Advertisement Advertisement

“KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ”IN HAYATINI DEĞİŞTİREN YAZAR MELEK ÖZLEM SEZER İLE SÖYLEŞTİK


Hepimizin çok iyi bildiği bir masala başka bir gözle bakmaya ne dersiniz? Hani şu hasta büyükannesi için ormanda tek başına yollara düşen Kırmızı Başlıklı Kız Masalı’na… Daha önce “Masallar ve Toplumsal Cinsiyet” isimli bir kitapla bugüne dek yazılmış tanıdık pek çok masalı inceleyen Melek Özlem Sezer’in yazdığı “Ormanda Tek Başına”, kırmızı bereli kızın benzer başlayan ama bambaşka bir “yol”dan giden hikayesi ile okuru şaşırtıyor, ona başka bir gözle bakma ve düşünce biçimi sunuyor. Kişinin tek başına da güçlü olabileceğini, özellikle kadınlara odaklanan bu masalda farklı bir dil ve olay örgüsüyle sunan Sezer ile “Sayfayı Çevir” ismini verdiği masal serisinin bu ilk kitabını ve masalların toplumlar üzerindeki derin etkisini konuştuk. 

“Sayfayı Çevir’le çocukların masalları sorgulamasını, onları değişmez, katı, kutsal metinler olarak görmemesini ve hayata kendi özgür fikirleriyle bakmalarına destek olacak motivasyonlar kazanmalarını hedefledim” diyor söyleşimizde yazar Melek Özlem Sezer. Can Çocuk etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayımlanan serinin ilk kitabı “Ormanda Tek Başına”, hepimizin ezbere bildiği o masala çelme takıyor, ona yeni bir kimlik ve anlam kazandırıyor.

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com 

Geçtiğimiz mart ayında ilk baskısını yapan “Ormanda Tek Başına” isimli kitabın, “Sayfayı Çevir” isimli bir dizinin ilk kitabı. Aynı zamanda ve en önemlisi de en bilinen klasik masallardan biri olan “Kırmızı Başlıklı Kız”ı toplumsal cinsiyet temelli bir yaklaşımla tekrar ele alarak yazdığın, yenilediğin, değiştirdiğin bir kitap. Hikâyeyi başa saralım. Aslında senin 2010 yılında çıkan ödüllü bir masal analizi kitabın var: “Masallar ve Toplumsal Cinsiyet”. Sohbetimizin girişinde önce buna değinelim mi?

Elbette, tahmin ettiğin gibi değirmenin suyu oradan geliyor ne de olsa…(Gülüyor.)  Masallar ve Toplumsal Cinsiyet’te; çocukken aldığımız iletilerin yetişkin yaşamımızı nasıl belirlediğini, masalların ideolojik amaçlar doğrultusunda algılarımızı yönetmek üzere en etkili yatırım zemini olan çocuk zihnine attığı duygu ve düşünce tohumlarını anlatmıştım. Çocukluk üzerinden oynanan bir oyunun yetişkinlere anlatıldığı akademik bir çalışma. Dolayısıyla çocukların okuması mümkün değil ama ben hep kıyısından köşesinden de olsa bu algoritmaları onlara da anlatmak istedim. Masal atölyelerinde çok bereketli ve eğlenceli zaman geçiriyoruz çocuklarla, orada hedeflerime daha geniş bir çerçevede ulaşıyorum. Bir yandan da masalla ilişkiyi derinleştirmek için kitap çalışmaları var. Daha önce Masallar ve Toplumsal Cinsiyet’in bakış açısını çocuklar için Miço’da mizah formuyla masal kahramanlarına sorulara dönüştürmüş ve Sordum Durdum adıyla kitaplaştırmıştım. Şimdi de Sayfayı Çevir’le çocukların masalları sorgulamasını, onları değişmez, katı, kutsal metinler olarak görmemesini ve hayata kendi özgür fikirleriyle bakmalarına destek olacak motivasyonlar kazanmalarını hedefledim.

“MASAL İŞTE DENİLİP GEÇİLEN ALGI YÖNETİMİ AĞIR SONUÇLARA HİZMET EDEBİLİYOR” 

Geçmiş zamanın bu klasik masallarında belli başlı kodlar neler sence? Tüm bunların çocukların hayatını çok küçük yaştan itibaren etkilediğini mi düşünüyorsun?

