
PAOLA PERETTI: MAFALDA VE KİRAZ AĞACININ ÜÇÜNCÜ KİTABI DA YOLDA”
İlk kitabı “Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe” ile Türkiye’ye de büyük bir okur kitlesi edilenen İtalyan Paola Peretti, devam kitabıyla geri döndü. “Filippo, Ben ve Kiraz Ağacı”, ilk kitabın güçlü kurgusunu sürdürüyor, karşımıza biraz daha büyümüş baş karakteriyle okuru da yeni duyguların peşinden sürüklüyor. Peretti ile artık seriye dönüşen kitaplarını konuştuk.
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
İtalyan yazar Paola Peretti’nin “Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe” kitabını okuduğumda, bu kitabın etkisinin “Küçük Prens”ten bile fazla olduğunu iddia etmiştim. Exupery’nin tüm zamanların en sevilen çocuk kitaplarından “Küçük Prens” bir yana, “Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe”, dokunaklı öyküsü ve baş karakteriyle bana göre bu çağın en başarılıları arasında yükseliyor. Okuduğum tüm kitaplar arasında beni o güne kadar Mafalda kadar etkileyen bir roman karakteri pek olmamıştı. Görme yetisini henüz 10 yaşındayken kaybetmeye başlayan bu naif ama bir o kadar güçlü kız, hayatta her şeyden şikayet etmeye meraklı insanoğluna bir ders niteliğindeydi. Mafalda büyüdü ve bitti sanıp üzüldüğüm hiâyesiyle Paola’nın devam kitabında yeniden benimle buluştu. Ve bu sayede yeniden Paola ile bir araya gelip onunla bu ikinci kitap hakkında sohbet etme şansı yakaladım.
“Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe” adlı ilk kitabı yazarken, bir devam kitabı olacağını düşünmüş müydün? Aslında ben sana bu soruyu ilk söyleşimizde sormuştum, sen de bitti demiştin.
Haklısın Nilüfer. Ben de hikâyenin bittiğini sanıyordum, ta ki bir genç kızın hayatının kısa sürede değiştiğini ve Mafalda’nın da gelişmesi gerektiğini anlayana kadar. Çünkü o da herkes gibi büyümeyi, harika bir ergenlik dönemi yaşamayı hak ediyor. Bu yüzden onun hakkında tekrar yazmaya karar verdim. Bu ayrıca bir geçiş ve hazırlık kitabı: Hikâyesinin üçüncü ve nihai parçasını çoktan düşündüm.
Yani bir bakıma hikâyenin yarım kaldığına karar verdin ve “Filippo, Ben ve Kiraz Ağacı” böyle doğmuş oldu.
Evet, tam olarak öyle. 2020/2021’den sonra okula dönene ve öğrencilerle konuşana kadar benim bitmişti aslında. Öğrencilerle olduğum süre boyunca Mafalda’nın artık bir genç olduğunu ve hikâyesinin devamının anlatılması gerektiğini anladım.
Mafalda şimdi on üç yaşında. Onunla “Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe”de ilk tanıştığımızda henüz on yaşındaydı ve görme sorunuyla nasıl başa çıkacağını öğreniyordu. Çok dramatik ve duygusal bir hikâyeydi bu. Bazı sayfalarda göz yaşı döktüğümü hatırlıyorum. Bu devam kitabında ise artık neredeyse hiç göremeyecek durumda, sadece kırmızı renkli şeyleri görebiliyor. Bir çocuğun körlükle ilgili duygularını bu kadar iyi aktarmayı nasıl başarıyorsun?
Yedi yıldır öğretmenlik yapıyorum. Çok büyük sorunları olan birçok çocuk ve gençle tanıştım. Sanırım bu yüzden belki de onları duygusal olarak daha iyi anlayabiliyorum. Öğretmen olmak benim için büyük bir şans oldu.
