
UÇAN SÜPÜRGE BAŞKANI HALİME GÜNER’E 2021 İNSAN HAKLARI ÖDÜLÜ VERİLDİ
Uçan Süpürge Vakfı Başkanı Halime Güner’e Kanada Büyükelçiliği tarafından 2021 İnsan Hakları Ödülü verildi. 2 Şubat günü Hilton Otel’de gerçekleştirilen ödül tesliminin ardından, 3 Şubat günü yapılan çevrimiçi ödül töreninde Halime Güner’in yanı sıra Kanada’nın Türkiye Büyükelçisi Jamal Khokhar, Prof. Dr. Fatmagül Berktay ile Ashoka Türkiye Temsilcisi Zeynep Meydanoğlu da konuşmacı olarak yer adı.
İlk sözü alan Kanada’nın Türkiye Büyükelçisi Jamal Khokhar, konuşmasına önceki yıllardaki ödül sahipleri Prof. Feride Acar, Prof. Yakın Ertürk ve Canan Güllü’ye teşekkür ederek başladı. Khokhar, toplumsal cinsiyet eşitliğinin önemine değinerek Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi bir kenara bırakılırsa, Türkiye’de kadın hareketinin oldukça uzun soluklu olduğunu belirtti.
“Bugün, Halime Güner’in fevkalade çabasını onurlandırmak için bir aradayız” diyen Khokhar, şunları ifade etti:
“Kendisinin kadın hakları ve toplumsal cinsiyet temelli mücadelesi 25 yıldan daha eskiye uzanıyor. Halime’nin 1975’te İzmir’de kadın örgütlerine katılmasıyla başlayan mücadelesi, eşit işe eşit ücret, kadın sığınakları projeleri, mecliste yürütülen çalışmalar gibi pek çok alanda devam etmiştir. Halime hem Uçan Süpürge Vakfı’yla hem de önceki yıllarda ödül alanlarla temasımızı sağlamıştır.”
Khokhar konuşmasının devamında Türkiye’de kadın ve kız çocuklarının haklarının güçlendirilmesine yönelik çalışmaların önemine işaret ederek, 25. yaşını kutlayan Uçan Süpürge Vakfı’nı tebrik etti.
“KADINLARIN SESSİZLİĞİ KIRILDI”
Halime Güner, artık kadınların sessizliğinin kırıldığına dikkat çekerek teşekkür konuşmasında şunları söyledi:
“Öncelikle Kanada Büyükelçiliği’ne böyle bir ödülü verdiği için çok teşekkür ederim. Son yıllarda, hepimizin bildiği gibi dünyanın her yerinde kadınlara yönelik devam eden baskıcı uygulamaların, toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı, güçlü muhalefet ile birlikte kesişen krizlerin olduğunu çok yakından biliyoruz, yaşıyoruz. Bu nedenle bu ödülü, “kader değil benim kararım” diyen tüm kadınlarla, son yıllarda yeni buluşmalar yaratan yeni stratejileri birlikte konuştuğumuz Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndaki kadınlarla, alanlarda sesimiz olan kadın meclisindeki kadınlarla, yerel yönetimlerle işbirliği içinde olan Kadın Koalisyonu’ndaki kadınlarla birlikte paylaşıyorum.
Konuşmama dört yıl önce yitirdiğimiz feminist yazar Ursula K. Le Guin’in şiirlerine atıfta bulunarak başlamak istiyorum. Ursula, insanı anlatırken, ağacı, nehri, ovayı da anlatır. “Onlar doğal kaynaklarımız değil, insanın akrabasıdır” der. İnsan bir bütünün parçasıdır ve insan parçası olduğu bütünün bilgisini, karakterini taşır der.
Ursula şiirinde, “Şimdi konuşuyorum kadınların anlaşılmaz diliyle” derken, kadınların, kendi dilini yaratmalarından ve eril dilin bozguna uğratılması gerekliliğinden yola çıkarak tarih boyu erkekler tarafından yaratılmış dilin içinde yaşamak zorunda bırakılmış bizlerin, kendi dilimizi yaratmamız için bir çağrıda bulunur. “Korkma sakın hiçbir şeyden, duy beni” der Ursula.
Bugün kadın örgütlenmesi giderek çoğalıyor, yayılıyorsa ve çeşitleniyorsa, bu birbirimizi duyuyor olmamızdandır. Akıntıların, derelerin, nehirlerin getirdikleri bunlar. Biz önce uzak nehirleri takip etmeye başladık. Sesini duyuyorduk uzaktan. 1870’lerden başlayarak biliyorduk aslında, Osmanlı’dan bu yana Ermeni’si, Rum’u, Türk’ü kadınların küçük küçük derecikler halinde çoktan akmaya başladığını. Bunu söz söyleme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı, oy verme, seçme seçilme hakkı ve aile içinde saygın bir yer edinme hakkı, hatta -tek taraflı bir erkek hakkı olan boşanmanın kısıtlanması- gibi mücadelelerin sesi olarak duyduk. Kâh şair olup isyanlarını mısralara döktüklerini, kâh kent meydanlarındaki kalabalıklara seslendiklerini biliyorduk. Bugün buraya uzun bir tarihsel yoldan geldik.