Temel amaç, kolay yönetilebilen vatandaşlar yetiştirmek. Bu nedenle kadınlara bağımlılık, anneliğin kutsallığı, hangi tür şiddete maruz kalırsa kalsın mağdurun ödüllendirileceği inancıyla tahammül ve umut ederek aileyi sırtlanmak gibi fikirler işleniyor ki; kadın her koşulda ailede kalarak ileride makbul vatandaşlar olacak çocuklar üretsin. Erkeğe de kahramanlık, kurtarıcı olmak, sorgusuz itaatle canı pahasına savaşmak gibi ihtiyaçlar işleniyor ki onlar da kimin çıkarı için öleceklerini ya da o savaşın mantığını düşünmeden hevesle asker olsunlar.

Bu iletileri bir söyleşide özetlemek mümkün değil ama çok kısaca Hansel ve Gretel’den söz edelim. Çocuklar için korku filmi gibi. Üvey anne (orijinalinde öz anne) fakirliği bahane ederek çocukların ormanda ölüme terk edilmelerini önerir. Çocuklar planın farkındadır, ceplerine doldurdukları çakıl taşlarını yola serperek eve iki kez geri dönerler. Üçüncü seferde anne bu numarayı anlar, çakıl taşlarını alır. Çocuklar ormanda kaybolur. Cadının şekerden eviyle karşılaşırlar. Cadı bu tuzakla onları alıkoyar. Bir yamyam anne figürü olarak cadı Gretel’i yiyecektir ama önce semirmesini istediği için hapseder. Parmağına dokunarak yağlanıp yağlanmadığını kontrol edecektir. Hansel ona parmağının yerine bir dal parçasını uzatmasını söyler. Nasıl oluyorsa şekerden ev yapacak kadar gözleri çalışan cadı, dokunma hissiyle de dalla parmağı ayıramaz. Ama sonunda sabrı taşar, onu sabaha fırına atıp pişireceğini söyler. Peki o fırınlara odunlara kim taşır? Hansel. Bütün gece kardeşinin diri diri yakılıp yenme ihtimalini ve o odunları senin taşıdığını düşünsene! Masal travma üstüne travma yüklüyor ve ne hikmetse hâlâ romantik bulunuyor.

Finalde çocuklar birlik olup cadıyı fırına atarak diri diri yakar, altınlarını çalar ve şıp diye evin yolunu bulurlar. Masalın başında kaybedilen yol paradır çünkü. Ve ne gariptir ki, mutlu son denir buna. Seni ölüme terk edip sonra da suçu anneye atarak işin içinden sıyrılan bir babayla nasıl bir hayatın olurdu?

Kısacası ölüme terk etme, ihmal suçları, hapsetme, hırsızlık ve cinayet figürleriyle ilerler Hansel ve Gretel. Bu masalı dinleyen çocukların şunları söylediğine şahit oldum:

“Baba, fakir olursak, beni ormana mı bırakacaksın?”

“Hırsızlık kötüdür, cinayet kötüdür ama o kişi cadıysa istediğimiz her şeyi yapabiliriz.”

İlk çocuk masalın travma yaratma gücünü, ikincisi ise ötekileştirmeyi ve siyasi çıkarı anlatıyor. Masalda birine cadı deyip, ötekileştirileni öldürmeyi normalleştiren; bir gün tutar bir başkasını ötekileştirir ve ona yapılan da normalleştirilir.

Bu masalın yazıldığı Almanya’da Yahudiler tıpkı o cadı gibi fırınlarda yakıldı. Sivas’ta çocuk yakmaya varan katliamda da yine ötekileştirme kullanıldı. Masal işte denilip geçilen algı yönetimi bu kadar ağır sonuçlara hizmet edebiliyor işte.

Peki ya ebeveynleri de şekillendiriyor mu sence bu masallar?

Elbette, çünkü hepimizin anavatanı çocukluk…

Bir masalı çağımıza uygun hale getirmenin yolu nelerden geçiyor?

