Advertisement Advertisement

Ayşegül Cengiz Akman: “Karşınızda çene ishaline tutulmuş, kontrolsüz şekilde konuşan bir kadın var”


Ajandanıza not edin. 24 Ocak 2020 tarihinde Apartman Sahne’de “Tekinsiz” isminde, hiç de tekin olmayan bir kadının oyunu var! Aman dikkat, akıl hastanesinden kaçmış diyorlar. Üstelik bir de tiyatro sahnesine çıkmış, oyun oynuyor. Ayşegül Cengiz Akman, adeta bir kadın Şarlo olarak karşımızda. Hem yazıp hem yönettiği ve tek başına sahnede oyunculuk şovu yaptığı “Tekinsiz” oyunuyla kalbinizi çalacak!

Söyleşi: Nilüfer TÜRKOĞLU

Hayran kaldım! Uzun zamandır sahnede bu kadar kıvrak bir oyunculuk izlemedim. Üstelik sadece oynamakla da kalmıyor. Oyunun yazarı ve yönetmeni kendisi… Mevzu bahis başarılı bir kadın olunca, onu sabaha kadar överim sanırım. Ayşegül Cengiz Akman, “Tekinsiz” oyunuyla akıl hastanesinden kaçan bir kadının kendini  tiyatro sahnesinde bulmasını anlattığı oyunuyla biraz yüreğinizi burkuyor ama üzmüyor. Aksine oyundan mutlu ayrılıyorsunuz. 2020’de Ajandakolik’te ilk konuğum oyuncu, yönetmen, yazar veeee aile hekimi uzmanı Ayşegül Cengiz Akman oldu.

 

Tıp Fakültesi mezunuymuşsunuz meğer ve sonrasında da  aile hekimi uzmanı olmuşsunuz. Mesleğinizi sürdürüyor musunuz yoksa artık sadece tiyatro mu var?

Hekimlik yapmaya devam ediyorum. Özel bir hastanede Aile Hekimi Uzmanı olarak çalışıyorum. Nöbet usulü çalıştığım için tiyatro ve oyunculuk için ayrı ve serbest bir zaman yaratma şansım oluyor.


“ŞAHİKA TEKAND MÜTHİŞ BİR HOCA VE YÖNETMEN”

Tıp alanından sahneye nasıl geçtiniz?

Tiyatro yapmaya İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğrenciyken başladım. Bizim fakültede her yıl oyun çıkaran ve yönetmensiz çalışan bir tiyatro topluluğu vardı. (İstanbul Tıp Fakültesi Tiyatro Topluluğu/İTFTT) Güçlü bir geleneği olduğundan halen aktif çalışan bir üniversite tiyatrosu. Yıllar önce mezun olmuş olmama rağmen bağımız hiç kopmadı. Her sene topluluğun genç ve yeni üyeleriyle tanışma şansım oluyor ki bu harika bir his; onların çalışmalarını izlemek bana gurur veriyor. Tiyatroya bu toplulukta başladım ve öğrenciliğim boyunca hem tıp okudum hem tiyatro yaptım diyebilirim. Mezun olduktan sonra ise oyunculuk ve tiyatro yapmaya kesinlikle devam etmek istediğimi fark ettim. Hekimlik mesleğimi yaparken bir yandan profesyonel eğitim alabileceğim bir sanat okulu arayışına girince de yollarımız Şahika Tekand ile kesişmiş oldu. Şahika Tekand’ın okulunda sanat ve oyunculuk eğitimi aldım. Sonra da kendisiyle Studio Oyuncuları’nda pek çok oyunda çalışma fırsatım oldu.

Şahika Tekand’la çalışmak nasıldı? Üzerinizde emeği büyük olmalı!

Kendisi müthiş bir hoca ve yönetmen. Oyuncu olarak sahnede bir zorluk yaşıyorsanız mesela, mucizevi dokunuşlarla o zorluğu bir anda aşmanızı sağlayıveriyor. Onun oyuncu yönetimini hem izlemek hem de tecrübe etmek çok özel bir deneyim. Oyunlarını anlatmama gerek yok elbette. Kendi geliştirdiği performatif sahneleme ve oyunculuk yöntemiyle oyunlarında yarattığı dünya özgün diliyle seyircisine farklı bir tiyatro deneyimi yaşatıyor. Her seferinde farklı bir dil kurmayı başarıyor. Birlikte çalışmak büyük şans ve çok öğretici bizler için.

