Advertisement Advertisement

PORTRE: CHARLIZE THERON – HOLLYWOOD’DA BİR YILDIZ SAVAŞÇI


Yazı: Nilüfer TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com 

İnsanlar ikiye ayrılır; geçmişinden ders çıkarıp ilham alanlar ve geçmişinden kurtulamayıp körü körüne o geçmişe bağlı yaşayanlar. Altın yaldızlı Hollywood’a adını büyük puntolarla yazdıran, duru güzelliği, zarafeti, zekâsı, duyarlılığı ve politik duruşuyla farklı bir yer edinen aktris Charlize Theron, geçmişinden ilham alan o insanlardan yalnızca biri. 7 Ağustos’ta 46 yaşına basacak olan oyuncu, yaşadıklarıyla imrenilecek bir hayatın değil, aksine ders çıkarılacak bir ömrün kadını. Onu sadece filmlerde izlemek yerine bir de sıra dışı hayat hikâyesiyle tanımaya ne dersiniz?

“Yaralanmayacağın bir şey değil bu. Ama yaralar iyileşebilir. Babamın ölümü çok travmatikti. Hayatımda bunun böyle olmamasını dilemekten başka daha fazla isteyeceğim bir şey yok. Ama değiştiremem. 20’lerimin sonlarına kadar kendimi kurban gibi hissettim. Ama anladım ki bunu konuşmamak bir işe yaramayacak.”

Yıllar önce Oprah Winfrey’ye verdiği röportajda alkolik babasının annesi tarafından vurularak öldürülüşünü böyle anlatıyordu Charlize Theron. Hayatının en büyük dramıydı hiç kuşkusuz ve yine bir Oprah Winfrey şovda, dramaları hiç sevmediğini söylemişti. “İnsanlar çevrelerinde olan biteni büyütmeyi sever ama ben bunu tercih etmiyorum. Belki de yetiştiğim yerden kaynaklanıyor. Çok küçük yaşta neyin doğru, neyin yanlış olduğunu biliyordum. Bunu da annemden öğrendim. Çünkü o da aynı benim gibi.”

Her şey, Charlize 15 yaşındayken okuldan eve döndüğü zaman oldu. Annesiyle babasının kötü bir evliliği vardı, ancak Güney Afrika’da boşanmak öyle kolay bir çözüm değildi.

“Babam dev gibi bir adamdı, sıska bacakları, kocaman bir göbeği vardı. Bazen çok ciddi olabiliyordu, bazen kahkahalarıyla kulaklarımı çınlatırdı. Hayatı severdi ancak büyük bir defosu vardı; tam anlamıyla bir alkolikti” diyor başarılı oyuncu.

1991 yılının 21 Haziran akşamı, Charlize Theron’un hayatında bir dönüm noktası oldu. Charlize’in babası ve onun erkek kardeşi, eve zilzurna sarhoş geldiler. Teyzesinin bir keresinde bu “defo”sundan dolayı onu uyardığını hatırlıyor.

Charlize Theron, alkolik babası Charles Jacobus Theron ve annesi Gerda Jacoba Aletta Maritz ile.

“Doğa size o içgüdüyü bir şekilde verir. Kötü bir şeyler olacağını hissediyordum.”

Henüz 15 yaşındaki bir kız çocuğunun gözlerinin önünde olup bitenler, hayat boyu izlerini taşıyacağı bir anının karanlık gölgesiydi. Charles Jacobus Theron, büyük bir öfkeyle Charlize’in yatak odasına yöneldi ve bağırmaya başladı: “Bu gece ikinizi de vurup öldüreceğim.”

Güney Afrika’da herkesin silahı vardı. Silah sahibi olmak, orada yaşayanlar için bir tür yaşam biçimiydi. O yüzden böyle felaketlerin yaşanması kaçınılmazdı. Rus yazar Çehov’un da dediği gibi, “Duvarda asılı bir silah varsa mutlaka oyunun sonunda patlar”.

