de yokluğu akışı olmayan bir oluşa odaklanmayı doğuruyor. En azından şiirler yazılmadan önce kâğıt üstünde, çünkü her şey şairin hayal ettiği gibi gitmeyecektir…
Zincirlenerek kendini suya attıran ve o zincirlerden kurtulup her defasında sağ kalmayı başaran bir adam var karşımızda. Üstelik sadece zincirlenmekle de kalmıyor, çuvala konuyor, çuval da sepete. O halde suya atılıyor. Deli işi! Annesiyle ilgili sevilmede bir sorun olduğunu yazıyorsunuz. Biraz bundan bahsedelim mi?
Houdini’nin annesiyle ilişkisinin kitap için önemi özellikle annesinin ölümüne gösterdiği reaksiyonlarla artıyor –ama annesini başarılarıyla ihya etme arzusuyla da başlıyor. Houdini kendisi o kadar sık ölüme doğru gidip geri gelmektedir ki ölmüş insanların ruhlarıyla konuştuğunu iddia eden medyumları birebir ciddiye almak ona ikna edici gözükür. Annesinin ölümünden sonra Sherlock Holmes’ün yazarı olarak bildiğimiz Arthur Conan Doyle ve ekürisiyle yaşadığı kavga bu çerçevededir ve Houdini’yi erken ölümüne de bu çatışma sürükler. Bana şiir için çekici görünen, Houdini gibi realist bir adamın, ölümden sonra iletişimin mümkün olduğuna inanabilmesi çünkü kendisinin ölüme sık sık gidip geri geldiğine aslında inanıyor oluşuydu. Şiirin bundan ölümle yaşam arasında inanılası bir çatlak devşirebileceği hissiydi…
Houdini’den Sonra Ölüm’de en çok ilgimi çekenlerden biri de “Üç Boğulma” ismiyle adlandırdığınız metin. Burada ise karşımıza Houdini’den başka şair İlhan Berk ve Bill Viola çıkıyor. Aslında bir de sizin “gölge”niz. Çocukluktaki boğulma anınız ve bu üç adam üzerinden yazdıklarınızı açalım mı biraz? Onların boğulma ile olan ilişkileri ne?
Bill Viola’ya bir söyleşi sırasında karşısındaki gazeteci ısrarla çocukluğuyla ilgili sorular yöneltir ve Viola da sonunda çocukken bir gölde boğulayazdığını anımsayıp boğulmaktan nasıl bir yabancı tarafından kurtarıldığını anlatır. Gazeteci de neden su ile ilişkili bu denli çok iş yaptığınız anlaşıldı der. Viola için kritik bir an olur bu konuşma ve sonra başka söyleşilerde kendisi bu boğulma anısını anmaya başlar. Ben gazetecinin anımsamaya doğru yaptığı bu atağı Viola’nın ikinci kez kurtarılması olarak aldım; ve Viola işleriyle aramdaki yakınlığı da kendi çocukken boğulma anıma bağladım. Ve giderek yeni anımsamalarla yeni kurtarmalar, kurtarılmalar hayal ederek aralarındaki gerilimlere kendimi bıraktım. İlhan Berk’in anısı gibi yaşadığım ve anlattığım olay sözgelimi, İlhan Berk’in başından geçmiş değil, benim de başımdan geçmiş değil, ben kendimi İlhan Berk gibi düşününce bu unuttuğum anıyı anımsadım ancak. Yıl 1955, 6-7 Eylül’den kısa bir süre sonra, Beyoğlu’nda, bir şeyler kurtarmaya çalışmanın anısı.

Harry Houdini, asıl adı Erik Weisz (24 Mart 1874 – 31 Ekim 1926), Macar asıllı Amerikalı illüzyonist. Özellikle, bağlı durumda girdiği kilitli bir sandıktan kurtulma numarasıyla ünlüdür.
Houdini’nin uzmanlık alanı kaçmak. Hayatta en iyi becerdiği şey hiç kuşkusuz ve bunu bir şova dönüştürüyor. Her yerden ve her şeyden kaçabiliyor. Sandıklardan, deli gömleğinden, suya batırılan tekneden… 1980’lerde kullanılan “kaçış edebiyatı” ifadesi ile Houdini’yi ilişkilendirdiğiniz bölüme dikkate çekelim. Houdini’nin kaçışçılığı, sizin deyiminizle “Eskapist Edebiyat”, bugün kullanılan bir tabir mi ya da olabilir mi?
Şiirde bambaşka bir hâl aldığına bakmayın, edebiyat eleştirisinde “kaçış edebiyatı” pek verimli bir damar değildir, fazla bir şey söylemez. Günün siyasi meselelerinden kaçmak için fanteziye, forma, geleceğe, mizaha vs. kaçmayı işaret eder. Öte yandan çok devrimci bir eleştiri de günün siyasi meselelerinden ileriye kaçmak olarak nitelenir. Tarihsel temel arayışı geçmişe kaçmak sayılabilir. Başkalarınca bugünün toplumsal işi olarak belirlenmiş işi yapmayarak kendi bildiğini okuyan her sanat işine söylenebilir bu gözle.