Yaptığım masal atölyeleri için çok basit formüller keşfettim. Böylece atölyelere katılan herkes çocuk ya da yetişkin kendi karşı masalını kolayca yazıyor. Öyle çok patika var ki yazılan, her bir karşı masalla ben de şaşıracak yeni bir şey bulup seviniyorum. Atölyelerde hem müthiş eğleniyoruz hem de gelişiyoruz ve yepyeni keşiflere açılıyoruz. Yalnızca başlangıç noktamız sabit: Masalın ideolojisini sorgulamak, iletilerini çıkarmak ve sonra yeni fikrin üzerine hikâyeyi kurmak.

“ANNELER, KİŞİLİĞİMİZİN OLUŞUMUNDA EN BÜYÜK ETKİYE SAHİP” 

“Ormanda Tek Başına”da kızına özgürce seçimler sunan anne, asıl masalda neredeyse hatırlamadığımız anne figürünün aksine çok dikkat çekici örneğin.

Hayatla mücadelemiz, hayatı öğretenle mücadeledir çoğu zaman. Bir yetişkin olarak düşündüklerimizin aksine hareket etmekten kurtulamadığımız, kararlarımızın ardında duramadığımız ne kadar sorunumuz varsa altından çocukluk çıkar. Çocukken tıpkı bir bilgisayar gibi beynimize kodlar işlenmiştir. Bunların bir kısmı iktidarların çıkarlarına uygun olarak marşlar, ahlaki değerler, klasik masallar gibi çeşitli aygıtlarca ve toplum aracılığıyla işlenen kodlardır; bir kısmını da bize ailemiz verir. Ki her ikisinin de uyumu sağlama işlevi vardır. Aynı şekilde düşünüp, aynı şekilde duygulanıp, aynı şekilde davranan insanların birlikteliğinin kolaylığı… Bunları yanlış bulduğumuzda düşüncelerimizle aşmaya çalışırız. Ama asıl mesele inanç olduğu için bilinçdışımızın yolumuza serptiği taşlara takılıp kalırız.

Yolumuz her ne ise bir de bakarız ki yön tabelalarının çoğunu bize annemiz vermiş. Anneler kişiliğimizin oluşumunda en büyük etkiye sahiptir ve onlarla olan yoğun duygusal bağımız nedeniyle en çok onların miraslarını bırakmakta zorlanırız. Gariptir ki tüm ilişkilerimizdeki düğümlerin, en alakasız görünenlerin bile arkasından anne çıkar.

Ben bu nedenlerle korkuyla hayatı denemekten kaçan ve bir başkasına sığınmak zorunda hisseden değil de, kendini korumak için gerekli donanımların verildiği bir çocuk yetiştiren bir anne karakteri çizdim.


Evet, senin kitabındaki anne, kızını mantık dışı olaylara karşı korkutmak yerine onu tehlikelere karşı hazırlıklı hale getiriyor, ona tek başına kalıp kendi kendini koruması gerektiğini salık veriyor. Pek çoğumuzun aslında çocukluğunda yaşamadığı bir deneyim. Ne dersin?

Hep “Ya başka türlü yetiştirilseydik?” deriz ya… Mesela sokağa çıkma, geceyi yaşama, erkekler taciz eder vb. Oysa bunun yerine karate kursuna git denebilirdi. Tehlikeleri önceden görme ve özgüvenle, hızla tedbirini alma eğitimiyle desteklenebilirdik. Çocukluğumdan beri başkaları için hayattan, geceden ve en çok ormandan yani doğadan mahrum kalmaya isyanım vardı.

“ANNE SÖZÜNÜ DEĞİŞTİRDİĞİNDE, HER ŞEY KENDİLİĞİNDEN DEĞİŞİYOR” 

Kitabı yazarken en çok değiştirmeyi istediğin şey ne oldu? Tüm bu farklılıklara masalı yeniden kurgularken nasıl karar verdiğini de sormadan geçmek istemem.

Hayatta olduğu gibi aslında, adaletsizliği ve öğrenilmiş, taklit edilmiş çaresizlikleri… Kırmızı Başlıklı Kız bir eğitim masalıdır ve şunu söyler: “Sakın ha annenin sözünden çıkma, yoksa kurtlar kapar.”

Oysa anne sözünü değiştirdiğinde, her şey kendiliğinden değişiyor.

