Ceren Gündoğdu: “Sağımda solumda aşık olan insanlar olsa ne Merkür retrosu canımı sıkar ne başka bir şey!”

Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce bir aradaydık. Önce bir çekim yaptık sonra aynı gün bir daha. Ajandakolik’in altıncı programında konuğumdu. Mikrofon krizinden dolayı ben soruları iki defa sormak zorunda kalmıştım, o da soruları iki defa cevaplama lütfunda bulundu.  ‘Ben Hep Seni Sevdim’ single’ı yeni çıkmış, bense onu henüz keşfetmiştim. “Nilüfer, Ceren’e doyamamış” diyenler haklı! Ceren Gündoğdu bugün bu defa web sitemize yeni single’ı ‘Sağım Solum Aşk’ ile misafir oldu.

Söyleşi: Nilüfer Türkoğlu

Dedim ona “Ceren madem yeni single çıktı, gel yine söyleşi yapalım!” Tereddütsüz cevapladı hemen “Tamam.” Bu defa buluşamadık ama bayram demedi seyran demedi, yazılı gönderdi. Üstelik üşenmeden de uzun uzun cevaplamış. Hiç sıkılmadan okuduğum söyleşi cevaplarından biri oldu. Tam bir hafta önce pozitif enerji yüklü klibi ve şarkısı ‘Sağım Solum Aşk’ ile yeniden buyurdu. Öyle ki klipten adeta kalpler fışkırıyor! Müzik piyasasının son dönem en dikkat çekici isimlerinden biri olan Ceren Gündoğdu ile, bu dönemin insanı olup olmadığından Kaz Dağları’na, iki müzisyenin evliliğinden ‘alternatif müzik’ nedir, ne değildire uzanan bir uzun söyleşi… Not: En aşağıda da programda yaptığımız söyleşi var. Ceren’in ta kendisi ve bendeniz kanlı canlı orada! Belki izlemek istersiniz… 

Sevgili Ceren daha dün buluşmuş gibiyiz. Bu defa da seni yepyeni klibin ‘Sağım Solum Aşk’ bahanesiyle web sitesinde ağırlayayım dedim. Klibin pamuk şeker gibi! Ellerinize sağlık öncelikle… Danslarınla, mimiklerinle ve klibin hikayesiyle sen de adeta bir aşk perisi gibisin. Biraz anlatsana şarkıyı ve klibi.

Ah çok teşekkür ederim Nilüfercim, ne güzel betimledin klibimizi ne mutlu bana! Bu şarkı, güzel şeylerin ansızın kapıyı çalabileceğine dair olan inancını tazelemek isteyenlerin şarkısı olsun istedim. Aynı zamanda ‘Sağım Solum Aşk’ bir temenni şarkısı benim için çünkü biliyorum ki sağımda ve solumda aşık olduğu için kontrolsüz şekilde tebessüm eden, yerli yersiz her ortamda ‘o kişi’den bahseden insanlar olsa ne Merkür retrosu ne başka şey canımızı sıkar.

Doğru söylüyorsun. Retrolar pek can sıkıcı. Hahahahaha! 

Klibe gelecek olursak da ilk defa bir klibimin senaryosunu ben yazdım. Hikayesi olan kliplerin şarkılarımla daha çok bütünleştiğine inanıyorum zira benim için şarkı yazarlığı, hikaye anlatıcılığı demek zaten. Klipte kafe sahibi bir kadının farklı masalarda gözlemlediği farklı aşk hikayelerini mini bir müzikal film tadında aktarmaya çalıştık.


Klibin kadın ağırlıklı. Kadınların yaşadığı farklı duyguları senin de deyiminle müzikal film tadında izliyoruz. Sence aşkı kadınlar daha mı yoğun yaşıyor?

Bana kalırsa aşkı yoğun yaşamak bilinçli bir tercih ve toplumsal cinsiyetten bağımsız bir kişilik özelliği. Kimi insan duygularını yoğun yaşamaktan ve aşka aşık olmaktan besleniyor. Hayatının merkezine neyi koymak istediğine bağlı bu duygu yoğunluğu; sevmek, sevdiğin kişiyle alakalı olsa da aslen içsel bir yolculuğun yansıması çünkü. Beni soracak olursan ben de aşka aşık bir kadın olarak görüyorum kendimi.

Daha önceki söyleşimizde bana güçlü kadın şarkıları söylemeyi sevdiğini ama hüzünlü filmlerden yola çıkarak melankolik şarkılara ve melankoliye de eğilimli olduğunu söylemiştin. Bu şarkı diğer şarkılarına göre aslında daha dinamik ve daha umut dolu sanki. Ne dersin?

