Advertisement Advertisement

CANSU ERKAN “ANNE KAFASI”NI ANLATTI!


Özellikle yeni doğan ve çocuğunun ilk yıllarında yürüyen, koşan, tökezleyen, ağlayan, sinirleri bozulan, sinirleri bozulduğu için kahkahalar atan ya da hiçbir şey yap(a)mayan, bazen sadece duvara bakan, bazen kendini yalnız hisseden, eski günlerini özleyen, özgürlüğüne yeniden kavuşabilmenin yollarını arayan, çalışan, evde çalışan, türlü türlü hislerle yoğrulan ve çoğunun aynı ortak yorgunlukta buluştuğu kadınlar, anneler, biraz soluklanın, küçük de olsa rahat bir nefes almak için buraya bakın… Yazar çizer Cansu Erkan annelik kafasını yazdı, çizdi ve içimize bir tutam su serpti, yüzümüzü güldürdü. “Anne Kafası” üzerine konuşulacak çok şeyin olduğu “hassas” ama pek güçlü bir kafa… Cansu Erkan ile yeni kitabı üzerine konuştuk.

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU

nilufer@ajandakolik.com 

Seninle ilk defa yollarımız kesişiyor sevgili Cansu! En yeni kitabın “Anne Kafası” ile hoş geldin Ajandakolik’e… Nasıl gidiyor ikinci defa anne olmak? Şimdi hem Umut’un hem Güneş’in annesi olarak epey doludur kafan. Neler var o anne kafasında?
Merhaba Nilüfer! Nihayet buluşabildik seninle. Teşekkür ediyorum Ajandakolik’te bana da yer verdiğin için. İkinci defa anne olmak düşündüğümden birazcık daha iyi gidiyor diyebilirim. Çoğu konuda bir kafa rahatlığı oluyormuş gerçekten. Ama inan her bebek şahsına münhasır olduğundan ters köşeler de yaşıyoruz bolca. Bazen uykusuzluktan sanki kafam da süt doluymuş gibi geliyor. (Gülüyor.)


Bu kitap senin ilk yetişkin kitabın. Daha öncekiler okul öncesi çocuklar içindi. Ve şimdi anneleri düşünen bir anne olarak karşımızdasın. Kitabın ortaya çıkışı nasıl oldu? Annelere bu “dev hizmet”i sunmak nereden aklına geldi?
Aslında anneliğim ile ilgili uzunca zamandır yazıp çiziyorum. Bu yazıp çizdiklerim beni sosyal medya hesabımda binlerce anne ile buluşturdu. Tanıdık ve aslında yaşarken çok da eğlenceli olmayan anları gülerek okumak annelere iyi geldi. Keşke bunlar bir kitap olsa dediler. Sonunda yaptık kitabı.

Bu soruyu soruyorum ama aslında Instagram’dan benim gibi seni takip edenler, paylaştığın kimi postta kadınlığa, anneliğe dair birtakım gözlemler, eleştiriler ve pek çoğumuz için tanıdık olan duygularla ironik bir bakış açışı sunduğunu az çok biliyor. Ve bunları okumak gerçekten çok eğlenceli. Böyle içerikler bir ihtiyaç mıydı sence?
Evet sanırım öyleymiş. (Gülüyor.) Ben paylaşımlarımı yaparken bu mecrada böyle bir ihtiyaç var bu ihtiyacı karşılayayım diye hiç düşünmemiştim aslında. İçimden geçenleri ve bazen de ne bileyim, Nasreddin Hoca’nın algoritması gibi sapır buçuk düşüncelerimi yazıyorum. Ama okuyanlarda karşılık buluyor hepsi. Mutluyum bu yüzden. Sapır buçuk annemin lafıdır çok severim. (Gülüyor.)



Kitapta çocuklu tatilin nasıl olabileceğinden bahsediyorsun ya doğum sonrası kilo verme telaşını anlattığın ve benim çok güldüğüm bir bölüm var mesela. Hani şu iki ayrı kiloda iki ayrı Cansu olduğun. Hepimizin yaşadıklarına bir bakıma ışık tutuyorsun. Ve “bizim büyük çaresizliğimiz”i resmediyorsun. Bunları yazarken neler hissettin merak ediyorum. Hepsi komik ama trajikomik de biraz.
İnan yazarken ben de gülüyorum. Sonra yazdıklarımı okuyorum yine gülüyorum. Saçma bir şekilde her şey komik gelmeye başlıyor bir kere o gözle bakınca. Ama yaşarken ben de dertleniyorum elbette.