Serinin ismi de merak uyandırıcı: “Sayfayı Çevir”. İsim annesi sen misin, neden “Sayfayı Çevir”?

Evet, isim annesi benim. Sayfayı Çevir, dinamik bir enerjiye sahip olduğu için seçtiğim bir isim oldu. Ayrıca kitap çocuğu aktive etmeyi amaçlıyor. Her bir aşamada durup düşünmeyi, zihnimize ekilmiş otomatik komutları değiştirdiğimizde alternatiflerin nasıl da çoğaldığını hissettirmeyi…

Bir sonraki masalı dur tahmin edeyim: Külkedisi! Değilse bana ipucu verir misin biraz? Çalışmalara başladın mı?

Külkedisi üçüncü kitap olacak. Şu anda Rapunzel resimleniyor. Aslında bu seriye ben genel yayın yönetmenimiz Samiye Öz’ün önerisiyle dokuz on yıl önce başladım. Metinler o kadar çok elden geçti ve doğru ressamı buluncaya kadar editörüm Mehmet Erkurt’la, kitabın her ihtiyacıyla ilgilenen Ceylin Aksel’le, ayrıca desteğini esirgemeyen Semih Erelvanlı ile o kadar çok emek verdik ki… Hâlâ da gözden geçirmeye devam ediyoruz. Çünkü bu seri benim için bambaşka bir değere sahip.

Peki hep yabancı masallar mı eleştirilmesi gereken? Örneğin Nasreddin Hoca Masalları’nda, Keloğlan’da veya daha mitolojik masallarımızda da zamanın gerisinde kalmış ve bugüne ters düşen şeyler var mı? Neler?

Elbette değil ama önceliği en çok bilinen masallara vermek istedim. Ki simgeleri analiz etmek için en elverişli zemin oldukları ve daha çok yaygınlaştıkları için Masallar ve Toplumsal Cinsiyet’te de Batı masallarının analizi ağırlık kazanmıştı. Ama Anadolu masalları da vardı, ki orada özellikle ikisini nasıl yönetildiğimizi anlamak açısından önemli buluyorum. Sorgusuz itaati kodlama, emir kulu yetiştirme yöntemleri açısından “Kuyuya Düşen Kız” ve “Halime “bugünü anlamamız açısından çok ilginç veriler sunuyor. Mesela Halime gazetede rastladığımızda aklımızı donduran haberleri, din aracılığıyla körleştirmenin mekanizmalarının ne kadar köklü olduğunu göstererek anlamamızı sağlıyor. Bu siyaseti doğrudan ilgilendiren masalların dışında da bağımlılığı destekleyen, ensesti özellikle kayınpederin geline tecavüzünü işleyen, şiddet ve pornografi içeren pek çok masal var. Keloğlan’a gelince, tam bir düzen insanı… Tembel, hayta ama kurnazca istediklerine hak etmeden kavuşuyor. Evet, sevimli ama bu sevimlilik onun iletilerini gözden kaçırdığı için bir tuzak niteliğinde.

Sayfayı Çevir serisindeki tüm masalları benim de çok sevdiğim çizerlerden İpek Konak ile birlikte mi çalışacaksınız? Yoksa bu proje aynı zamanda farklı illüstratörlerin desenlerini kucaklayan bir proje mi?

İpek Konak’la yol arkadaşlığımızdan çok mutluyuz bu projede.

“BANA GÖRE İNSAN YALNIZCA KENDİ TÜRÜYLE İLETİŞİMDE OLDUĞUNDA SIĞLAŞIYOR” 

Kitap yalnızca toplumsal cinsiyet sorununu da ele almıyor; sırf onları seviyoruz diye hayvanlara gösterdiğimiz bencilliğe de ayna tutuyor. Bu bakımdan da farkındalık ve duyarlılık geliştiren bir hikâyesi var.

İnsan kendini dünyanın tek sahibi sandıkça, o kadar haddini aşıyor ki bencilliğinin sonuçları canlı türlerinin yok olmasına kadar varıyor. Ben tüm varlıkların yaşam hakkına saygı duyulmasının en acil meselemiz olduğuna inanıyorum. “Şapkadaki Balık”, “Benim Adım On Üç” gibi kitaplarda da öncelikle empati kurmaya ağırlık verdim bu nedenle. Büyükada’da kediler, martılar, kirpiler, kargalarla olan ilişkimi hep komşuluk fikri üzerinden yürütüyorum. Bana göre insan yalnızca kendi türüyle iletişimde olduğunda sığlaşıyor.

