
Alper Bakıner: “Eskiden bir şarkı yaptığımızda herkes dinliyordu. Şimdi kimseye dinletemiyorum”
Geçtiğimiz kasım ayında çıkardıkları ‘On Numara Skandal’ single’ının ardından şimdi de ‘Akşam Cefası’yla karşımızdalar. Henüz dinlemeyenleri aşağıdaki videoya alalım. Luxus grubunun çok sesli, çok renkli, nevi şahsına münhasır solisti Alper Bakıner’le yaptığım söyleşi için de böyle buyurun lütfen.
Söyleşi: Nilüfer Türkoğlu
Her ne kadar Almanya’da en kalabalık konserlerini vermiş de olsalar, Fransa’da çok daha geniş bir kitleye hitap edebilecek denli egzotik ve otantik şarkılar da söyleseler, onları burada da çok seven ve dört yıllık arada özleyen bir kuşak da var: Bizler! 2008’de tanıştığımız ‘Oriental Blues’ kıvamında şarkılarıyla neşemize neşe hüznümüze hüzün katan Luxus grubunun solisti Alper Bakıner’le Moda sahilinde buluştuk. Güneş sohbetimizi aydınlattı.
Hoşgeldin öncelikle.
Sen hoş geldin Moda’ya…
Ana akım medyada çok fazla söyleşilerinize rastlamıyorum. Sivriliğinizden olabilir mi bu?
Eskiden aslında epey yapıldı. 2011’deki ikinci albümden sonra o söyleşiler kesildi. Çünkü senin de söylediğin gibi sivriliğimiz arttı. Üçüncü albümden sonra da üç dört tane anca olmuştur sanırım.
Bilmeyenler öğrensin o zaman, madem söyleşiler de azaldı. Neyin nesi bu Luxus? Kaç kişiden oluşuyorsunuz?
Aslında bu grubun içinden 30’a yakın insan geçti ama kökünde üç insan var; ben, Ozan ve Kamu. Üçümüz de Marmara Üniversitesi Müzik girişliyiz. Oradan tanışıyoruz. Bizi diğerlerinden ayıran hiçbirimizin öğretmen olmak istemediği. Yani memur zihniyetiyle bir işimiz olamazdı. Biz müziği sokakta arıyorduk. Ozan’la ben 2000’de keman akordeon ikilisiyle başladık. Orada bile standart keman akordeon ikililerinin dışında çalıyorduk, farklı repertuarlar arıyorduk. Bulduğumuz şarkılara böyle ikililerin dışında refleksler veriyorduk. Şarkıların orasıyla burasıyla oynuyorduk. Hatta ‘Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş?’ böyle çıktı. 2005’te bir yerden teklif geldi; büyümemiz gerekti bu yüzden. Yanımıza perküsyon, akustik gitar aldık. Bir yerde çalmaya başladık, ilk programı yaptık. Benim çok eski bir dostum gruba ismini verdi: ‘Luxus’.
Ne demek peki Luxus?
Işık anlamına geliyor. Lux ışık demek; Luxus ışıklar…
Sonra?
Sonra sekiz kişiye kadar çıktık. Hepsi can yoldaşımız oldu. Şu an, genellikle beş kişi çıkıyoruz: yine ben, Kamu, Ozan, davulda Görkem Efe ve bas gitarda İranlı bir arkadaşımız Payam Ghasemi.
“PANAYIR PROTEST MÜZİK”
Müziğinizi nasıl tanımlayabiliriz? Anatolian Rock ve Balkan karışımı diyenler var.
Anatolian Rock’ın tamamen dışındayız. Balkan türlerinden de sadece birini karşılıyor. Zamanında ruhsal bir karşılık olarak ‘Oriental Blues’u bulmuştuk. Ama 2008’deki ilk albümümüz ‘Acayip Şeyler’ için bunu diyebilirdik. 2009’dan sonraki üretimlerimlerimizden sonra böyle tanımlamayı bıraktım. Tam bir şey diyemiyorum yani. Her şey var içinde. Ama yine çok yakın bir arkadaşım, ruhsal bir isim koydu: ‘Panayır Protest’. Çok da yakıştı. Facebook sayfasında bir tanıtım sloganı olarak koydum.
