
BİR PEYK SÖYLEŞİSİ: HAMİYET MÜZİKALİ, İŞÇİ SINIFI, CAN ATALAY VE DİĞER ŞEYLER ÜZERİNE…
Birçoğumuz onları yıllardır tanıyor, dinliyoruz. “Denizdeyim”, “Don Kafa”, “Yol” , “Halim Yok” ve daha nice şarkılarıyla her daim çıtayı yükseğe taşıyan ve kalitesinden ödün vermeyen yılların grubu Peyk, bu defa bir albümle değil de bir müzikal ile karşımızda… Gerçek bir hikayeden yola çıkan ve Hamiyet isimli işçi sınıfından bir kadını anlatan “Hamiyet Bir Peyk Müzikali”ni grup üyeleriyle konuştuk.
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
“Benim mi bu yaşadığım ev / Bu sonun başladığı yer / Kimdi fail bilmiyorum / Belki de kader”
Müzik ve şarkı sözleri Peyk, yazan Deniz Madanoğlu, yönetmen Işıl Kasapoğlu, Hamiyet Aslı İnandık ve yanlarında koca bir ekip! Alkışlarla işte karşınızda Hamiyet Bir Peyk Müzikali. Türkiye’de indie müziğin en önemli temsilcilerinden Peyk’in vokali İrfan Alış’ın hayalinin gerçeğe dönüştüğü bir müzikal bu… Çocukluğunun Hamiyet’i şimdi sahnede yeniden vücut buluyor. Grup üyeleri İrfan Alış, Barış Tokgöz, Serdal Ersoy ile müzikalden yola çıktık ama elbette ki Peyk’i konuştuk.
Kim bu Hamiyet?
İrfan Alış: Hamiyet, çocukluğumda bize gelen bir kadındı, akli dengesi yerinde olmayan bir kadın. Çocuk olduğum için ondan korkuyordum. Daha sonra onun bizim eve gelmesinin sebebinin çocuklarını görmek için olduğunu öğrendim. Bunu anladığımda artık büyümüştüm. Toplumda yaşanan sıradan bir üçüncü sayfa haberi Hamiyet.
Barış Tokgöz: İrfan’ın çocukluğunda tanıdığı ve çocuk aklıyla anlamlandıramadığı, korktuğu bir şahsiyet olarak tanıdık Hamiyet’i. Fakat o anlattıkça hepimiz için aslında görüp de farkında olmadığımız kadınlardan biri olduğunu anladık. Hamiyet’in tıpkı İrfan’ın ona hissettiği mahcubiyeti ve ona borçlu olduğu hikayesini anlatma olgusuyla biz de sahiplendik.
Hem müziklerinizle hem Hamiyet’in hayali arkadaşları olarak sahnedesiniz. “Sen ne dersen o Hamiyet” diyen Peyk! Bu ilk müzikal deneyimini biraz anlatır mısınız? Kafanızda kurduğunuz o hikayenin sahnede müziklerinizle ete kemiğe bürünmüş olması size neler hissettiriyor?
İrfan Alış: Bir şey isteyip başarmak, bu ülkede sanatsal olarak bir faaliyeti bitirebilmek bizim açımızdan gurur verici. Hamiyet, çok güzel bir iş, çok fazla insanın emeği ve katkısıyla oluşmuş bir hayal. Bu hayali gerçekleştirmek mutlu ediyor bizi.
80 darbesiyle birlikte daha da yoksullaştırılan ve dayanışma hakkı elinden alınan fabrika işçilerinin dünyasına kırılgan ama güçlü bir bakış bu müzikal… Türkiye’de bugüne kadar yapılan müzikallerin pek çoğunun aksine toplumsal duyarlılığı bir hayli yüksek ve oldukça dramatik bir hikayeye sahip. Siz nasıl tanımlıyorsunuz?