Çok haklısın Nilüfer! Hatta dost meclisinde “Arkadaşlar tek eğlenceli şarkımın tadını çıkartın, bundan sonrası hep melankoli hep melankoli!” diyerek kendimle dalga geçiyorum. Şaka bir yana romantik, melankolik ve tutkulu hikayeler anlatmaya gidiyor elim hep şarkılarda. Yine de hiçbirimizin iç dünyası tek boyutlu değil. Eğlenceli neşeli bir kadın da saklı içimde. ‘Sağım Solum Aşk’la bu enerjik ve dinamik ruh hali gün yüzüne çıkmış oldu sanırım. Özetle, şarkıyı dinleyen kendini iyi hissetsin, yarının güzel şeyler getirebileceğini kendine hatırlatsın istiyorum. Umarım böyle bir etkiye sahip olur.

‘Ben Hep Seni Sevdim’in etkisinin geçtiğini de söyleyemeyeceğim bu arada. En sevilen şarkın olmuş olabilir mi? Bu yaz pek çok yerde duyduğumu itiraf etmeliyim…

Çok teşekkür ederim. Sanırım akla dolanan bir şarkı oldu ‘Ben Hep Seni Sevdim’. O yüzden insanlar, dinlemenin yanı sıra bizzat söyleyerek şarkıya eşlik etmeyi çok sevdi. Aslına bakarsan ben hâlâ bu durumu normalleştiremiyorum, kontrolsüzce seviniyorum şarkımı bir yerlerde duyduğumda ya da konserlerde benim sesimi bastıran bir kalabalık şarkıyı söylediğinde. Epey uzun zamandır sahnede olsam da kendi şarkılarımı yayınlamaya başlayalı daha bir sene bile olmadı. Yavaş yavaş büyüyen bir aileyiz o yüzden ve her şarkıyla daha sıkı bağlanıyoruz sanki birbirimize. Minnet doluyor insan…

Oyuncu olmanın da klip oyunculuğunda faydasını da görüyoruz bir yandan. Dans yeteneğini görmezden gelemeyiz. Yakın zamanda var mı yeni oyun yoksa ‘Damdaki Kemancı’ devam mı?

Çok teşekkürler, o kadar güzel sorular hazırlamışsın ki Nilüfer, her cevaptan önce teşekkür etmek istiyorum sana.
Bu sene üçüncü sezonumuza başlıyoruz ‘Damdaki Kemancı Müzikali’ ile. Şimdilik yeni oyun gözükmüyor ama güzel bir müzikal projesi denk gelirse -zaman uydurabildiğim müddetçe-her zaman isterim müzikal yapmaya devam etmek…

Peki ne zaman başlıyor, nerelerde oynayacak?

Eylül’de başlıyoruz, sezon boyunca Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde, Drama Sahnesi’nde oynayacağız.

Şarkının basın bülteninde ‘Sağım Solum Aşk’ klibinde müzikallerde oynayan oyuncular yer aldığı yazılı. Biraz onlardan bahsedelim mi?

Sektörde oyuncular ve şarkıcılar çok fazla iş birliği içerisine giriyor ama inan sosyal medyada gösterilen sevgi dili ve dostluk anlayışı maalesef ki gerçeklikten uzak ve çoğu zaman pragmatik temeller üzerine kurulu. Bizim klibin hikayesinde ise tam tersi bir durum söz konusu oldu. Bu mini müzikal filmin var olmasını sağlayan oyuncuların hepsi, hem İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikal-Tiyatro Bölümü’nden sınıf arkadaşlarım hem de uzun yıllar boyunca İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahneyi paylaştığım iş arkadaşlarım. Anlayacağın beraber büyüdüğüm, beraber çalıştığım, kardeş bildiğim dostlarımla kamera karşısına geçmiş olduk. Bu samimi enerji ister istemez ortaya çıkan işe yansıdı. Hepsi o kadar yetenekli ve bebek kalpli ki! Bu iş gerçekten de ekip işi, ben o yüzden dost bildiklerimle yürümeyi tercih ediyorum bu yolculukta.

Yeni çıkan ve tam da pop diyemeyeceğimiz müzisyenlerin şarkıları için daha çok ‘alternatif müzik’ ifadesi kullanılıyor. Sence bu tam olarak neyin tanımı?

