BUĞRA GÜLSOY’UN DİSTOPİK ROMANI “LUNA”
Çok ses getiren “Kıyamet” serisinin yazarı B. Buğra Gülsoy’dan sarsıcı bir roman, “Luna”. Yarattığı distopik evrende teknolojik ilerlemenin kötücül duygularla birleştiğinde varabileceği noktanın çarpıcı bir tasvirini yapan roman, B. Buğra Gülsoy’un kaleminden okurlarıyla buluşuyor.
Oyunculuktaki başarısına akıcı diliyle kaleme aldığı kitaplarla yazarlığı da ekleyen Buğra Gülsoy, yeni kitabı “Luna”da insanlığı bekleyen karanlık günlerle ilgili distopik bir anlatıma yer veriyor. Akılla yapılan medeniyet tasarımına yönelik sorgulamaların da yapıldığı kitapta, Buğra Gülsoy, polisiye ile fantastik edebiyatın unsurlarını ustaca harmanlıyor.
Soluk soluğa hikâyesiyle okurlarına distopik bir evrenin kapılarını açan “Luna”, polis memuru Âdem’in yaşadıkları üzerinden ilerliyor. Buğra Gülsoy, doğru ve gerçek kabul edilenleri sorgulayıp, okuru da yarattığı soru işaretleriyle sarmalarken eleştirel bir bakış kazandırmayı amaçlıyor.
Heyecan ve macera dolu kurgusuna özenli kelime seçimlerini de ekleyen Buğra Gülsoy’ın yeni romanı İnkılâp Kitabevi etiketiyle raflardaki yerini aldı. “Luna” bittiğinde ise ardında şu soruyu bırakıyor: “İnsanlık olarak nasıl bir lanetin pençesine düşmüştük, nasıl bir kefaretin bedelini ödüyorduk ki çırpınması asla bitmeyecek sonsuz bir eziyete dönüşmüştü hayatlarımız?”
LUNA HAKKINDA
Bildiğin her şeyi unut. Çünkü bildiklerin “her şeyi” unutturmak içindi. Aslolanı hatırlama diyeydi. Çünkü bildiğini sandıkların koca bir yanılsamadan ibaret. Sadece “bunu” bilmeni istedikleri için yaratıldılar. Bilmeni istemedikleri “gerçek” içinse gözlerine koca bir perde örtüldü. Karanlık bir maskeyle sarmalandın. Sana öğretilenler mutlak doğrular olmadı hiçbir zaman. Doğduğunda hayatı bundan ibaret sandın, senden öncekiler de öyle sandı, ondan öncekiler de. Gördüğün, gördüğümüz normlar bunlardı çünkü. Sen bunu gerçek diye algıladın, çünkü hepsi “olması gereken bu” diye dayatıldı. Aklına sürgün edildin, akıllarımıza hapsedildik. Üstelik şimdiye ait değil bu tutsaklık, binlerce yıldır süregelen bir kanıksanış. Koca bir aldanış. Alışkanlıklarımıza alıştırıldık, onlardan asla kopartılmamak üzere. Korkularımızın, kaygılarımızın kontrol ettiği strese dayalı yapay nefesler yarattılar bizlere. Çıkar yol bulamayan, debelendikçe batan, çırpındıkça yalnızlaşan çaresiz birer varlığa dönüştürüldük. Her şey, özünün derinliklerinde, bilincine açılan o nehirde. Çünkü aslolan gerçek, bildiklerinde değil, bilmediklerinde saklı…