İrfan: 80 darbesi işçi sınıfına yapıldı, bu çok net artık. Şu anda işçi sınıfı derken emeklileri de diğer insanları da yani küçük ücretlerle yaşamaya çalışan insanlara yapıldı. Ve bu hâlâ devam ediyor. Bu darbe süreci bitmedi. Bunun ekmeğini yiyen insanlar var. Aslına bakarsanız bu toplumdaki bütün dram bu insanların gelir dağılımındaki adaletsizliğe dayanıyor. Ve bu adaletsizliğin temelinde 80’li yıllarda taşeron sistemine geçilmesi ve sendikaların kapatılması yatıyor. Toplumun kendini koruma mekanizmaları yok edildi. Artık biz cemaatlere, başkanlara, şeflere, tarikat liderlerine ya da mafya liderlerine biat eden eden bir topluma dönüştük. Bilim insanları, yazarlar falan filan bunlar defolup gitmesi gereken insanlar olarak görülüyor. Hamiyet aslında bu politik meselelere çok girmiyor. Zaten bunlar bilinen gerçekler. Hikayenin kendisi öyle zaten. 80’li yıllar deyince toplumun fakirleştiği bir dönem orası.
Barış: Türkiye’de ve dünyada kadın olmak hep zordu. İşçi olsun olmasın. Hamiyet ve onun gibi hazin sonla biten ve tarihte kaybolup giden hikayeleri olan kadınları bir müzikal ile gün yüzüne çıkarmak ve Peyk’in müziğiyle bunu yapmaya çalışmak, elimizden gelenin en iyisi. Ve herkesin politik bir duruş sergileyip haksızlığın her türlüsüne karşı çıkması gerektiğini düşünüyorum.
Hamiyet’i oynayan Aslı İnandık ile daha önce tanışıyor muydunuz? Kafanızdaki Hamiyet karakteri ve ruhu için Aslı’yı siz mi seçtiniz?
İrfan: Hamiyet için biz bu yola çıktığımızda çok insanla konuşuldu. Ama Hamiyet zaten Aslı’ydı. Ben öyle bakıyorum, kader diyorum. Biraz kaderciyim herhalde, bu konuda özellikle. Aslı’ya çok yakıştı Hamiyet karakteri. Rol diyemeyiz artık, bayağı Hamiyet o! Ve müzikal olarak da oyunculuk olarak da mükemmele yakın! Mükemmel diyemem, ben tiyatrocu değilim, tiyatroyu çok da değerlendiremem ama müzikal açıdan mükemmele yakın oldu diyebilirim.
Müzik grupları genellikle dağılmaya mahkumdur gibi bir algı var. Ama siz 1995’ten beri (2006’da Barış Tokgöz’ün de katılmasıyla) yola birlikte devam ediyorsunuz. Neredeyse 30 yıl olacak, dile kolay! Bu dağılmaz birliktelik nereden geliyor? Çok iyi de arkadaş olmalısınız!
Barış: Grup birlikteliği, az beklenti çok empati gerektiren bir şey. Bütün birlikteliklerde olması gerekenler tabii ki bunlar. Beş ayrı hayatın çakışmasında da zorluklar oluyor. Birbirimize girdiğimiz, kızdığımız, kırdığımız anlar da çok olmuştur. Kolay değil yani aslında. Ama ben yine de işin özünü sevgiye, üretme aşkına ve egolarımızı bir kenara bırakabilme becerimize bağlıyorum bunu. Genellikle grupların dağılma sebepleri de bunların eksikliğine bağlı oluyor.
İrfan: Biz sıradan bir müzik grubu değiliz. Müzik grubu olduğumuz da tartışılabilir. Yani devamlı birlikte zaman geçiren, sürekli stüdyolarda gezen insanlar değiliz. Belli bir dönemde oluşup müzikler yapan, sonra işlerine güçlerine bakan, başka başka işleri olan bireyleriz. Dostluğumuz da paraya ve beklentiye dayanmadığı için hakikaten bir sorun olmuyor. Birbirimizle anlaşıyoruz.
Peyk grubunun şarkılarına baktığımızda yıllardır tanıdığımız bildiğimizin grubun aslında çok da fazla şarkısı olmadığını görüyoruz. 4 albüm, 46 şarkı! Bunun en büyük nedeni nedir?