Müziğin formlar ötesi bir varoluşu olduğuna inananlardanım. Türk halk müziği şefi bir baba, Türk müziği ses sanatçısı bir anne ve ardından piyano ve müzikal-tiyatro eğitimi alan ama okul yılları boyunca sürekli pop ve caz dinleyen bir Ceren. Haliyle kendi müziğimde farklı müzik türlerinin yansımaları var ve hayatım boyunca ne tarz müzik yapıyorsun sorusuna cevap vermekte zorlandım. Aslına bakarsan ben bu ‘alternatif’ kelimesine de biraz tepkiliyim çünkü ‘alternatif müzik’ tanımlamasının bir kolaycılık doğurdunu düşünüyorum. Ana akım müziğin bir parçası olmayan her müzik, yeteri kadar alternatif ve özgün olmadığı gibi yeteri kadar müzikalite de içermiyor bence. Bir bakmışsın ‘alternatif müzik’ adı altında hem müzikal yapısı hem sözel yapısı birbirinin aynı bir sürü şey türemiş. E nerde kaldı senin alternatif yanın diye sormazlar mı adama? İnsan alternatif müzik yapıyorum iddiasındaysa kendi gibi olmaya gayret etmeli bence her şeyden önce. Tutan armonik kalıpları taklit etmek ya da bozuk bir diksiyonla şarkı söylemek özgün müziğin çıkacağı nokta olamaz. Öte yandan gerçekten alternatif bir müzik dili yaratan, ilham kaynağım olan ve kendim gibi olmaktan korkmamamı sağlayan sayısız harika müzisyen var. Gerçekten kendine has rengi ve tadı olan şarkılar üretiyorlar. Dinleyici de onları baş tacı yapıyor haliyle. İşte onlar iyi ki varlar!

Daha önce seni tanımayanlar için kendinden bahsetmeni istemiştim ama galiba artık seni giderek herkes tanımaya başladı. Bu soruyu pas geçiyorum ama zaten bir üst sorunun cevabında da bir tutam kendini özetledin. Bu ara basının gözü epey üzerinde. Pek çok yerde söyleşilerin çıktı. Neler hissediyorsun? Tatmin oluyor musun yaptığın işten?

İnsan hep kendini anlatma ve anlaşılma derdinde değil mi zaten? Bunu kendimize itiraf etmiyoruz belki ama yaptığımız her işte ve kurduğumuz her ilişkide işin özü bu gibi geliyor bana. Senin kim olduğunu merak eden ve cevaplarını önemseyen insanlarla sohbet etmek dünyanın en keyifli şeyi. O yüzden epey mutluyum ama daha yolun çok başındayım ve bunu da epey farkındayım. Tatmin oluyorum demek için çok erken daha ama bu yolun yolcusu olmayı seviyorum diyelim.

Instagram sayfanı kendin yönetiyorsun bildiğim kadarıyla. Sosyal medya çağında yaşayan kuşaklar olarak kendine telefonsuz zamanlar yaratabilmen kolay oluyor mu yoksa sen de bağımlı mısın?

Evet, kendim yönetiyorum. Neyi ne kadar yönetebildiğim de tartışılır çok anlamıyorum o işlerden ama bilhassa Instagram’da çok aktif bir kullanıcıyım. Malesef ufak dozda da olsa bir bağımlılık durumu var yani! Kendi kendime sürekli telkinde bulunuyorum “Alma şu telefonu eline!” diye ama pek mümkün olmuyor. Biraz da mesleki deformasyon bu sanırım çünkü instagram benim için sesimi, şarkılarımı, konserlerimi duyurduğum bir davetiye mekanizması, dinleyiciye ulaşmak için samimi ve etkin bir araç. O yüzden bir şarkıcı ve şarkı yazarı olarak gittikçe daha da bağımlı hale geliyorsun. Bu rutin içerisinde ruh halimi korumak ve hayattan zevk almaya devam edebilmek için kendime hatırlattığım tek şey var; paylaşım yapmak için yaşamaktansa yaşadıklarımı paylaşmaya dikkat etmek.

“SANATIN GÜCÜNÜ EVRENİ KORUMAK İÇİN KULLANMAK BOYNUMUZUN BORCU” 

Sosyal medya demişken Kaz Dağları’nda yaşananlar hakkında düşünceni merak ediyorum. Şimdi bir sürü insan orada eylem yapıyor. Fazıl Say da çok yakında orada konser verecek, biliyorsun.

İnsan doğaya hükmedebileceğini sanan ve gücünü cehaletten alan bir canavar olmak zorunda değil. Doğanın bir parçası olduğumuzu fark ettiğimiz noktada, evrenin kusursuz dengesiyle uyum içerisinde yaşamakla yükümlü olduğumuzu da göreceğiz. Orada eylem yapan insanlara minnettarım keşke sosyal medyada bu caniliği kınamaktan daha fazlasını yapabiliyor olsam, kalkıp oraya gidebilsem… Çünkü sözel olarak bir şeyleri eleştirmek kolaya kaçmak aslında. Aslolan inandığın doğru için aksiyon alabilmek ve savaşmak. Fazıl Say da tam olarak bunu yapıyor vereceği konserle. Sanatının gücünü evreni korumak için kullanmak, sesini duyurma gücüne sahip olan herkesin boynunun borcu bence.