Tehditlerin ardından silahını ateşleyen baba, karısının odasına girdi. Gerda Jacoba Aletta Maritz, kendisine ait olan tabancasıyla kapının ardında bekliyordu ve iki adamı da vurdu. “Annem gerçekten korkmuştu. Babamın ikimizi de öldüreceğini söylüyor ve histriyonik bir şekilde bağırıyordu. O sırada birkaç el silah sesi duydum. Kaç tane olduğunu bilmiyorum. Bir sürü! Sonra koridora ilerledim. Babamın kardeşi Danie Theron’u gördüm. Annem yatak odasının bir köşesinde ağlıyordu. ‘Charlize, onları vurdum. Onları vurdum’ diyordu. Şunu iyi biliyordum ki annem sarhoş falan değildi. Oldukça ayıktı.” Charles Jacobus Theron, olay yerinde hayatını kaybederken Danie Theron yaralandı.

Charlize, yaşadıklarından dolayı annesini hiç suçlamadığını söylüyor. “Hep başkalarının başına böyle şeyler geleceğini düşünürsünüz. Şunu biliyorum ki benim kızım da bunları yaşasa, annemin yaptığının aynısını yapardım.”

Gerda, polise sarhoş ve öfkeli kocasının onları öldürmekle tehdit ettiğini anlattı. “Önce onu vurmaya başladım. Silahın kaç defa ateş aldığını bilmiyorum. Düştüğünü gördüm. Daha sonra arkamda kardeşinin olduğunu fark ettim ve bu defa da silahı ona doğrulttum. O da yere düştü.“

Nefsi müdafaadan dolayı ceza almadı ve olay bu şekilde  kapandı.

Charlize Theron’un modellik kariyerinden Hollywood’a uzanan yolculuğunda Gerda Jacoba Aletta Maritz’in büyük payı oldu. Endişeli, bir o kadar hırslı ve kızını seven bir anne, tüm bu yaşananlardan sonra yeni bir sayfa açmak için kızına daha da çok yakınlaştı ve Güney Afrika’dan dünyaya bir star doğdu.

SİNİR KRİZİYLE PARLAYAN,  POZİTİF BAKIŞ AÇISIYLA YÜKSELEN BİR YILDIZ 

Charlize, o gecenin yaralarını sarmak için çok çabaladığını söylese de, “Benim bir parçam bu ama hayatımı yönetmiyor” açıklamasında bulunuyor. Kendini şanslı olarak nitelendirecek kadar iyimser. Acı çekmeyi benimsemekten kaçınıyor. “Muhteşem bir hayatım var. İşimi seviyorum. Çevremde iyi insanlar var. Kariyerim de iyi” diyor. Annesini hayatının kahramanı olarak görüyor ve kariyerini de ona borçlu olduğunu söylüyor.

Dört yaşında, Johannesburg’a yakın bir şehir olan Benoni’de bale eğitimi almaya başlayan, “Kuğu Gölü Balesi” ve “Fındıkkıran” gibi önemli oyunlarda sahneye çıkan Charlize, Güney Afrika’nın genç bir dansçı veya aktris için uygun koşullara sahip olmadığını anladığında yönünü İtalya’nın moda merkezi Milano’ya çeviriyor. Yaşadığı elim olaydan sonra Avrupa ve Amerika arasında mekik dokuyan yıldız, New York’taki Joffrey Bale Okulu’nda iş buluyor. Bu sırada modelliğe de devam ediyor, ancak dizini sakatlamasından dolayı dans kariyerine son vermek zorunda kalıyor.

1994 yılında annesi Charlize’e Los Angeles’a tek gidişlik bir bilet veriyor ve Charlize, Hollywood Bulvarı’ndaki tüm ajanslara başvuruyor. Bir gün annesinden aldığı 500 doları bozdurmak için gittiği bir bankada memurun parayı bozmamasıyla sinir krizi geçiren Charlize’in şansı bir anda dönüyor. O sırada orada bulunan bir ajans sahibi John Crosby’nin Charlize’e kartını vermesiyle oyunculuk kariyerinin kapıları açılıyor. Anadili olan Afrikancayı konuşan ve çat pat İngilizce bilen genç kadın, Amerikan İngilizcesini öğrenmeye başlıyor ve televizyonda birkaç dizide rol alıyor.