Barış: Peyk’in popülist olma hayali ve çabası olmadığından. Ve sizi bizi bir sinek sürüsü gibi gören ve yağınızı bile çıkarmaya çalışan müzik endüstrisi ve yapımcıların tiksindiren zihniyetinden uzak durma isteğimizden. Bu arada Peyk’in ilk isminin Pazar Yeri Sinekleri olması da ironik.
İrfan: Peyk grubunun fazla şarkısının olmaması tamamen zaman ve para probleminden oluştu. Yoksa çok daha fazla şarkı üretirdik. Hatta hali hazırda dört beş tane şarkımız var. Hamiyet için yazdığımız şarkılar… Gerçi henüz kaydedemedik ama… Neden çünkü paramız yok. Türkiye’de bizim gibi gruplara ya da müzik yapan insanlara en son veriliyor para. Yani 100 lira kazanılıyorsa, müzisyenler bunun 8’ini bile alamıyor. Böyle düşünün. Biz de bu sistemin kurbanıyız.
Toplumsal meselelere odaklı şarkılara sahip bir grup olmanın sizde yarattığı ayrı bir sorumluluk ve baskı var mı? Avantajları ve dezavantajları neler?
Barış: Ben şahsen toplumsal meselelere yani toplumun herhangi bir bireyi kadar dahilim diyebilirim. Sözler ve notalarla işaret ediyoruz sadece olan bitene. Yoksa hiçbirimiz bir mesih ya da özel yükümlülüğü olan insanlar değiliz. Sıradanız yani. Fakat düşüncelerimizi paylaştıkça bunun insanlarca sahiplenilmesi, doğru bir yere gittiğine işaret.
Serdal Ersoy: O sorumluluk duygusundan zaten şarkıların konuları toplumsal meseleleri ki biz de bir parçayız sonuçta. Birebir yaşıyoruz ve de şahit oluyoruz. Dolayısıyla olması gereken budur bence. Baskı hissetmiyoruz en azından toplum tarafından; tabii bazen “şöyle dediniz ama böyle yaptınız” gibi eleştiriler de oluyor ki normal. O sözlerden etkilenenler var, hayatını belki de bu doğrultuda yön verenler var. Kendince çelişki bulup eleştiriyor. Ama ben zaten üst seviyede hassasiyet gösterdiğimizi düşünüyorum kendi yapımız ve siyasi bakış açımızdan ve etik anlayışımızdan dolayı, o yüzden zaten baskı olacak bir durum yok. Aynı hassasiyetilere sahibiz biz de sonuçta, neden baskı olsun. Karşı mahalleden de bir baskı görmüyoruz, ya da bize ulaşmıyor. Ama işte ulaşma yollarının kapatıldığı da aşikar; 30 yıllık bir grubun üniversite şenliklende bir kere bile çalmaması normal değil. Davet aldıklarımız da iptal edildi…
Avantaj-dezavantaj konusunda ise, açıkçası ben fark etmiyorum, varsa da.
Peyk bu ara kimleri dinliyor, kimlerin müziğini keşfedip hangi kitapları okuyor?
Serdal: Eskileri dinliyorum, yenilerden hiç denecek kadar yok hatta. Birkaç yıldır sadece Klasik müzik, arada jaz ve mutlaka Pink Floyd. Kitap olarak son dönem ekonomi ve sosyoloji üzerine okuyorum, ve arada sanat. Fakat yaştan mıdır bilmem, okuduğumu zor anlıyorum artık… bu durum hem can sıkıcı hem de okuma sıklığını azaltıyor. Eskisi gibi okuyamıyorum maalesef ve gerçekten canım sıkılıyor bu duruma.
İrfan: Dinlediğimiz müzikler çok değişik. Herkes çok farklı şeyler dinliyor. Pink Floyd’dan tutun da Kuzey Afrika yerlilerinin müziğine kadar. Peyk’te en çok okuyan insan Serdal ve Özgür’dür. Ben kitap okumuyorum artık. Makaleler, internetten bulduğum şeyleri okuyorum, dış basını takip ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliğinin Türkiye Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yapılan oylamada düşürülmesi konusunda neler söyleyeceksiniz?