Bu sefer bu hikâyede başka duygular da var. Bir yanda babasının işsiz kalmasına üzülen bir kız, diğer yanda arkadaşı Filippo’ya olan hisleri… Ve tabii ki hippi kadın Elsa, köpeği Ernesto ve eski komşu Nino gibi yeni dostluklar… Kitabın yazarı olarak biraz da sen bahsetsene…
Mafalda, ilk kitaptakine göre artık çok daha olgun bir kız. Ve yaşıyla bağlantılı olarak yeni sorunlarla yüzleşmek zorunda. Hayatın bu dönemi bizi kendimizi başkalarına açmaya ve sonuç olarak Debbie, Nino ve Elsa gibi diğer kişiliklerle uğraşmaya zorluyor. Ergenlikte hepimizin bir idolü vardır ve bu kitapta da Elsa (ilk kitaptaki Estella’dan sonra) Mafalda için bir idol. İlk kitapta büyükannesini kaybeden Mafalda’ya bu kitapta da yaşlı biri yardım etmeliydi, yaşlı komşu Nino, bu görevi üstlendi. Mafalda ile aynı sınıftaki “güzel kız” Debbie ise her gencin arkadaş grubunda yaşadığı çatışmayı temsil eden bir karakter. Ve babanın durumu, bir yetişkinin de gerçek hayatta üzülebileceğini ve zayıf olabileceğini gösteriyor.
Kitapta en sevdiğim ayrıntılar arasında Mafalda’nın kiraz ağacının üzerinde olduğunu gördüğü rüyalar ve sesini sürekli teybe kaydetmesi yer alıyor. Yazmaya başlamadan önce hikâyeyi nasıl kurguluyorsun? Mesela romanda bu tür ayrıntıları sonradan mı ekliyorsun?
Yazmaya başlamadan önce genellikle tüm ayrıntılar hakkında çok uzun süre düşünürüm: Karakterlerimi derinlemesine tanımalıyım, onların hayatlarını iyi bilmeliyim. Önce bunları çiziyorum, karakterlerimle konuşuyorum ve notlar alıyorum Ancak metnin taslağını oluştururken birden aklıma bir detay gelirse ve eğer işime yararsa onu eklemeye çalışırım. Yazmak denemektir!
Dört yıl önce ilk kitap üzerine yaptığımız söyleşide “BENİM İÇİN AĞAÇLAR DİRENİŞİN, DEĞİŞİMİN VE EVRİMİN MERKEZİDİR” demiştin. Her iki romanında da kiraz ağacının etkisini nasıl tanımlarsın?
Kiraz ağacı aynı zamanda bir mihenk taşı ve hayallerin yeri. Mafalda’nın huzur bulabileceği ve sevdiklerini hatırlayabileceği ama aynı zamanda gerçek bir şeyle temasa geçebileceği bir sığınağı temsil ediyor. İlkbaharda geçen bu ikinci kitapta çiçek açan ağaç, onun ergenlik çağına başladığının işareti.
Ayrıca bana Mafalda’nın hikâyesini yaratıcı yazarlık okuluna gittiğinde yazmaya başladığını söylemiştin. Oradaki öğretmenler, içindeki çocuğun sesini fark etmiş ve görme probleminle ilgili korkularınla ancak yazarak yüzleşebileceğini sana söylemiş. Hâlâ böyle bir problem var mı?
Evet hâlâ ciddi bir görme sorunum var, Mafalda’nınkiyle aynı.*.Ama bunu bir engel gibi hissetmiyorum yazarken. Bunun beni benzersiz kılan bir şey olduğunu kabul etmeyi öğrendim. Görme yetimi kaybetmek, beni olabildiğince hızlı ve çabuk yazmaya itiyor. Bu büyük bir itici güç.
Mutlaka öyle olmalı! Peki, Mafalda’nın hikâyesini / kendi hikâyeni yazmak senin için hâlâ bir terapi mi? Yoksa bunların seni üzdüğü oluyor mu?
Kesinlikle terapi olarak görüyorum. Yazarken kendimle ilgili aydınlanmalar yaşıyorum. Ve bu beni üzmüyor. Aksine daha güçlü yapıyor.
Galiba bu kitap için artık bir seri kitap diyebiliriz. Söyleşimizin en başında üçüncü kitabı da tasarladığını söylediğine göre… Mafalda ve Filippo arasındaki duygulara daha yakından tanık olacak mıyız?
Evet sevgili Nilüfer, şu ara üçüncü kitap üzerinde çalışıyorum. Hikâyenin bir sonraki parçasında ne olmasını istediğimi ve neye ihtiyacım olduğunu tam olarak biliyorum. Elbette Mafalda ve Filippo arasındaki ilişkinin gelişmesi gerekiyor ama gelecekleri şimdilik bir sır. Ben en iyisi bir şey söylemeyeyim.
