ÖLMEK DEĞİL “OLMAK” ONUNKİSİ: CAN YÜCEL
Şimdi 22 yıl mı olmuş Can Yücel öleli! Koskoca 20 yıl, yetmezmiş gibi üstüne bir iki yıl daha! Hadi canım sen de! Ölmek değil onunkisi! OLMAK, basbayağı… Şiir olmak, şair olmak, farz et hiç ayrılmamak, sahi bir de rakı olmak! Can değil mi bu, canımızın şairi! Vaziyet-i umumi, biz biliriz onun halini, memleketinin halini bildiği gibi!
Nilüfer Türkoğlu
nilufer@ajandakolik.com
“şiir dizen değil, şiir düzen” ve hep başka türlü bir şey isteyen koca adama…
“Yağmurlu bir ağustos çıkmazında geçip gidiyor, hayat… Ki sen şimdi bir duble rakıyı götürüyorsundur, mor salkımlı bir evin asma katında. Dilinde bol yaşamaklı şiirler, yalnızlıklar ve bakışlarında derin bir keder ama çaktırmadan ama çaktırarak. Karın Güler eşlik ediyordur sana, kızın Su, içeride küçücük oynuyordur, bak şimdi. Ve sen oracıkta hemen, içip içip diriltiyorsundur, yalnızlığının çoğul türkülerini. “
Türk şiirinin kaba efendisi, kelime cambazı, Türkçe oyunbazı, ihtiyar küfürbazı… Sadece “Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim” şiirinin ve daha nicelerinin usta kalemi değil, Shakespeare’in, Lorca’nın, Brecht’in Türkiye şubesi. Rakının şairi. Güler’in kocası. Su’yun babası. Tam bir aile babası. Kızıla çalan sakalları arasında boy veriyor şiirleri. Hem boşuna mı demişti de bizi çok düşündürmüştü; “düşünde bile göremez işler, düşlerin gördüğü işleri!”
Ölümünün 22. yılında bir kez daha anılıyor, Datça Kuzguncuk’ta, Can Yücel. Aşkla, mapusla, bol şiir, bol kahkaha, içmeler, sevmeler, güzellemelerle geçen 73 yıllık hayatın adamı Can Yücel. Arsız dizeleri dolaşıyor ağızdan ağıza. Hep ama hep sevdikleri baş ucunda. 122 yıl da geçse de kimse onu unutmaz ki…
12 ağustoslar bir bir geçerken onsuz, Güler’ini de aldı şimdi yanına, oh ne keyif!
Sen dememiş miydin Can baba?
“to be or not be”
yani
bir ihtimal var, o da ölmek mi dersin?
Ölmek değil, düpedüz OLMAK onunkisi!
Ellerinden öperiz.