Advertisement Advertisement

DİCLE KESKİNOĞLU: “HİKÂYELERİMDE YAŞLILARI VE ÇOCUKLARI BİR ARAYA GETİRMEYİ SEVİYORUM”


Yine karşımda üretken ve ürettiklerini sevdiğim bir yazar var: Dicle Keskinoğlu. Çocuklar için yazmaya anne olduktan sonra başlayan Keskinoğlu, bu defa Can Çocuk’tan taze çıkan romanı “Şekerpare’nin Sandalyeleri” ile okuru bir çocuğun yaz tatiline götürüyor. (Tam da okumak için vakti değil de ne!?) Endüstrileşen dünyada zanaatkârların değerini ve kuşaklar arası sevginin cömertliğini okura hatırlattığı kitabını yazarıyla konuştuk. Sevgili Dicle söyleşimizde diyor ki “Farklı nesillerin orta noktada buluşması, birbirlerini kendi dönemlerinin tecrübelerine göre şekillendirme çabaları müthiş bir şey… Beni anneannem ve dedem büyüttü. Hayatıma ve hatta yazarlığıma katkıları muazzam…”

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com 

Uzun zamandır hem çocuklar hem de yetişkinler için yazıyorsun. Her ikisi arasında nasıl bir fark var?
Aslında ikisinin arasındaki farklılıklar kendi içimde bana hissettirdiklerine göre değişkenlik gösteriyor. Öncelikle çocuklar için yazmak, çocuk gibi düşünmek ve hissetmeyi gerektiriyor. Bu çok kolay değil çünkü en nihayetinde günden güne, adım adım çocukluğumuzdan uzaklaşan yetişkinleriz. Bundan 20-30 yıl öncesine dönmeye çalışmak oldukça riskli bir iş. Ayrıca dönebildiğimize kendimizden önce okuyucuyu inandırmamız gerekiyor.

Kolay olmadığını söyledim ama keyifli olduğunu da eklemeliyim. Çocukların duygu ve düşünce dünyasında dolaşmak bana çok iyi geliyor. Hoş bence herkese iyi geliyor fakat içinde “çocuk” kelimesi geçiyor diye belirli bir döneme ait olduğuna inanıyor ve mesafemizi koruyoruz. Halbuki kategori adı “yaşsız” kitaplar olmalı belki de. Yetişkinler için yazmaya gelince… Yazma prensipleri genel anlamda birbirine yakın, fakat çocuk edebiyatı alanında üretmek biraz daha sorumluluk gerektiriyor. Yetişkin edebiyatında her türlü temaya rahatlıkla yer verebilirsiniz. İster melankoliyi isterseniz korkuyu işleyin. İster maceraya isterseniz mizaha yer verin, sonuç olarak tolere edip edemeyecekleri ya da olumsuz  etkilenip etkilenmeyeceklerini dert etmek durumunda değilsiniz. Beğenmiyorlar ya da onlara iyi gelmiyorsa en fazla okumazlar. Fakat çocuklar için durum aynı değil, onlara daha önce hiç bilmediklerini bir kavramla tanıştırıp bambaşka yerlere sürükleyebilirsiniz. Üstelik düşünülenin aksine çocuk okur etkiniz altına almanın daha zor olduğu bir grup. İşte tam da bu yüzden, çocuklar için yazarken limitlerimi çok zorladığımı hissediyorum. Çocuk ve yetişkin taraflarımın bünyemde dengeli bir biçimde yol aldıklarına inanıyorum. Her iki grup için de üretmek bana keyif veriyor.

Seni özellikle çocuklar için yazmaya iten güç ne oldu?
Beni çocuklar için yazmaya iten güç bence çocuklarım oldu. Unuttuğum birçok şeyi onlar sayesinde hatırladım. Yetişkin olurken amma çok şeyi unutmuşuz. Şaşırma duygumuz, heyecan duygumuz, utanılmayan doyasıya yaşanan korku duygumuz, katıksız gizlenmemiş utanma duygumuz, sevdiğimizi çekinmeden söyleme aynı şekilde sevmediğimizi de örtüp saklamadan paylaşma davranışımız… Halbuki bizler de zamanında bunların hepsini biliyorduk. İçinde tüm bu organik duyguların olduğu hikâyeler yazmak istedim. Bunu yapmak bana kendimi hiç olmadığı kadar iyi hissettirdi.