Houdini’de kaçış başka bir yerde, Harry Houdini tam bir illüzyonist de sayılmazdı diyenler de var, en çok üzerinde uzlaşılan ifade “kaçış sanatçısı”. Houdini çünkü kendi kendini soktuğu kapanlardan kaçıyor, “eskape ediyor”. Tekrar sokmak üzere üstelik…
Houdini’nin gösterilerinde yaptığı hileler, hayatla baş etme biçimlerimiz hakkında çok şey söylüyormuş gibi. Sizce bunlar tam olarak neler?
Geçiş; kendi kendini kurtarmak ama bu kurtarılanın yeni biri olmasındaki çelişki ve dolayısıyla bu yeni birini de baştan kurtarmak gerekmesi. En zoru da, başkasından gene de yardım alabilmek…
Zor bir metin, zor pasajlar… Houdini’nin dünyasının içine düşmeden anlamak pek kolay değil. Okuru zorlamak hoşunuza mı gidiyor? Süreyyya Evren’in yazın evreni için bunu söylemek mümkün mü?
Yazın evrenim okur için bir çilehane, bir eziyet. Allahtan, kaçmak mümkün, kendi kendini kurtarmak mümkün, veya içeriden birilerinden gerekirse yardım alıp kurtulmak mümkün…
Hep farklı türde kitaplar, dergiler, yayınlar, farklı türde metinler üzerinde yazarlık, editörlük ve çevirmenlik yapıyorsunuz. Bir önceki kitabınız “Hurra Aşağılara Yokuş Aşağılara!” genç bir hemşirenin hikayesini anlatan bir romandı. “Houdini’den Sonra Ölüm” içinse deneme türünde şiirler ve şiir türünde denemeler mi demeliyiz? Nasıl tanımlarsınız?
Houdini’den Sonra Ölüm’deki şiirleri yorum-şiir olarak tanımlıyorum. Şiir ile düzyazı arasındaki bir çatlağa buzun altından ağzını dayamış, nefes almaya ve bu sırada da soğuk suda donmamaya çalışan bir Houdini gibi.
Hurra Aşağılara Yokuş Aşağılara! ile aynı dönemde bitirdim aslında, ve ana izlekleri birbirine dolanıyordu bu iki kitabın. Hurra Aşağılara Yokuş Aşağılara!’da mesleği başkalarını kurtarmaya dayanan bir hemşirenin kendini kurtarma çabası merkezdeydi; Houdini’den Sonra Ölüm’de ise bu başkaları tarafından kurtarılmak ile kendi kendini kurtarmak kapışıyor.
Bir söyleşinizde kitaplarınızı yazmaya başlarken hep açlık hissi yaşadığınızdan bahsediyorsunuz. Kitap çıkınca duyduklarınız ise tokluk hissi. Houdini’den Sonra Ölüm de şimdi aynı hissi mi veriyor size? Ne yapacağı kestirilemeyen bir adam, ölüm, yaşam ve yok oluş üzerine bir tokluk! Doyuma ulaştınız mı?
İdeal durumda, ne yazar ne de okur doyuma ulaşır, ikisi de doyumun içinden geçerler, diyebiliriz. ‘Doyuma ulaşmak’ cinsel sağlık el kitabında bir bölüm başlığı gibi; yazar da okur da o bölümü okumaz, atlar, direkt heyecanlı bölümlere sıçrarlar gibi geliyor.
Ben andığınız o söyleşide Hurra Aşağılara, Yokuş Aşağılara! kitabının bitmesindeki tokluk duygusundan bahsederken biraz da metin biterken yerine oturdu hissi verdi demek istemiştim. Her kitapta olmaz o his. Bazı kitaplar açık bir yara gibi biter…
Şu sıralar yazı masanızın üzerinde sizi oyalayan şeyler neler peki? Üzerinde çalıştığınız yeni bir şeyler var mı?
Var, çok sevdiğim bir arkadaşım için aşkın kanununu yeniden yazıyorum.
Ajandakolik’in klasik bir sorusu var. Ajandanız ya da not defteriniz var mı? Varsa içlerinde neler var?
Not defteri çok kullanırım, yapılacak, yapılası, yapılması gereken işleri, ıvır zıvır şeyleri yazarım en çok. Sonra bazen yaptıklarımın veya yapmaktan vazgeçtiklerimin üzerini çizerim. Yapamadıklarımı ama hâlâ yapmak istediklerimi başka boş bir sayfaya tekrar yazarım. “Houdini üzerine şiirler kitabını bitir” maddesini yıllardır boş defterlere yazıp yazıp duruyordum sözgelimi. Bugün de “Houdini sorularını yanıtla” yazdıydım, hâlâ yanıtlıyorum.