Senin Türk okurla ilişkin de çok sıcak. Bunu dört yıl önce kendi gözlerimle gördüm. Bu kitap hakkında gelen yorumlar nasıl? Sabırsızlıkla bu kitabı alıp okumuş Türk okuyuculara Ajandakolik aracılığıyla neler demek istersin?
Dört yıldır mesajlar alıyorum ve herkese cevap vermeye çalışıyorum. Hatta bir okurum bana devam kitabı hakkında yazdı ve beğendiğini öğrenince öyle mutlu oldum ki! Herkese, ebeveynlere, öğretmenlere, okuyuculara, yayıncılara, çizerlere, bloggerlara ve benimle hep iletişim halinde olan sana buradan teşekkür etmek istiyorum. Sevildiğimi öyle hissediyorum ki… Bu bir yazar için müthiş bir şey!
Bence her iki kitap da umudun ve cesaretin kitabı; içlerinde hayattaki anlamsız şeylere üzülmememiz gerektiğini söyleyen pek çok şey var. Çünkü Mafalda tüm olumsuzluklara rağmen hayata hep sarılıyor ve umudunu kaybetmiyor. Sen ne düşünüyorsun? Sen de iyimser misin?
Hayır, aksine geleceğe olumsuz bakıyorum! Ama bunu kontrol edemeyiz, bu yüzden benim deneyimime göre yaşamanın tek yolu elimizden gelenin en iyisini yapmak; başkalarına ve kendimize karşı nazik ve fedakar olmaktır.
Seni yazmaya teşvik eden ne?
İnsanlar bana ilham veriyor. Onların hikâyeleri yazmamın en büyük sebebi. Galiba bir de onların kitaplarımı okurken daha az yalnız kalacağı düşüncesi.
Belli bir yazma rutinin var mı? Mesela sekizde uyanıp dokuzda yazmaya başlayıp akşama kadar yazıyor musun?
Günde en az bir saat yazmam gerekiyor ama günün büyük bir bölümünde kitabımın atmosferini ve karakterlerini oluşturmaya çalışıyorum. Bazen iki bazen on saat kadar yazıyorum ama aklım hep hikâyede.
Peki, bir sonraki kitabının daha önce yazdığından daha iyi olması gerektiği konusunda üzerinde baskı hissediyor musun?
Ben kitabın tamamını editörlere gönderdiğimde baskı hissettim. Yoksa baskı ile yazamazsın. Ben kim ne düşünür düşüncesiyle yazmıyorum çünkü biliyorum ki bu hiçbir işe yaramaz. Okurlarım beni anlayacak, diğer durumda beni eleştirmekte elbette özgürler. Her okuyucunun kendine özgü, kişisel bir edebi zevki vardır.
Türkiye’ye tekrar gelmeyi düşünüyor musun? Belki bu sefer İstanbul’da değil, şu anda yaşadığım Türkiye’nin Ege bölgesindeki Ayvalık’ta buluşuruz.
Bu defa da orada seni görmeyi çok isterim elbette Nilüfer. Ama şimdilik ne zaman Türkiye’ye geleceğimi bilmiyorum açıkçası. Keşke! Belki 2024’te gelirim.
Eminim pek çok sabırsız okurun bu devam kitabını çoktan bitirmiş ve sevmiştir. Bir gün filme de çekilmesin ister misin?
Tam üstüne bastın! O zaman sana şunu söyleyeyim: İtalya’da “Kiraz Ağacıyla Aramızdaki Mesafe” filmi çekilecek. Çekimler henüz başlamadı ve başka dillerde seslendirilip seslendirilmeyeceğimi bilmiyorum. Ama umarım öyle de olur. Sen de izlersin böylece!
Seninle yeniden söyleşi yaptığımız için çok mutluyum. Okurun bol olsun, Paola!
Teşekkür ederim benim tatlı kız kardeşim! İtalya’dan çok çok çok sevgiler…
***
* Paola Peretti, on beş yıl önce gözlerinde görme kaybına sebep olan sonra da tamamen körlükle sonuçlanan, Stardtgardt genetik hastalığı olduğunu öğrendi.
İLK SÖYLEŞİMİZİ OKUMAK İSTEYENLER İÇİN:
Paola Peretti: “Benim için ağaçlar direnmenin, değişmenin ve evrimleşmenin merkezi”