BANA GÖRE YAŞSIZ VE ZAMANSIZ BİR KİTAP”

Yakın zamanda yeni çocuk kitabın “Şekerpare’nin Sandalyeleri”, Can Çocuk’tan çıktı. Kahramanımız Kahraman’ın İzmir’de babaannesinin yanında geçirdiği eğlenceli ve gizemli yaz tatilini anlatan kitabından biraz bahseder misin?
“Şekerpare’nin Sandalyeleri” benim için oldukça derin anlamı olan bir kitap. Bir yazar için her metni kıymetlidir elbette ama Kahraman, Şekerpare ve hatta sandalyeleri hikâyenin bitişine yakın artık günlerimi onlarla geçiremeyeceğimi düşünüp gözlerim dolu dolu veda edecek kadar çok sevdiğim kahramanlar oldu. Hikâyelerimde yaşlılarla çocukları bir araya getirmeyi çok seviyorum. Gerçek hayatta da bu birliktelik beni inanılmaz etkiliyor. Farklı nesillerin orta noktada buluşması, birbirlerini kendi dönemlerinin tecrübelerine göre şekillendirme çabaları müthiş bir şey… Beni anneannem ve dedem büyüttü. Hayatıma ve hatta yazarlığıma katkıları muazzam…

Şekerpare’nin Sandalyeleri’nde de asıl bilgenin çocuk mu yoksa yaşlı mı olduğuna karar veremediğimiz tatlı bir nesiller arası iletişim hikâyesine tanık oluyoruz. Hikâye 90‘ların sonunda geçiyor. Tıpkı benim çocukluğum gibi… Bana göre yaşsız ve zamansız bir kitap oldu.

Kahraman, İzmir’de hem İzmirceyi hem de babaanneceyi öğreniyor. Bir İzmirli olarak kitabı bu yönüyle okumak daha da hoşuma gitti. Sen de İzmir’de yaşıyorsun ve İzmir’in kitaba ilham verdiğini söyleyebilir misin, ne dersin?
İzmir kısa süreli ziyaret eden, sonradan gelip yerleşen ya da benim gibi nesillerdir burada ikamet eden ailelerin üyeleri için ayrı ayrı ilham verici bir şehir. Geçmişindeki kozmopolit toplum yapısı, şehrin vizyonunu arttırmış dolayısıyla farklılıklara duyulan saygı ve empati duygusunu da çoğaltmış. Bu da yaratıcılığa izin veren, her köşesi ayrı esin kaynağı olan bir şehir haline gelmesine imkan tanımış. Çok sık seyahat etmeme rağmen uzun süreli olarak başka hiçbir yerde yaşamadım, o yüzden İzmir’in ileri seviyede yerlisiyim diyebilirim. Senin de İzmirli olup bu bakış açısıyla değerlendirmen beni mutlu etti. Şimdiye kadar pek çok değerli sanatçı yetiştirmiş bu şehrin ilham kaynağını yalnızca iklimle açıklamak yanlış olur, alameti farikası bütünündedir bana göre…

Bir yazar olarak yazma sürecini nasıl yönetiyorsun? Önce hikâye mi beliriyor yoksa yazarken mi hikâye ortaya çıkıyor?
Ben hikâyelerimi önce aklımda tamamlıyorum. Bu süreçte unutmaktan korktuğum detaylar için kısa kısa ama sayfalarca hatta bazen defterlerce not alırım. Yazmaya başladığımda aslında halihazırda bitmiş bir hikâyeyi yazıya döküyor oluyorum. Tabii ki kendi gidişatı içerisinde bir şeyler eklenebilir, çıkarılabilir, fakat genel hatları fazla değişkenlik göstermiyor.

Ali Çetinkaya’nın resimleri de bir yandan kitabına eşlik ediyor. Yazar çizer uyumunun önemi hakkında neler söylemek istersin? Sence de kitabına büyük bir zenginlik kattığını söyleyebilir miyiz?
Yazar ve çizerin uyumu başarılı bir kitap için olmazsa olmaz bir durum. Fakat gerçekleşmesi de bir o kadar zor. Her şeyden önce metin yazılırken yazarın görseller eşliğinde kurduğu bazı hayaller oluyor. Hele benim gibi sahne sahne görselleştirerek yazıyorsanız, kafanızda üç aşağı beş yukarı renkler, desenler hatta yüzler bile belirmiş oluyor. Aynı ya da benzer  hayallerin çizer tarafından da kurulması mucizevi bir durum… Ali Çetinkaya’nın çizimleri kitabımla müthiş örtüştü. Yalnızca yaratıcılığı yüksek olduğu için değil bence benim gibi zamanında üst nesil tarafından büyütüldüğü için… Karakterlerin görsellerdeki ifadeleri onlarla hayatını paylaşmayan biri tarafından bu kadar gerçekçi tasvir edilemezdi. O yüzden, söylediğine kesinlikle katılıyorum. Kitabımın en büyük zenginliklerinden birisi hikâyeyle örtüşen başarılı çizimleri.

