
TEKNİK AÇIDAN NEREDEYSE KUSURSUZ BİR YENİ FİLM: ALIEN ROMULUS
Bilim kurgu türünün en büyük külliyatlarından olan Alien serisi, son zamanların adını duyurmuş isimlerinden Fede Álvarez’in yönetmenliğinde Alien: Romulus ile yeniden izleyiciyle buluşuyor.
YAZI: AHMET DUVAN
ahmetduvan15@gmail.com
Daha öncesinde “Don’t Breathe” ile daha konsept bir filmle başarılı olan, “Evil Dead” gibi önemli bir eseri daha yeni ve oldukça kanlı bir gösteriyle sunan Álvarez, Alien serisinin 1979 yapımı ilk filminin 20 sene sonrasında geçen bir hikayeyi anlatmayı amaçlıyor. Álvarez’in yönetmenliğine Cailee Spaeny, David Jonsson, Archie Renaux, Isabela Merced gibi, serinin önceki filmlerine nazaran daha genç bir kadro eşlik ediyor.
Jackson’s Star gezegeninde köle gibi çalışan Rain ve sentetik arkadaşı Andy, gezegenden çıkış yolu aramaktadır. Aynı çıkışı arayan bir grup genç tesadüfen karşılaşır. Terk edilmiş bir uzay üssünden uyku kapsüllerini almak istemeleri birçok büyük tehlikeyi ortaya çıkaracaktır.
ÁLVAREZ, ALIEN’E YENİ BİR BÜTÜNLÜK KAZANDIRIYOR
1979 yapımı ilk Alien filmi, Ridley Scott’un yönetmenliğinde daha önce denenmemiş türde bir eserdi. Benzeri olmayan, oturaklı temposuyla çığır açan, günümüzde hala okumaları yapılan bambaşka bir filmdi. Ridley Scott, filmin tasarımını neredeyse çözüm sahnesine kadar karakterlerden tedirgin olmamızı sağlayarak yapmış, bu sayede gerilimini her anında hissettirmişti. Karakterlerin arka planını bilmeden, yalnızca diyaloglar sayesinde onları tanımamızı sağlamaya çalışmış, karakterlerden uzun bir süre emin olmamamızı başarmıştı. Özgünlüğü ve yenilikçiliği sayesinde sinemanın hiç kuşkusuz en önemli yapı taşlarından biri olmuştu. James Cameron’un yönettiği serinin ikinci filmi, 1986 yapımı Aliens ise daha büyük oynamak isteyen; yani aksiyonunu büyütmeye çalışıp, savaşvari bir hava oluşturan, silahların ve çatışmanın bolca sunulduğu başka bir kült film rolündeydi. Fede Álvarez ise bu iki filmin klasmanına yaklaşmadan, ikisinin de iyi kısımlarını alarak benzer olay örgüsüne sahip harika bir yönetmenlikle yeni bir bütünlük yaratıyor.
Alien: Romulus ve Álvarez teknik açıdan neredeyse kusursuz. Yönetmenliğin başarısını ve kameranın harika kullanımını filmin her sahnesinde hissediyoruz. Filmin temposu, finale doğru ilerlerken işleyen olay örgüsü, ışık kullanımı, ses tasarımı hepsi oldukça iyi duruyor. Film sizi oluşturmak istediği atmosferinin en yakınına, hatta içine taşıyor. Uzay gemisi sahneleri, yer çekimi sahneleri, karşılaşma ve kaçma sahneleri, hepsi bir Alien serisi için hatta konusundan bağımsız iyi bir bilim kurgu filmi için harika çekilmiş sahneler. Görüntü yönetmenliği, sanat tasarımı hepsi oldukça iyi. Sesler üzerinden sağlanan gerilim, karakterlerin çoğunlukla zeka olarak gerçekçi tavırlar almaları, tüm kurgu öğelerine rağmen filmin ayağını yere sağlam basmasını sağlıyor.
KARAKTER DERİNLİĞİ
Álvarez, serinin daha önceki filmlerinden başarıyla birleştirdikleri hariç, karakter kurgusu anlamında biraz eksik kalıyor. Andy ve Rain’in dramatik ilişkisi, oldukça klişe bir android karakter ve onu seven sahibi ilişkisine dönüyor. Serinin kült olan ilk iki filminde genellikle derinleşmeyen ve arka planı başta anlatılmayan karakterler, yönetmenin kurgusunda ve Andy ile Rain üzerinde kurulmaya çalışılıyor. Önceki filmlerde olay örgüsünün ışığında oluşan karakter gelişimleri, filmin içerisindeki ufak sahnelerle geçiştiriliyor. Film, derinleşme arzusunu filmin ilk yarısında hızlıca bırakıp daha teknik kısımlara yoğunlaşmaya yöneliyor. Yarım kalan ve gelişmeyen yapı, filmin eksik parçalarından biri oluyor. Andy karakteri özelinde; karakter kendi içerisinde bir gerilime sahip oluyor, fakat bu duruma bir hayli erken sahip olduğu için tahmin edilebilir kalıyor. Film içerisinde Andy karakteri birçok sahnede kılavuz görevi görüyor. Film, Andy’den besleniyor. Fakat karakterin yaşadığı değişimler, android bir karakterin kötü ve iyi çıkmazı klişesi bir noktadan sonra tekrara dönüşüyor. Alvarez, teknik kısımlar haricinde, daha önceki filmlerin replikleri, aynı kullanılan eşyaları vb. ile uğraşmayı, karakterlere derinlik katmaktan daha önde tutuyor. Bu konuda istediği atmosferi yaratmak açısından fazlaya kaçtığı birkaç sahne dışında başarılı oluyor.
ÖNCEKİ FİLMLERİN IŞIĞINDA
Film, sağladığı gerilimini ve vahşetini son kısmına kadar yüksekten sağlamaya çalışıyor. Bunu tempo ve teknik açıdan başarıyla sağlıyor. Bu noktada, çözüme kavuştuğunu sandığımız finalini bitirmeyerek bir Alien klasiği olarak yeniden başka bir çözüme daha uğruyor. Bunu yaparken kendine ait bir imza atmak istiyor ve bunu yapmak için ana hikayesine bir yan hikaye ekliyor. Hamile olan Kay karakteri, Xenomorph’lar tarafından yakalandıktan sonra Andy’in ona verdiği bir deneyi kendine enjekte ediyor. Bu deneyin sonucunda Kay, hem Xenomorph hem de Prometheus’ta gördüğümüz “Ossians” fenotipine benzeyen melez bir yaratık doğurmuş oluyor. Karakterin doğuş aşaması ve çözüme ulaşan hikayenin aslında bitmediğinin yarattığı gerilim başarıyla aktarılıyor. Fakat Álvarez, rahatça filmin bütününde gösterdiği yönetmenlik hünerlerine uygun güzel bir son yaratabilecekken, serinin önceki filmlerinin ışığında bir sunum yapmaya karar veriyor. Böylece filmin sonuna ortalama bir çıta belirlemiş oluyor. Bu son kısımdan hemen öncesinde hem teknik hem de yaratıcılık açısından birçok iyi aksiyon sahnesi izlemişken filmin sonunda filmin bütününe nazaran altında kalan bir son izliyoruz.
Fede Álvarez, hikaye ve karakter bazında birkaç potansiyeline ulaşmamış eksikliği dışında, teknik açıdan harika bir iş çıkarıyor. Çekilen birkaç sahne, yaratıcılık ve etki açısından yıllar sonra bile izlenecek klasmanda. Alien: Romulus, serinin takipçilerini her zaman mutlu edecek bir bütünlükle izleyiciye ulaşıyor.