İlk oğlun Umut’la yaşadığın deneyimler ve anılar da “Anne Kafası”nın belkemiği aynı zamanda. Hepsinin gerçek olduğunu varsayıyorum elbette… Seni yazıp çizerken en çok eğlendiren bölümleri merak ediyorum.
Çok güldüğüm bir sürü anı var aslında ya. Mesela bebek doğduktan iki üç gün sonra doktora yanımıza ne bez ne yedek hiçbir şey almadan gidişimiz, zar zor ayarlayıp gittiğim kuaför saçımın fotoğrafını çekip paylaşmadı diye çok üzülmem, her gün popo koklamak gibi bir normalimin olması… Hatırlayınca gülümsedim yine.


Yakın zamanda Güneş doğdu, 40’ı da çıktı. İki erkek çocuk annesi olmak nasıl bir duyguymuş? İkinci defa anne olunca ilkinde yaşadığın o evhamlar, endişeler uçup gitti mi? Daha mı rahatsın mesela şimdi?
İkinci çocukta gerçekten kafa rahatlığı oluyormuş. Ama neden biliyor musun? Çocuğu daha az önemsemek gibi bir şey değil tabi de, mesela ne bileyim artık endişelendiğin konuların sonucunun vahim olmadığını ilk çocukta deneyerek görüyorsun. Ya da ilk çocukta iki saat uyumak sana inanılmaz az gelirken ikincide iyi bari iki saat uyuyabildim diyorsun. Çünkü hafızanda iki saat bile uyuyamadığın günler hâlâ duruyor. Kısaca evet. Kesinlikle daha sakinim.

Umut’un abiliği nasıl gidiyor? Kardeşinin ya da evde ikinci bir çocuğun varlığına daha baştan alışmış ve kabullenmiş gibi görünüyor. (Ne güzel!) Neler hissediyorsun onları böyle yan yana görünce? Geleceğin ekürisi mi sence bu ikili?
Normal kardeşler işte diyebilirim. Muhtemelen kavga dövüş olacak. Muhtemelen bazen de birbirlerini koruyup kollayacaklar. Şimdilik çok bebek Güneş. Biraz daha ortaya çıktığında daha eğlenceli olmaya başlayacak dinamikler.

Sence anneler bu kitabı okumalı çünkü…
Ben bunalmışlıklarına iyi geleceğini düşünüyorum. Başkasının aynı şeyleri yaşadığını bilmek de zaten her zaman ferahlatır insanı.

Kızım doğduktan sonra çocukluğumu daha çok düşünürken buldum kendimi. Hiç aklıma gelmeyen sahneler aklıma geldi, ailemi, annemi babamı ve beni yetiştirme hallerini daha çok sorguladım. Sen de anne olunca aynı şeyleri yaşadın mı?
Kesinlikle yaşadım. Hatta bazen çocuklarımı “kuzum benim” diye severken de “terliklerini giy” diye uyarırken de kendi sesimde cümlelerimde annemi duyuyor gibi oluyorum. Hoşuma da gidiyor. Çocukken annemi kandırabildiğimi sandığım anları da hatırlatıyor büyük oğlum bana. Uyuma numarası yaparsan acayip belli oluyormuş mesela. (Gülüyor.)

Kendi çizgilerini tanımlamanı istesem… Ve resmin içine nasıl daldığını?
Ben çocukluğumdan beri resim çizen biriydim. Zaten üniversitede de Mimarlık Fakültesi’nde Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde okuduğum için bol bol çizim ve tasarım yaptım. Tabii kentsel ölçekte. Mezun olduktan sonra Banka Müfettişliği gibi apayrı bir mesleğe yönelsem de resim yapmaya hep devam ettim. Ya evimizin duvarına asmak için tablo yaptım ya annemlere hediye ettim. Ama çizdiklerimle para kazanmak, bunu meslek olarak icra etmek aklımın ucundan geçmezdi. Şu anda büyük keyif aldığım bir hobimi mesleğe dönüştürdüğüm için çok mutluyum.