Şahika Tekand’ın hem tiyatroya bakışımı şekillendirmesi anlamında hem oyuncu olarak üzerimde emeği çok büyük ve değerlidir.

Serde yazarlık da var. Bir yandan yazıp bir yandan yönetip bir yandan oynadığınız ‘Tekinsiz’ çok iyi bir oyun. Geçen yıldan bu yana oynuyorsunuz. Ne zaman yazdınız oyunu, fikir nasıl ortaya çıktı?

2016 yılıydı galiba aklıma oyuna dair ilk fikir geldiği zaman. Ama bu fikir, nasıl şekillendireceğimden emin olamadığım primitif bir durumda bekledi bir süre. Temel düşünce şuydu aslında; akıl hastanesinden kaçan bir kadın kendine saklanacak bir yer ararken bir tiyatro sahnesinin ortasına düşse acaba buna nasıl bir tepki verir? Bu durumu nasıl karşılar? Bu durumun içinde nasıl hareket eder? Bu bana sonsuz imkan veren bir başlangıç noktasıymış gibi geldi. Çünkü bu fikirle birlikte hayalimde, sahnede hiçbir şekilde rasyonel hareket etmeyecek bir kadın belirdi ve bu irrasyonellik sahnelemeyi daha yaşar hale getirmek için çok uygun bir zemin hazırlayacak diye düşündüm. Bu ihtimali ve varsayımı çok sevdim ve ona tutundum. Bunun üzerine bir şeyler karalamaya başlayınca oyunun clownesk (hem absürd hem trajikomik) bir yapıya oturtulabileceğini hissettim ve bu beni daha da fazla heyecanlandırdı sanırım. Çünkü palyaçonun ayrıksı özellikleriyle bu kadının delilik hali, birbiriyle örtüşür nitelikte göründü gözüme. Böyle olunca ben de değerli dostum usta oyuncu, yönetmen ve palyaço Amédée Bricolo’dan yardım istedim.

“AYNI FİKİRDEN YOLA ÇIKAN İKİ KARDEŞ OYUNUMUZ OLDU”

Tam da onu soracaktım.  Nasıl bir çalışma yürüttünüz birlikte?

Amédée’yle palyaçoyu, hayal ettiğim kadın karakterin hizmetine nasıl verebiliriz bunun üzerine konuştuk ve doğaçlama çalışmaları yaptık. Naivite (Saflık), bilgelik, normal hayata karşı uyumsuzluk ve sırf bu nedenle hayata çeşitli açılardan bakabilme yetisi gibi pek çok arayüzde bu iki yapıyı kaynaştırmak mümkündü ve elbette bunların potansiyel olarak ortaya çıkaracağı komedi öğesini kullanmak da. Amédée, karakteri oluştururken palyaçonun temel niteliklerini nasıl kullanabileceğim konusunda bana kılavuzluk etti. Sanırım onunla İstanbul’da üç kez buluştuk. Üç dört gün süren kısa ama yoğun oyunculuk ve doğaçlama çalışmaları yaptık. Bunlar oyunun yazımında ve kadın karakterin inşasında çok kritik ve belirleyici çalışmalar oldu. Bu çalışmalar ışığında oyunu yazıp prova ettiğim bir yıllık bir dönem var. Yani yazma süreci ile prova süreci hep bir arada gitti. Bu dönemde Şahika Tekand’ın ve Studio Oyuncuları’nın oyunun sahnelenmesine büyük katkısı ve desteği oldu. Zaten ilk gösterimleri Studio Oyuncuları’nda yaptık ve sonra bağımsız bir şekilde hem İstanbul içinde hem şehirdışı ve yurtdışında gösterimlerimiz oldu.

Bu arada bir önceki yıl oyunun provaları sırasında beni çok heyecanlandıran bir süpriz gelişme yaşandı. Oyunun temel fikrini Amédée çok sevdi ve Fransa’da yapmayı planladığı tek kişilik oyunda kullanmak istediğini söyledi bana. Bu isteği karşısında çok heyecanlandım ve onur duydum. Ben Türkiye’de kendi provalarımı yaparken o da aynı fikirden yola çıkarak yazdığı oyunu Fransa’da prova etmeye başladı ve benzer tarihlerde prömiyer yapmış olduk. Böylece aynı fikirden yola çıkan iki kardeş oyunumuz oldu; Fransa’da ‘’Dingo Bricolo’’ (Çılgın Bricolo) ve Türkiye’de ‘’Tekinsiz.’’