Bu yolda, eşitsizliğin olduğu yerlere dikkat çekmeye, ortak mücadeleler için örgütlenmeye, yeni dönemi okuyarak yeni stratejiler çıkarmaya çabaladık. Bugün iyice karıştırılan değer yargılarını değil, değerlerin neler olduğunu yaşadığımız ortamda daha iyi anlatabilmek için uzmanlarla, feminist aktivistlerle konuştuk, derinleştik, güçlendik. Bu dönemi adeta bilinç yükseltme toplantılarına dönüşen buluşmalarla çevirdik. Feminist bakış açısının bir kez daha altını çizdik
“feminizim herkes içindir” diyerek. Toplumun yüzde ellisi miyiz bilmiyoruz ama savunduğumuz hakların yüzde yüzünün öznesi olduğumuzu biliyoruz. “Peki eşitliğin yüzdesinin neresindeyiz?” diye sorarsanız bunu anlamak için sadece üç istatistiğe bakmamız yeterli: TBMM’nin %83’ü erkek, yerel yönetimlerin %97’si erkek. Ayrıca, ayak bastığımız toprakların yani arazi sahiplerinin de %65’inin erkekler olduğunu söylersem, bu listenin ne kadar uzun bir liste olduğunu tahmin edersiniz. Buna bir de yaşadığımız iklimi ekleyin. Adaletsizlik ikliminden geçerken son yıllarda buna bir de korku ikliminin eklendiğini biliyoruz. Korku altında doğru bakabilmenin, doğru anlamanın mümkün olamadığını, kendimizi korumak için içimize kapanmamız gerektiğini tahmin edersiniz. Bu erkek egemen iktidarın en çok beklediği şeydir. Oysa güzel bir söz var bilirsiniz: İtaat eken isyan biçer. O nedenle her baskı kendi isyanını yaratır diyoruz. Nitekim, 1980 darbesini yaşadığımız dönem de baskılara boyun eğmeyip bedenimize, kimliğimize, emeğimize sahip olmayı, bugünlerdeki gibi konuştuk ve feminizmle buluştuk. “Özel alan politiktir” dediğimiz ve örgütlenmeleri çoğalttığımız bir dönem olduğunu hatırlatmak isterim.
Eşitlik arayışının sürekliliği ufuk çizgisi gibidir, oraya doğru giderken, sürekli derinleşerek, çeşitlenerek daha eşit ve adil dünya arayışını sürdürmenin, bunun eşitlik, adalet ve özgürlük olmadan gerçekleşemeyeceğini bilmek ama bunu yaparken “ön yargı bilgi değildir” diyerek ayrışarak değil, çoğalarak yapmak gerekir. Ve artık gün birbirimiz ile daha çok dayanışma günü.
Uçan Süpürge olarak biz de dünyadaki tüm kadınlarla birlikte ortak bir mücadele örmeye çalışıyoruz. Bunu kuşaklar arasındaki deneyimini de önemseyerek ve güçlendirerek, yeni neslin gücünü, enerjisini harekete katarak yapıyoruz. Dünya Kadın Yürüyüşü ve onun yeni dönem sekretaryasının Uçan Süpürge Vakfı üzerinden Türkiye’ye geçmesi bunun en güzel göstergelerinden bir tanesi.
Yine bu yıl 25.sini gerçekleştireceğimiz Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, içinde tarih ve anılar barındıran bir hikaye. Festivalin 25 yıldır kesintisiz sürmüş olması, sivil hareketi sanatla buluşturma çabamızın sonucudur. Direniş için bir platform, özgürleşme için bir araç olan feminist sanat ve festival içindeki filmler mücadelemize dair mesajları taşıyan en güçlü anlatım biçimlerimiz oldu.
Bugün geldiğimiz noktada, son zamanlarda kazanılmış hakları tehdit eden her türlü örgütlenmeye engel koyma düşüncesine kadar karşımıza ne çıkarsa çıksın artık örgütlü kadın hareketi var. Artık kadınların sessizliği kırıldı. Kadının insan hakları mücadelesinde yeni bir eşiğe geldik.
İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yaşananlar bütün ülkede farkındalığın artmasına daha çok yol açtı. Yüzlerce sanatçı video göndererek destek oldu. Yürüyüşler, mitingler, alanlarda sessiz destekçiler çoğaldı. “Dilinizi keseriz” tehdidine itirazın sözü bir günde 70 dile çevrildi.
Hatta öyle ki eczanelerin üzerindeki “nöbetçi” yazan ışıklı levhalar “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır”a dönüştü. Bu konuda mücadele eden kadınlara ödüller verildi, verilmeye devam ediyor.
Bizler tüm bu baskı ve yıldırma girişimlerine karşın küresel çapta örgütlenmeye, umutsuzluğu umuda çevirmeye, kadın hareketinin kurumsal tarihine sahip çıkmaya, dijital ortamın getirdikleri ile daha çok çoğalmaya ve kuşaklar arası diyalog kurmaya devam ediyoruz.
Ve şimdi akıntıların, derelerin nehirlerde kavuşma zamanı. Bu gücün önünde kimse engel olamaz, duramaz.”