Yani bu tam olarak ‘eğlenceli ama protest bir tavırda şarkılar yapan’ anlamında mı?
Öyle algılayanları suçlayamam. (Gülüyor.) İlla açıklamanın bir gereği yok sanki.
Evet haklısın, her şeyin bir anlamı da olmak zorunda değil. Size ‘Deli Grup’ diyenler de var. Deli misiniz?
Deliyiz. Zaten 2014’te ‘Hunim Başımda’ diye bir albümde yaptık, hatırlarsan. Bak onun hikayesini anlatayım sana ben. Sanırım 2013’tü. Bakırköy Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’nde hastaların ve doktorların yılda bir defa yaptıkları şenliğe konuk gittik. Oradan çok etkilendim. Bir an geldi, gözlerimden yaşlar aktı. Doktorlar, hastalar arasında ip yarışması düzenledi. Üç hasta bir tarafta, üç hasta diğer tarafta ipleri çekiyorlar. Bir taraf ağır geliyor diğeri çekiyor; sonra diğeri ağır geliyor, öbür taraf çekiyor. Derken bir hasta ipe baktı, bıraktı ipi, gülmeye başladı. Yürümeye devam etti. Yani “Napıyorum?” dedi orada. Hani biz genellikle “Napıyoruz?” diyemiyoruz ya… Bunu diyen oradaki bir hastaydı. Sorguladı durumu. Biz demiyoruz işte bunu, körlemesine gidiyoruz.
Ocak ayının sonunda ‘Akşam Cefası’ single’ınız çıktı. Nasıl tepkiler?
Çok şikayetçiyim, eskisi gibi değil tepkiler. Eskiden bir şarkı yaptığımızda herkes dinliyordu; beğenir, beğenmez dinliyordu. Şimdi kimseye dinletemiyorum, çok zor. Metal bir kafaya döndü toplum olarak dinleyici. Kafalarını çevirince sanki gırç diye bir ses çıkacak diye korkuyorum. Kitlendi herkes bir yere. Rap müziğine mesela. En çok rap dinleniyor şu ara. Ama ben şarkımdan memnunum, keyfim yerinde. Tabii bizde de hata var. Dört yıl boyunca müziksiz bıraktık insanları.
Dört yıl çok büyük bir ara ama…
Evet. Bizi cezalandırıyorlar. Yani eğer bu bir cezaysa, başımın üstünde yeri var.
“BİR YOUTUBER ÇOCUK YÜZÜNDEN SON ALBÜMÜMÜZDE TALİHSİZLİK YAŞADIK”
Ajandakolik olarak hemen devreye girelim o zaman. Luxus’un sesni duyurmada minicik bir katkımız olsa ne alâ!
Değil mi ama! (Gülüyor.)
Hadi buradan yola çıkarak o zaman sana şunu da sorayım. Ünlü bir grup olduğunuzu düşünüyor musun bunca aradan sonra da?
Bir zamanlar daha ünlüydük. Müzik piyasasında ‘ün’, belli bir yaş kitlesine hitap etmekle ilgili biraz da. Bizi hâlâ 2008-2010’ların başlarında dinleyenler dinliyor. 18-24 yaş arası mesela bizi hiç bilmiyor. 2014’teki albümümüz de büyük bir talihsizliğe uğradı.
Aaaaa! Ben bunu bilmiyorum Ne gibi?
Bir aklı evvel YouTuber çocuk, şarkıların devrini düşürerek albümü ilk yükleyen oldu. Şarkılar orijinal halinden çok daha yavaştı. Tabii bunu telif haklarından kaçmak için yaptı. Benim sesim uzaylı gibi çıkıyordu. Çok çok kötüydü. Ve onları on günde anca sildirebilirdik. Yani insanlar o şarkıları ilk öyle dinledi. Ekşisözlük’te “Bu şarkılar neden bu kadar yavaş? Alper’in sesi ne tuhaf!” gibi yorumlar yazıldı çizildi.