Akıl hastanesinden kaçan ve kendini tiyatro sahnesinde bulan bir kadını canlandırıyorsunuz. Sesler duyuyor, korkuları var, bir yandan çokda akıllı bir kadın. Bu rol için özel bir hazırlık yaptınız mı?

Tabii ki palyaçoyu araç olarak kullanınca, oyuncu olarak ses ve beden kullanımı, ritm, denge, dans ve bunun gibi birçok beceri alanında çok çalışmam gerekti. Ayrıca sahneleme ve doğaçlama çalışmaları sırasında  komedi unsurunu ortaya çıkarabilmek için kendi oyunculuk malzememle de çok uğraştım. Benim için çok özel ve oyunculuğumu geliştiren bir dönem oldu. Bahsettiğiniz korku ve sanrı atmosferi ile bunların tam kontrastı olan komedi atmosferinin yaratılması için sahnede aksiyonu en uç noktalara taşımaya ihtiyaç vardı. Yani hem deliliği ifade eden bir aşırılık hem de şaşırtıcı değişimlerle dengesiz ve tekinsiz bir atmosfer yaratmak hedefimizdi. Bunu yapabilmek için de oyunculuk becerilerimi bu yönde forme etmek ve çok çalışmak ihtiyacı kendiliğinden doğdu. Elimden geldiğince bunu yapmaya çalıştım.

Bu arada Fransızca biliyor musunuz gerçekten? O nasıl bir Simone de Beauvoir demek… Üstelik defalarca, farklı nüanslarla… O sahnede seyirciyi gülmekten mest oldu adeta!

Fransızca hiç bilmiyorum. Sadece duyduğum kadarıyla var olan bir müzik ya da ses kadar benim için, bu dil. Hiç bilmediğim bir dili kullanarak sahnede bir duygu yaratmam mümkün mü? Bunu denemeye çalıştım. Bahsettiğiniz sahne oyuncu olarak en keyif aldığım ve seyirciden de en çok reaksiyon alan sahnelerden birisi aslında. Hiç bilmediğiniz bir dilin temel özellikleri ve müziğinden faydalanarak bunu seyircinin anlayabileceği (çünkü seyirci de Fransızcayı bilmiyor olabilir elbette), keyif alabileceği ve sahnede olan biten konusunda en azından kavramsal olarak ortaklaşabileceği farklı bir gerçeklik yaratmak mümkün mü? Bunu denedim; sadece müzik ve sesle bunu yapmaya çalıştım elimden geldiğince. Hiç bilmediğiniz bir dilin içinde çok iyi biliyormuşçasına gezinmek ve bir şeyler ifade etmeye çalışmak müthiş bir his. Seyircinin de eğleniyor olması benim için ayrıca mutluluk verici.

“SEYİRCİ BELKİ DE EN ÇOK KADININ HAYATTA KALMA ÇABASIYLA EMPATİ KURUYOR”

Oyun komik olduğu kadar trajik de. Ve siz bir yandan insanın içini acıtıp bir yandan gülümsetiyorsunuz. ‘Tekinsiz’ için bir varoluş çabası diyebilir miyiz?

‘’Tekinsiz’’ ile hayattaki varoluş çabalarına temas etmeye çalıştık, evet. Bunu hissetirebiliyorsak ne mutlu. Aslında oyunumuzun çıkış noktası gereği bu, provalar sırasında kendiliğinden bir alt ses olarak hep kendisini dayattı. Kadının kendi öznel durumunun -yani delilik halinin- sahne üzerindeki varlığıyla yarattığı çelişki, bu varoluşsal çabayı ifade edecek durumlar yaratmada çok elverişli bir zemin hazırladı. Seyirci belki de en çok kadının hayatta kalma çabasıyla empati kuruyor oyun boyunca.

Metin iyi olduğu kadar tek başına oynanan bir oyun için epey yorucu. Çok uzun monologlar bir de üzerine “kelime tanımlamaları” var. Oyun boyunca bir kere bile teklediğinizi görmedim. Hakimiyetiniz müthiş doğrusu. Bunda oyunu sizin yazmanızın payı var mı sizce?