Şu cümleyi tamamlar mısın? İyi ki çocuklar için yazıyorum çünkü…
Eğer yazmıyor olsaydım hayatımdaki boşluğu neden bir türlü dolduramadığımı belki de yıllarca bulmaya çalışacaktım.

Çalışma masanda okunmayı bekleyen kitaplar hangileri?
Çalışma masamda, başucumda, çantamın içinde epeyce sırasını bekleyen kitabım oldu. Bu sene zor bir yıldı. Genel olarak adetimdir fakat bu yıl koltuğuma her zamankinden de fazla karpuz sığdırmaya çalıştım. İstediğim kadar okuyamadım. Çantamda Livaneli’nin “Edebiyat Mutluluktur” kitabı var. Yazarların, yazarlara ya da yazar adaylarına verdiği tavsiyeleri okumayı seviyorum. Masamın üzerinde sapsarı kapağıyla “Sarı Yüz” göz kırpıyor. Başucumdaysa çok sevdiğim birinin hediye ettiği “Saç Örgüsü” ve en son ziyaret ettiğim fuardan aldığım “Çıplak Babalar” kitabı duruyor. Deniz kenarında, saçları tuzlu, yanakları güneşten hafif pembeleşmiş, şezlongda uzanıp kitap okuyan şanslı insanlardan biri olmayı iple çekiyorum.

“AYŞEGÜL, BANA GÖRE YÜZBİNLERCE ÇOCUĞA İLHAM VERDİ”

Çocukken sana en çok ilham veren çocuk kitabı kahramanları hangileri?
Çocukken bana en çok ilham veren çocuk kitabı kahramanı kesinlikle Ayşegül’dü. Çizimler o kadar tatlı bir dünyayı tasvir ediyordu ki, orada yaşamayı isterdim. Bir de galiba genel olarak Ayşegül olmak isterdim. Çocukluğunu etrafındaki her türlü canlıyla paylaşan, arkadaşlarıyla maceradan maceraya koşan, her soruna mutlu sonla biten çözümler bulan hayal gibi bir dünyada yaşayan Ayşegül, bana göre yüzbinlerce çocuğa ilham verdi.

Ebeveynler çocuk kitaplarını seçerken nelere dikkat etmeli?
Ebeveynlerin çocuk kitabı seçiminde dikkat etmesi gerekenler başlı başına bir söyleşi konusu. Bu sene bunun hakkında konuşmak ve dertleşmek için birçok kez ebeveynlerle bir araya geldim. Ortak endişeler; doğru kitabın seçilip seçilmediği, yeterince nitelikli olup olmadığı ya da kitap seçmeye ve sonrasında okumaya dair hevesin eksikliği. Bu konu çocuk özelinde yol haritası çizilmesi gereken bir konu. Eğer kitap seçimini ebeveynin yapabileceği yaştaki bir okurdan bahsediyorsak birinci seçim kriteri didaktik metinlerden uzak durmak olmalıdır. Şayet çocuk seçiyor fakat ebeveyn seçimden tatmin olmuyorsa “şükürler olsun ki, okuyor” deyip elindeki metinden de soğutmaktan kaçınılmalıdır. Eğer okuyan yetişkinler istiyorsak, okuma eylemini genel olarak sevsin bize yeter. Gerisi gelir. Su akar yolunu bulur, endişe etmeyin.

Şu sıralar üzerinde çalıştığın yeni bir kitap var mı? Biraz ipucu alalım…
Evet, üzerinde çalıştığım yeni bir kitabım var. Kafamda bitirdim, yazıya dökme kısmına geçmeyi bekliyor. Sanırım aklımda her zaman bir şeyler var. Genellikle elimdeki dosyanın bitmesine yakın yeni fikirler oluşmaya başlıyor. Arasından hepsi kitaba dönüşmüyor belki ama onların kafamın içindeki varlıkları beni çok memnun ediyor. Tıpkı “Uyku, uykunun mayasıdır” sözündeki gibi her fikir bir diğerinin mayasıdır bana göre.

Dünya çocuk edebiyatı denince aklına gelen kitaplar neler?
Aklıma öncelikle Roald Dahl geliyor. Yaşsız, zamansız, kültürden, coğrafyadan, gelenekten bağımsız eserler ortaya koymak kolay bir mesele değil. Bunu başarmış olmasından dolayı saygım çok büyük. Bunun dışında elbette klasik olarak anılmaya sağlamış eserler var. Mesela E.B White’ın “Örümcek Ağı” kitabını, Milne’in “Winnie the Pooh” kitabını ya da Shel Silverstein ve Beatrix Potter’ın kitaplarını da keyifle sayabilirim.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media