
ŞEHVAL GÖRMEZ İLK ROMANI “NEFES”İ ANLATTI
Psikoloji araştırmacısı ve yazar Şehval Görmez’in ilk romanı “Nefes”, geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Aşkın, hayatın ve ölümün sınırlarını keşfedeceğiniz romanı yazarıyla konuştuk.
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com
Yakın zamanda ilk kitabınız “Nefes” yayımlandı. Bu bir aşk romanı… Nefes ve Kenan’ın hikâyesi… İlk kitap heyecanı büyük olsa gerek… Bir dosyadan kitaba dönüşürken elinize “Nefes”i ilk aldığınızda neler hissettiniz?
Hissettiğim şey, bir çocuk doğurmuşum da ilk defa kollarıma bırakılmış gibiydi. Yıllarca süren bir hamilelik hali, yıllarca süren bir çaba, telaş, heyecan ve sonunda doğum gerçekleştiğinde elinde avucunda durun o küçük şeyin aslında ne kadar büyük olduğunun en çok senin farkında olup ellerinin titremesi… Tüm yaşamım boyunca hissettiğim en delice an kitabımın elimde kapladığı alanı tattığım andı.
Ne demiştik Nefes ve Kenan’ın hikâyesi… Bir aşk romanı yazma fikriyle mi yola çıktınız yoksa yazarken mi gelişti her şey?
Bir aşk hikâyesi yazma amacıyla çıkmadım yola. Bir dosya açıp ilk cümleyi kurarken aklımda neredeyse hiçbir şey yoktu desem yalan olmaz, tek bildiğim şey bir kitaba başladığımın farkında olmamdı. Avucumun içi kadar biliyordum bunun bir gün bir kitaba dönüşeceğini. Amacım zihnimdeki hazineden neler çıkabileceğini görmek oldu, ben başlayayım kalem yazması gerekeni zaten yazar dedim ve öyle de oldu. Kitabın sonunda ne olacağını ben de kitabın son sayfasını yazarken öğrendim. Her bir sayfa bana da sürprizdi, hikâyede hiçbir şey planlı değildi. Yazarken o karakter oldum ve yaşanması gereken her şeye onun karar vermesine müsaade ettim.
Kitapta ruh eşini bulan iki insan var. Siz ruh eşine inanıyor musunuz? Hepimizin kaderinde ruh eşimiz var mı aslında, ne dersiniz?
Ruhun varlığından ne kadar şüphe duymuyorsam ruh eşinin varlığına da o denli şüphe duymuyorum. Şöyle bir göz gezdirin dünyaya, tek başına olan ne var doğada? Hiçbir şey. İnsan da tek değildir, bu yüzden aslında hep bir arayış halindedir. Bu arayışın farkında olmadan, içgüdüsel olduğunu düşünüyorum. Ama aslında arayışın başka bir bilinç düzeyinde tamamlanma arzumuzdan kaynaklanan diğer yarımızın peşinde oluşumuz olduğunu düşünüyorum. Romanda Nefes için Kenan’ın varlığı bir aşk yaşama ihtiyacından çok, daha mühim bir amaca hizmet ediyordu. Aslında orada mesajı okura çokça verdim, ruh eşi bu hayattaki mihenk taş olaylarımızdan biridir. Olması gerekeni oldurur. Bir amaca hizmet eder. Ve tüm bu anlattıklarıma elbette inanıyorum.
Kitabın ruhunu biraz daha anlamak adına Ajandakolik okurları için konusundan biraz bahseder misiniz?
Hayatta yaptığımız her bir seçim bu hayata gelme amacımızı gerçekleştirmemize hizmet eder. Hayata gelme amaçlarımız birbirinden farklıdır, Nefes’in hayata gelme amacı kendi soyundaki kadınlara ait bir özellik olan empatlıktı. Empatlar diğer insanların duygularını okuyabilen, başkalarının duygularına ev sahipliği yaparak dünyayı hafifletenlere verilen bir isim. Empatlığın ne olduğunu okumamızı sağlayan Nefes romanı, aslında yaşama dair önemli bir sırrı da okurlara heyecanlı ve psikolojik bir yerden veriyor. Nefes’in aşkı seçmesi onu özelliğiyle tanıştırdığı gibi, aynı zamanda Kenan ile yaşadığı fırtınalı aşk hayat amacıyla sık sık ters de düşüyor. Hem bu derinlemesine aşk hikâyesinde hem de çokça hayatı ve kararlarınızı sorgulayacağınız; ölüm, sınavlar ve kayıplar temalarına ait duygu betimlemelerinde kendinizi bulacağınız bir serüven Nefes. Romanın ruhunu en iyi tarif eden kelime bence ‘’farklı’’. Nefes gerçekten farklı bir kitap. Onu ancak son sayfaya geldiğinizde anlayabilirsiniz…
Yazma sürecinde sizi en çok zorlayan ne oldu?
Duygusal acıya dair olan betimlemelerim oldu. Her ne kadar ilk romanım olsa da ben on küsür yıldır profesyonel anlamda yazıyorum, hem psikoloji eğitimim hem de duygusal betimlere karşı olan zaafımdan dolayı romandaki tüm duyguları çok derin kaleme aldım. Bazen tek bir acı duygusunun betimlenmesine sekiz sayfa verdiğim oldu. Kendi gündelik hayatımda güzel bir gün geçirdikten sonra eve gelip yarattığım karakterin acısını okur etinde kemiğinde hissedebilsin diye girdiğim enerji beni çok zorluyordu. Okura istediğiniz duyguyu vermek nitekim kolaydır ama onların okurken uyuşmasını istemek, bir saniyeliğine de olsa kitabı kapatıp okudukları cümleleri sindirmesini istemek, ben bunları istiyordum… Ben insanlara bir hikâye vermek istemedim, ben onları bir hikâyenin ana karakterine dönüştürmek istedim.
Peki, sizi yazmaya teşvik eden, size ilham veren neydi?
Anlatma ihtiyacı. Yazmak, çizmek, yaratmak bunlar insanın kanında gezen birer etken maddedir. Sonradan insana nüfuz edemiyor, enjekte edilemiyor, eklenemiyor, yaratılışınızda kanınızda ya var ya da yok. Benim kanımda da yazmak geziyor. Her insanda olan anlama ve anlaşılma ihtiyacımın bendeki çıkış noktası bu yüzden yazmak. Ben dışarıdaki ilhama çok inanmıyorum ne yazık ki, bence ilham kendi zihnimizin içinde. İçerisi zaten bir hazine, bakmayı bilene.
Ne olursa olsun o kişiyi bulabileceğimize dair bir inanç var kitapta. Hatta kapaktaki şu cümle her şeyi özetliyor: “İki insan birbirinin kaderiyse gökyüzü ve yeryüzü yer değişse dahi birbirlerini bulabilirler.” Siz ruh eşinizi bulduğunuza inanıyor musunuz ya da öyle biri var mı?
Henüz bulmadım ama şunu biliyorum, o da beni arıyor.
İnsanlar “Nefes”i okumalı çünkü…
Çünkü yaşamın akışını değiştirebilen birkaç nadir şey vardır hayatta, biri kayıplardır. Biri gider ya da sizden bir tarafınız gider, ya da biri ölür, siz değişirsiniz. Biri aşktır, şehre biri gelir, siz değişirsiniz. Biri ise sözlerdir. Bir şey duyar ya da okursunuz bir yerde, siz değişirsiniz. İşte o değişimi gerçekleştiren sözlerin yer aldığı bir kitap Nefes. Bu yüzden okumalılar. Yaşamlarının akışının değişebilmesi için.