Yakın zamanda bu masalların sıkça eleştirildiğini ve hatta dışlandığını başka yazarların da yazdığı kitaplarda görebiliyoruz. Sence de çok sık bahsedilen ve bertaraf edilen bir konuya dönüşmedi mi bu? Mesela yine Can Çocuk’tan çıkan Aslı Tohumcu’nun “Öyle Değil, Böyle!” kitabı, Eşit Masallar serisi aklıma ilk gelenler…

Aynı şekilde Batı sineması da Shrek’le hız kazanan bir akıma karşı masallar üretiyor ve bu beni çok mutlu ediyor. Bu tarz üretimlerin yoğunluğu da, klasik masallarla hesaplaşmaya ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösteriyor bana göre. Hem uğraşılan kaynak bu kadar sonsuz bir hacme ve geçmişe sahipken, bugün bu ideolojiye karşı yapılanlar ne kadar fazla olabilir ki?

“Ormanda Tek Başına”ya geri dönecek olursak final hiç tahmin etmediğim bir şekilde, önce onu söylemeliyim. Sonrasında okura sen de kendi masalını yazmayı hediye ediyorsun bir bakıma… “’Ben de masal ağacına bir armağan sunmalıyım’ diyorsan… Sayfayı çevir.” Ve boş bırakılan sayfalar… Çocuklardan nasıl masallar çıksın istersin?

Evet, finalde büyükanne sürpriz yapıyor. Çünkü o, “Hayatın bitti işte, yetin ve köşene çekil!” denerek konulan statülerin yıkılmasının sembolü. Ayrıca annenin de nasıl bir anne sayesinde bu özgür bakışı, kendi yaşam haklarına sahip çıkma yetisini, sevginin özgürlükle bağını kazandığını göstermek için bir simgeydi.

Sayfayı Çevir serisindeki masallar aynı başlangıçla ne kadar farklı sonlar yaratabileceğini gösteriyor. İsterim ki çocuklar da kendi masallarına farklı sonlar üretirken, sonraki kuşağa daha özgür ve adil bir dünyada hayata başlamayı armağan etsinler.

Yazılan ve yazılacak olan tüm bu kitaplar, eleştirdiğimiz kusurların geride kalması konusunda yeterince etkin güce sahip mi, olacak mı? Değiştirebilecek mi dünyayı?

Elbette ki hayır ama dünyayı değiştirmesini umut ettiğimiz kişileri geliştirecek.

Ajandakolik’in klasik bir sorusu var: ajandan ya da not defterin var mı, varsa içlerinde neler var?

Not aldığım kâğıtları hemen bilgisayara geçirmeye çalışıyorum. Yoksa bazen el yazımı okuyamıyorum. Ama şık defterlere ve hele bir zamanlar hep onları kullandığım için ajandalara hevesimi çocukluktan kalan bir duygusal bağla koruyorum.

En son okuduğun ve seni en çok etkileyen, hayallerine yeni hayaller ekleyen çocuk kitabı hangisi?

En son okuduğum değil ama görselliğiyle, metniyle, savaşın saçmalığını ele alış biçimiyle, yalınlığıyla, fikirlerindeki sağlamlıkla çok hayran olduğum bir kitabı önermek isterim: Düşman. Davide Cali ve Serge Bloch tarafından yaratılan kitap Ginko Çocuk’tan çıktı.

Not alıyorum hemen. Peki, ebeveynler çocuklarına kitap alırken öncelikleri neler olmalı?

Öncelikle hem metnin hem görsellerin iletisi ve çocuğun motivasyonlarını nasıl etkilediği…

Ajandakolik’te konuğum olduğun için çok teşekkür ederim. Yeni masallarda, bambaşka düşlerde ve daha eşit bir dünyada yeniden görüşmek umuduyla…

Öyleyse ben de çok sevdiğim bir Abhaz sözüyle veda etmek isterim. Abzıyırzı hanı haybabayt, güzel günlerde görüşelim.

 

 

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media