Konuşmanın uzunluğu, ritmi veya anlamı, yaratmaya çalıştığımız atmosfer için hep birlikte ya da ayrı ayrı önemli bir etki oluşturuyor. Mesela kadının çene ishaline tutulması sadece kendi varlığıyla bile seyirciye çok şey ifade edebilir. Anlamından bağımsız olarak söylüyorum bunu. Çene ishalinin ya da takıntıların (takıntılar derken kelime anlamları için söylüyorum özellikle) belirli insanlık durumlarına sadece varlıkları itibariyle güçlü göndermeler yapabilmesi ve bu nedenle de seyircinin hayal gücünü bir yandan dolaysız olarak harekete geçirmesi çok mümkün. Karşınızda çene ishaline tutulmuş, kendini hiç frenlemeden neredeyse kontrolsüz şekilde konuşan bir kadın var. Performans anında hedeflediğiniz sonuç neyse ona göre kurgulanmış fiziksel aksiyonu kusursuz bir şekilde yerine getirmek gerekiyor, metni de sahnede hedeflediğiniz atmosfere göre şekillendirebiliyorsunuz. Benim yazıp oynamış olmam, bahsettiğiniz gibi elbette bu anlamda bir avantaj sağlamış olabilir. Beceri veya yapabilirlik kısmına her zaman çok çalışmak gerekiyor, onu ayrı tutarak söylüyorum.

Peki, buradan yola çıkarak repliğinizi herhangi bir oyunda unuttuğunuz oldu mu hiç?

Tabii ki oyun sırasında replikleri unutma, şaşırma ya da konsantasyon bozukluklarının getirdiği hatalar olabiliyor. Canlı bir performansın içindesiniz sonuçta, herşey olabilir. Ama size bir sır vereyim mi, hataların oyun sırasında adrenalin ve yaratıcılığı artırıcı etkisinden faydalanmak da çok mümkün. Basit ya da kocaman herhangi bir hatanın sahneye getirisi yaşamsallık oluyor genellikle. Seyirci ve siz aynı sayfada buluşuveriyorsunuz bir anda. Benzersiz ve tarifsiz oluyor bu anlar ve var olan hataları bu yönde değerlendirirseniz yaratıcılık ve spontanite için faydası çok büyük. Çoğunlukla seyirci bunları hata olarak farketmeyebiliyor ama o anda sahnede paylaştığımız atmosferin ve spontanitenin hemen farkına varıyor. Dikkatle hemen odaklanıyor ve o özel ana geliyor. Bu anlar mücevher niteliğinde.


Ben sahnede adeta kadın Şarlo gördüm. Üstelik o gün Charlie Chaplin’in de doğum günüymüş, ne tesadüf. (25 Aralık) Bakışlarınızdaki muziplik, kıvraklığınız, danslarınız… Sizce iyi bir oyuncu olmanın yolu nereden geçiyor? Bu işte iyi olabilmenin olmazsa olmazları neler?

Charlie Chaplin ve filmlerini her seyredişimde mutlaka yeni bir şeyler öğreniyorum. Komediyle kurduğu ilişki çok ilham verici. Yapmış olduğu sinema, komedi ve palyaço ile ilgilenen herkesin dönüp dönüp ziyaret etmesi gereken bir mabet gibi. Onun isminin herhangi bir yanında anılmak çok onur verici, teşekkür ederim.

Oyunculuk çok çalışma ve araştırma gerektiren zor ve meşakkatli bir meslek. İçinde yer aldığınız performansa göre sürekli yeni disiplinleri keşfetmeyi ve öğrenmeyi de dayatan bir tarafı var. Yani oyunculukta hiç bir zaman ben oldum deme şansınız yok. Sürekli bir öğrenci olma hali söz konusu ki bu, oyunculuğu benim için çekici kılan en önemli unsurlardan bir tanesi. Yaratıcılığı tetiklemek için; sürekli yeni kaynaklardan beslenmek, çalışmak ve yeni beceriler edinmek gerekiyor diye düşünüyorum.

Yeni yılda yeni projeler var mı?

Evet süpriz bir yeni oyun projesi olacak bu sene. Bunun dışında Amédée ile kardeş oyunlarımızı Fransa ve Türkiye’de aynı gün aynı sahnede oynamak gibi bir projemiz var. Bunu gerçekleştirebilmek için sponsor arıyoruz. Olanaklar el verirse geçtiğimiz yıldan beri hayalimizde olan bir buluşma bu, umarım yeni yılda gerçekleştirebiliriz. Planda olan  kamera projeleri var ama netleşmediği için isim vererek bahsetmem doğru olmaz. Yeni yıla heyecanlı giriyoruz, bakalım.