Barış: Can Atalay’a yapılan, ülkemizdeki insanlara yapılan haksızlıkların en somut örneklerinden. Anayasamıza aykırı bir kere. Madem düşürülecek olan bir milletvekilliğine sahipti, bu kabul ediliyordu, aylardır bir milletvekilini hapsetmek suç değil midir?
İrfan: Can Atalay mahkeme tarafınfan içeride tutulmuyor, o başkan tarafından içeri alındı. Çıkmasını istediği zaman da çıkacak. Çünkü toplumda hukuk, adalet bir kişinin ağzına bakıyor. O da bu kararı aldı, yargı da ona uymak zorunda. Yoksa o insanları da içeri atar. Korku toplumu olduğumuz için ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de hiçbir anlamı olmayan bir meclis. 600’ünün de bir işe yaradığını düşünmüyorum. Varlar ama niye varlar?! Bana göre orada aklı başındaki meclis üyelerinin biz artık burada sisteme inanmıyoruz deyip çekilip istifa etmeleri gerekiyor. Sine i millet denilen şeye dönmeleri daha mantıklı olur. İnsanları sokaklardan uzak tutmak istediler ve işte bugünlere geldik. Daha da kötüsü olacak!
Serdal: Can Atalay için bir şey yapamıyor olmak gerçekten ağır bir yük. O hala bizim vekilimiz ve hatta hep öyle kalacak. Hamiyet’te bir gönderme de var Can Atalay ve diğer tutsaklar için; anlaşılıyordur umuyorum…Şarkılarda da bahsediyoruz ama işte o kadar.
Bugün işçi sınıfının mücadelesini nasıl ve nerede görüyorsunuz?
Serdal: İşçi sınıfı kendi sınıfının farkında değil ki. Şu an din soslu muhafazakar, milliyetçi bir postmodernizm içinde, taleplerini beklentilerini birine veya Allah’a tahvil etmiş durumda. Sınıfsal mücadele diye bir şey kalmadı gibi ama bu global bir sorun tabii ki, sadece bize ait değil. Bakalım ne olacak sonu, ben de merakla bekliyorum…
İrfan: İşçi sınıfı mücadelesi yok gibi bir şey artık. Sendikalar çok az. Yüzde iki sendikalılık oranı olan ve bunların da yüzde 80’i sarı sendika yani devletin sendikası olduğuna göre sendikal bir mücadele sayısal olarak görünüyor olabilir ama bence yok. Ya da etkili değil. Olanlar da çok az ve onlar da sindiriliyor. Toplumun bakışı değişmediği sürece hiçbir şey değişmez. Toplum, derdinin ne olduğunu bilmiyor ki… Zannediyor ki şimdi bana emekli maaşımı 20 verirlerse hayat düzene girecek. Oysa durum böyle değil. Sendikal haklara sahip olmazsan hiçbir zaman rahata eremeyeceksin ve onun için mücadele edemeyeceksin.
Hamiyet Bir Peyk Müzikali’ni izlemek isteyenler ajandasına hangi günleri not etsin?
İrfan: Bağımsız, kendi başına bir iş bu. Arkamızda sponsor desteği yok, devlet zaten yok. Biz delice bir işe kalkıştık. Ekibimiz de kalabalık. Nerede oynayacağız? O yüzden büyük salonlarda oynuyoruz genellikle. Diğeri kurtarmıyor. 25 Şubat’ta MEB Şura Ankara, 1 Mart’ta da Zorlu PSM’de oynayacağız. Ondan sonrasına da bakacağız. Duruma göre… Eğer batmazsak oynayacağız.
Peki ya en yakın Peyk konseri ne zaman?
İrfan: En yakın Peyk konseri 15 Mart’ta İF Beşiktaş’ta olacak. O zamana kadar konser koymadık biz. Vakit yok, Hamiyet için yapmamız gereken şeyler vardı. Ankara’da 20 Mart’ta bir konserimiz var. Yaz için de bazı festivallerle anlaştık. Ama hangileri olduğu sonra açıklanacak.