Nasıl akıl etmiş bunu, ne tuhaf!
Zar zor bulduk çocuğu, daha 21 yaşında. Ama zaten çok yapılan bir şeymiş bu. Bunlardan kaçınmak için şarkıları tanınmaz hale getiriyorlar. Ama bu çocuk, bizim bile tanıyamayacağımız kadar başka bir hale getirmiş şarkıları. İşte albümün başına böyle bir şey geldi, insanların hafızasında da albüm böyle kaldı biraz. Bundan dolayı şimdi albüm yapamıyorum ben. Çok emek sarf ettiğimiz bir albümdü, tahmin edersin.
Ah ya, gerçekten büyük bir talihsizlik olmuş.
Yani düşün bundan bir önceki albümden yani 2011’de yaptığımız ‘Bi’ Lareya’dan beri gençlere ulaşamıyoruz.
Halbuki gençleri de kolaylıkla çekebileceğiniz türden müzikler yapıyorsunuz. Bir kere çok renkli ve skalası geniş.
Çok teşekkürler, Nilüfer.
Ben sizi ilk Kabak’ta dinlemiştim. Radyoda bangır bangır Adnan Şenses’in ‘Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş’ şarkısı çalıyordu. Ama çok başka bir şeydi çalan. Sonra öğrendim ki ‘Luxus’muş.
O şarkının fiyatını çok artırmışız, biliyor musun? En son Zeynep Casalini istemiş şarkıyı, kaç bin liralar istemişler! Benim yorumumu O Ses Türkiye’ye olduğu gibi taşıyan üç kişi olmuş.
En çok nerelerde çalmayı, söylemeyi seviyorsunuz? Ve yakın zamanda nelerde çalıp söyleyeceksiniz?
Aslında sahne ayırmıyoruz ama böyle arada canlı müziğin olmadığı anlarda tekno çalan yerleri pek tercih etmiyoruz. Ama bazen öyle yerlerde de çalmak zorunda kalıyoruz. Zaten şu sıralarda her sahne bize kucak açmış değil. Şimdi Ege’de çalıyoruz. 16 Mart’ta İzmir’deyiz. Datça, Bodrum, İstanbul. Bu ay yedi konserimiz var.
Bu dört yıllık suskunluktan sonra Kasım’da ilk single’ınız çıkmıştı.
Evet, ‘On Numara Skandal’ı çıkardık. ‘Akşam Cefası’ndan önce o geldi. Dört yıl sonra bir prestij şarkısı olarak onu yaptık. Altı buçuk dakikalık bir şarkı. İçinde çok iyi bir trompetçi var. ‘Akşam Cefası’yla biraz daha trendlere oynadık.
Neden trendlere oynuyorsunuz?
Aslında bakma benim trend dediğime… Biz 2000’lerde kaldık.
‘Old School’sunuz diyelim.
Evet evet. (Gülüyor.) Rock müziğin patladığı dönemlerde. Araf’ı bilirsin, her cumartesi binlerce kişiyi ağırladığı dönemlerden bahsediyorum ben. ‘Akşam Cefası’yla daha Indian bir şeyler yaptık. Sözler biraz farklılaştı. Ben ilk defa böyle ciddi aşk sözleri yazdım. Normalde ironi kullanırım ben.
Niye, aşık mı oldun?
Yoo… Ama bir insan değilse hedefin, bir gün denize bakarken çıkmıştı o şarkının sözleri.
“AKUSTİK KONSERLER BENİM İÇİN YENİ BİR MACERA”
Söylemeyi en çok sevdiğin Luxus şarkısı ne?
Söylemeyi sevdiklerimi söylemeyeyim ben. Artık söylemekten vazgeçtiklerim var. Çünkü o şarkılardaki gibi hissetmiyorum. Mesela ilk albümdeki ‘Cinyıs’. Sözleri çok didaktikti. Ben de öğretici olmayı çok sevmiyorum. ‘Balans ve Tolerans’ da böyle. Grubun yaşadığı bir olay üzerine yazmıştım. Luxus repertuarımdan çıkardım.