‘Tekinsiz’i izlemek isteyen okuyucularımız ajandalarına hangi günlerini not etsin?

“Tekinsiz”i bu yıl Kadıköy Boa Sahne’de düzenli olarak oynuyorum.

Bunun dışında Yapı Kredi bomontiada’da söyleşi, atölye, masal dinletileri ve tiyatro oyunlarının yer aldığı yeni bir sanat serisi başladı. Bu kapsamda “Tekinsiz” bu sezon Yapı Kredi bomontiada Performans Salonu’nda da düzenli sahneleniyor olacak.

Oyuncu arkadaşım Sıla Erkan’ın kurduğu Apartman Sahne’ye Ocak ayında konuk olacağım. Yani gösterimlerimiz farklı sahnelerde gerçekleşiyor. Bir yandan Anadolu turneleri planlıyoruz. Güncellenen oyun takvimimize www.teatr.ist web sitesinden ulaşmak mümkün.

Ajandakolik’in klasik bir sorusu var. Ajandanız ya da not defteriniz var mı? Varsa içlerinde neler var?

Evet kesinlikle günlük ve haftalık iş planlarımı yazdığım bir ajandam var. Ajandam olmadan hareket etmem çok zor. Dijital bir ajandadan çok defter kullanmayı tercih ediyorum çünkü üstüne hatırlatma notlarımı, karalamalarımı bazen ufak tefek çizimlerimi ekleyebiliyorum. Bazen okumak istediğim kitapları sıraya soktuğum, bazen çok sevdiğim bir şarkıyı unutmayayım diye kaydettiğim, bazen düşüncelerimi hizaya soktuğum, çok amaçlı bir yüzey benim için ajanda. Sayfaları karıştırdığım zaman o dönem için nasıl bir ruh halinde olduğumu, hangi konulara ve olaylara odaklandığımı anlayabiliyorum. Yaşamıma ait bir haritaya bakar gibi oluyorum ajandama bakarken. O yüzden deftere kayıtlı olması benim için çok kıymetli.

Türkiye’deki tiyatro seyircisini nasıl buluyorsunuz? Tiyatroya yeterince ilgi olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet hem tiyatroya hem de oyunculuk mesleğine büyük bir ilgi artışı olduğunu gözlemliyorum. Burada televiyon dizilerinin ve sinemanın da büyük etkisi olduğu kanaatindeyim. Tabii niteliksel olarak seyircinin tiyatrodan beklentisi çok değişkenlik gösteriyor. İstanbul’daki tiyatrolar, bu beklentiyi karşılayacak çeşitlilikte bir program sunmayı başarıyor.

Ayrıca İstanbul’da pek çok yeni tiyatro salonu açılıyor ve bu salonlar ilgi görüyor. Bu çok heyecan verici bir gelişme elbette. Ancak kurulan özel tiyatrolar ve açılan yeni sahneler için ayakta kalmak o kadar kolay olmuyor. Hem yeterli devlet desteği olmadığı için hem de kurumsal bir yapının oluşması için yıllar gerektiren bir çaba ve deneyime ihtiyaç olduğundan. Tiyatro yapmak çok emek ve fedakarlık gerektiren bir iş.

Anadolu turnelerine gittiğimiz zaman da seyircinin büyük ilgisiyle karşılaşıyoruz. Tiyatro açısından çok hareketli ve kıymetli bir dönem yaşadığımız kesin.

Oyunda Çehov’u da epey anıyorsunuz. Sizce gelmiş geçmiş en iyi oyun yazarı kim? Kimlerden besleniyor, ilham alıyorsunuz?

Tek bir yazar söylemem çok kolay değil. Shakespeare, Moliere, Çehov, Büchner, Ionesco, Beckett, Brecht en başta sayacağım isimler olur sanırım.

Ajandakolik’te konuğum olduğunuz için çok teşekkür ederim. Mutlu ve bol oyunlu, alkışlı bir yıl dilerim.

Ben çok teşekkür ederim. Sanatın daha çok desteklendiği, bol üretimli, sağlıklı ve keyifli bir yıl olsun…

You don't have permission to register
Follow us on Social Media