Yaşadığımız bu dönemden memnun musun yoksa başka bir yüzyılda veya başka bir dönemde yaşamak ister miydin?

Eski zamanların zarafetine ve romantizmine oldum olası bir düşkünlüğüm var. O yüzden dönüp dolaşıp nostaljik filmleri izlerken, cızırtılı plakları dinlerken ya da klasikleri okurken bulurum kendimi… Yine de biliyorum ki her dönem kendine has güzelliklere sahip olduğu gibi sevgisizlik, merhametsizlik, bencillik ve doğaya saygısızlık her dönemin vebası. Bu yüzden, aslında tam olarak bilmediğim bir geçmiş zamanı romantize etmek yerine şimdiki zamanda, zamanla değişmeyen değerler olarak nitelendirdiğim paylaşmanın, karşılıksız sevmenin, iyi niyetin ve elbette ki özgün müziğin peşinden koşmayı tercih ederim elimden geldiğince.

Ceren Gündoğdu’nun eşi Volkan Coşar da Devlet Opera ve Balesi trompetçilerinden.
Fotoğraf: Barış Çağlayan 

“HAYAL ARKADAŞINLA HAYAT ARKADAŞININ BİR OLMASI BÜYÜK LÜKS” 

Trakya Festivali’nde senin gibi müzisyen olan eşin Volkan Coşar da seninle birlikteydi? Aynı sahnede yer alıyor musunuz?

Volkan’la tanışmamız da sahnede oldu aslında. Bundan yaklaşık altı yıl önce beraber çalıştığımız bir orkestrada tanıştık ve o gün bugündür de sık sık aynı sahneyi paylaşıyoruz. Hayatı paylaştığın insanla müziğini de paylaşıyor olmak çok büyük şans, şükrettiğim bir şey bu. Trakya Müzik Festivali’nde Volkan başka bir grupla sahnedeydi ama benim konserimde de her zaman olduğu gibi sahne arkasında yanımdaydı.

Size bakınca turnelerin ne eğlenceli geçtiğini de düşünerek renkli bir evlilik olduğunu düşündüm. Başrolde hep müzik olsa gerek…

Müzisyen olmak hayatımızın o kadar büyük bir kısmını kapsıyor ki, aynı tutkuyu paylaşmıyor olsak birbirimizi ne kadar anlar, birbirimize ve iş tempomuza ne derece saygı duyabilirdik bilmiyorum. İyi ki diyorum ve şükrediyorum hep. Hayal arkadaşınla hayat arkadaşının bir olması büyük lüks. İyi ki…

İleride çocuğun olursa onun da müzikle uğraşmasını ister misin?

Çok isterim elbette, beraber müzik yapmak nasıl keyifli olur kim bilir! Ben herhalde sürekli ağlarım mutluluktan, çok ağlak bir tip olduğum için. Tabii önemli olan benim ne istediğim değil onun ne istediği, hayali ne olur ise onu destekleriz anne baba olarak.

Dün bir belgesel izledim. Hermann Vaske isimli bir adam, dünyayı dolaşarak birçok ünlüye ‘Why are you creative?’ (belgeselin ismi de bu) yani “Neden Yaratıcısın?” diye soruyor. Ben de sana aynı soruyu sormak isterim. Neden yaratıcısın?  

Başka türlüsünü bilmediğim için… İçimdeki sesleri ancak şarkı söyleyerek ve yazarak aktarabildiğim için… Başlangıçta bilinçdışı bir tercih, hatta refleks gibi bir şey olarak ortaya çıkıyor bu dürtü bence. İlkokul çağında birini şiir yazmaya kim zorlayabilir? Ya da mesleki kaygılara henüz bürünmemiş lise çağında bir kızın favori oyunu neden şarkı yazmak olur? İçinde susmayan bir ses olduğu için yazdığını söyleyen Sylvia Plath misali içimde susmayan bir ses olduğu için yazıyorum şarkılarımı ben de.

 Bize bu kelimeleri tamamlar mısın?

Aşık … Yaşadığını hisseden insan

Kalp … Pusula

Piyano … Yol arkadaşı

Festival … Büyülü bir tamamlanma hâli

Hayat …
Yolculuk

Kafes … Sabırla uçmayı öğrettiren

Pembe … Düşlediğini yaşadığını fark ettiren

Hırs … Doz aşımı en zararlı olan

Çok teşekkür ederim Cerencim. Sağ ol!

Ben teşekkür ederim Nilüfercim. Ne güzel ne özenli ne zarif sorular hazırlamışsın. Senin gibi işini aşkla yapanlarla sohbet etmek büyük keyif!

 

 

 

You don't have permission to register
Follow us on Social Media