Bu aralar akustik projeniz var, sanırım.
Bizim üç albüm de yüksek sound’lu albümler oldu. 2005’le 2008 arasındaki hallerimizi özledik. Yani albümlerden önceki zamanlarımızı. Elektrik tınlamasın artık çok fazla. Elektrik bas yerine kontrbas olsun, davul yerine darbuka gibi bir şeyler olsun dedik. Bu enstrümanların tahtaları olsun istedik. Bunu özlemişiz biz. O yüzden her akustik konser benim için yeni bir macera. Yeni parçalar ekleyebilirim. Sözgelimi iki gün önceki akustik konserde bir anda ben bir şarkıda sahnede olmayayım istedim, sadece Kamucan ve Ozan’ın çaldığı bir şarkı vardı. Bensiz onu çaldılar. Her konserde değişik sürprizler yapabiliriz.
İlham kaynağın neler? Hangi müziklerden besleniyorsun? Spotify’da kimleri dinliyorsun gibi bombardıman sorular gelsin o zaman şimdi sana…
Son sorudan başlayayım. Spotify’da çok çeşitli şeyler dinliyorum. Ama genellikle en damar, az sesli World Music dinliyorum. Afrikalı lokal bir cazcıyı, arkasıda sadddece gitar çalan Ortadoğulu bir kadını falan. Etnik şeyler daha çok ilgimi çekiyor. Ayrıca Oi va voi’yi dinlemeyi çok severim. Müzik listemde ilk beşteler. Yollar, en önemli ilhamın diyebilirim. Yollarda gördüklerim hippiler, karavanlar, serçeler, renkler…
Başka bir ülkede müzik yapıyor olsaydınız neresi olsun isterdin?
Fransa. Türkiye’deki sosyal durum, bize uygun düşmüyor. Bunu bizi dinleyen yabancılar da söyler. Hiç tanımadığım iki Fransızdan “Siz Fransa’da stadyum doldurursunuz” lafını duymuştum. Çünkü Fransa’da çok fazla Afrikalı, Ortadoğulu insanlar var. O yüzden World Music’e açlar. Bizim açık ara en kalabalık konserimiz Almanya’da Stuttgart konserimizdir. 11 bin kişi vardı, Nilüfer. Dokuz bin kişinin Türk olmadığını öğrendim.
“VİCDANIM BENİ NEREYE GÖTÜRÜYORSA ORADA OLMAK BENİM İÇİN ÖNEMLİ”
Klasik sorumdan sana da sorayım o zaman. Ajanda tutuyor musun?
Metis’in çıkardığı ajandaları 12 yıldır alıyorum asla başaramadım. Hep boş içleri. Ama saklıyorum. (Gülüyor.) Keşke tutsam… Mesela Kamu bana hep der “Alper yaz konserleri, bak uğur getirecek sana”. Ben biraz deniyorum ama sonra olmuyor. Bir ara mini günlük olarak kullanıyordum. Öyle dolan iki ajandam var. Beş cümlelik falan.; bugün şunu yaptım gibi… Ben istemiyorum ki hayat bu kadar düzenli olsun.
Üç yıl önce Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay için Bakırköy Cezaevi’nin önünde şarkı söylemiştiniz. Dün gibi hatırlıyorum bunu. Söyleşinin başında da söylediği gibi bu sivrilik, bu politik duruş, sizin önünüze engeller koyuyor mu?
Bana ve bize anti politik diyebilirsiniz. Ama bu ‘apolitiklik’le karıştırılmasın. Vicdanım beni nereye götürüyorsa orada olmak benim için, bizim için önemli. Çok haksız yere içeride oldukları belliydi. Orada olmak bizim açımızdan da hoştu. Eğlendik de. Oraya hüzün götürmedik. Orada olmak güzel olduğu için ağız dolusu gülesim geldi. Çıkacaklarını biliyordum. Yalnız hissetmeyeceklerini biliyordum. Ve çıktılar…