Başta da bahsettiğim gibi senin yazdığın ve yine resimlediğin çocuk kitapları var. Bu, müthiş bir özgürlük alanı sunuyor olmalı… Hem yazıp hem çizmek… Hayal gücünü besleyen şeyler neler?
Tamamen günlük hayatım, gözlemlerim, çocukluk anılarım diyebilirim.

Bir yandan atölye çalışmaları da yapıyordun. Onlara şimdi ara vermiş olmalısın. Öyle mi oldu? Neler yapıyorsunuz o atölyelerde?
Evet yazma kulübüm ve çizim atölyelerim var. Şimdi ara verdim, tabii bebeğim çok küçük. Bol bol yazıp çiziyoruz atölyelerimde. Meslek olarak nasıl icra edilir, nereden başlanır, yayınevlerine nasıl başvurulur; hepsini konuşuyoruz. Atölyelerime katılıp kitap çıkaran çok arkadaşım oldu. Kitaplığımızın bir kısmı atölye sonrası kitabını gönderenlerin kitapları ile dolu. Baktıkça çok mutlu oluyorum.

Cümleyi tamamlar mısın? İyi ki çocuklar için yazıyor çiziyorum çünkü…
Çocukçalığı çok seviyorum. Zürafaların saçları uzasa nasıl keserdik diye düşünmeyi çok seviyorum.

Peki ya şu: İyi ki anneler için de yazdım çünkü…
Birlikte anne olduğum herkesle sarılmak ve halledicez demek gibi hissetirdi.

Anne olmadan önceki Cansu’yu hatırlıyor musun? O nasıl bir kafaydı?
Çok tatlı kızdı dermişim. Vallahi nasıldı gerçekten? Saatlerce makyaj falan yapardı.

Özlediğin oluyordur Cansu’yu? En çok neyi?
Anne olmak gerçekten insanı geri dönülmez bir şekilde değiştiriyor. Dönüştüğüm kişiden inanılmaz memnunum. Ama şüphesiz ki anne olmadığım günlerdeki serbestliğimi özlüyorum. Bir güncük çocuksuz tatilime gidip dönsem çok isterim. Hadi iki olsun. (Gülüyor.)

Seni gerçekten komik bir kadınsın bana göre! Bu zaten tüm paylaşımlarına da yansıyor. Mizah yönünün bu kadar yüksek olması da üretimini bu yönde şekillendiriyor bana kalırsa. Saçlarında makarna bigudiyi unutmuyorum! Peki, annelerin içini rahatlatacak bir cümle var mı sence?
Kitabı okuyanlar en iyi arkadaşımı hatırlar. Beni her zaman çok rahatlatmıştır kendisi: “Neyse ya bi’şey olmaz heralde.”  Seni seviyorum.

Bu arada “Cadılar” filmini izledin mi? Yönetmen Elizabeth Sankey, doğum sonrası ruh sağlığı ile Batı toplumu ve popüler kültüründe cadıların temsili arasındaki bağları keşfettiği bir belgesel film sunuyor. Doğum sonrası psikoz gibi ağır sancılı şeyler de var filmde. Ya da belki izlememelisin, emin olamadım şimdi. Bu kadar ağır olmasa da hiç böyle şeyler yaşadın mı?
Hayır izlemedim ama merak ediyorum. Annelikle, lohusalıkla ilgili rahat rahat konuşabilmek sanırım yakın zamanda mümkün oldu. “Konuşan kadınlar” sayesinde. İyi ki konuştular, yazdılar, çizdiler. Kendi deneyimimde ben psikoz gibi bir durum yaşamadım. Ama yorgunluk, uykusuzluk ve sorumluluk beni şoke etti ve çok zorladı.

Türkiye gibi bir ülkede bu tür şeyler kolay konuşulmuyor, sen ne dersin? Annelik tüm dünyada genel olarak fazla kutsallaştırılan bir “kurum”. Senin düşünceni merak ediyorum.
Dediğim gibi kutsal olmaması ile ilgili artık daha çok ses çıkıyor. Kendi anneliğimden önce ses çıkaranlara müteşekkirim. Ben de onlardan biri olmaya çalışıyorum.

Ajandakolik’te konuğum olduğun ve seninle tanıştığım için sevindim. Resimlerinle bizleri büyütmeye ve büyülemeye devam et, lütfen…
Ben de sohbetinden büyük keyif aldım Nilüfer! Çok teşekkür ediyorum, selamlar.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media