Sinemaya sıçrayışı 1995 yılında bir parkta genç bir anneyi canlandırmasıyla gerçekleşiyor. Ekranda sadece üç saniye görünen ve hiç konuşmayan, çocukluğu Bette Davis, Marlene Dietrich ve Marilyn Monroe filmleriyle geçirmiş bu çiçeği burnunda aktrisin asıl parlayışı hiç kuşkusuz 1997 yılında Al Pacino gibi efsanevi bir aktör ve Keanu Reeves’le birlikte rol aldığı “Şeytanın Avukatı” ile oluyor. Olanca sarışınlığı ve saf güzelliğiyle izleyiciyi büyülediği bu ilk önemli film, Charlize Theron’un kişisel tarihine ismini kazıyor.

Charlize Theron, 2004 yılında “Cani” ( Monster) filmiyle en iyi kadın oyuncu Oscar’ını almak için sahneye çıktığında Oscar’ı kazandığını açıklayan aktör Adrien Brody’yi böyle öpmüştü. İlginçtir Adrien Brody de 2003 yılında “Piyanist” filmiyle en iyi erkek oyuncu Oscar’ını aktris Halle Berry’den alırken güzel yıldıza sarılarak onu öpücüklere boğdu.


OSCAR KONUŞMASINDA ANNEYE VEFA

Keanu Reeves’le yeniden bir araya geldiği “Kasım’da Aşk Başkadır” filminden “Aeon Flux”a, “Mad Max: Fury Road”dan “Pamuk Prenses ve Avcı”ya kadar beyazperdede 50’ye yakın filmde oynayan aktrisin Oscar’ı kazanması ise onun fiziksel görünümünü tamamen değiştirdiği 2003 yapımı “Cani” filmi ile oluyor. Theron, ABD’nin en ünlü kadın seri katillerinden biri olarak görülen eşcinsel hayat kadını Aileen Wuornos’u canlandırabilmek için yaklaşık 15 kilo alıyor, buz mavisi gözlerine kahverengi lens takıyor. Cildine yapılan makyajla duru cildinden eser kalmıyor. 15 kiloyu her gece cips yiyerek aldığını söyleyen oyuncu, Wuornos’u çekimler dışında da sigara içişine kadar sürekli taklit ettiğini belirtiyor. Aldığı kiloları vermesi ise yedi hafta sürmüş ve çok zorlanmış. Onu motive eden ise yine başka bir film, “Bulutların Üzerinde” olmuş. İşin ironik tarafı ise Aileen Wuornos’un doğum günü olan 29 Şubat’ta Oscar’ı kazanması. Bu ödüle layık bulunan ilk Güney Afrikalı aktris olarak sinema tarihine geçen Charlize, konuşmasında köklerinden gurur duyduğu memleketine, evine selam göndermeyi unutmuyor ve Güney Afrika’daki herkesin onu izlediğini söylüyor. Göz yaşartan finali ise annesine teşekkür ederek yapıyor. “Benim buraya kadar gelebilmem için o kadar çok şey feda ettin ki… Hayallerimin gerçekleşmesini sağladın. Seni ne kadar sevdiğimi anlatacak söz yok. Ve ben ağlamayacağım. Teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler!”

CHARLIZE THERON VE SEVGİLİLERİ

Onun da tıpkı Hollywood’un diğer göz alıcı kadınları gibi hayatına pek çok erkek giriyor. Bunlar arasında magazin basınının köpürtmekten en çok hoşlandığı isim ise hiç kuşkusuz Sean Penn oluyor. 2013 yılında başlayan ilişki bir buçuk yıl kadar sürüyor. Bu ayrılığın ardından Theron’un ayrılık kararını kendi başına aldığı, 18 yıllık yakın arkadaşlıktan ilişkiye taşıdığı Penn’e karşı herhangi bir açıklama yapmadan ortadan kaybolduğu iddiaları gündeme gelmişti. Theron ayrılık hakkında şunları söylüyor: “Galiba insanlar bazı sansasyonlar yaratmayı seviyor. Bir ilişki bittikten sonra saçma sapan hikâyeler uyduruluyor ve dramlar yaratılıyor. Sean’la konuşmadan, aramalarına ya da mesajlarına cevap vermeden ortadan kaybolma fikri bile çok saçma. İşin doğrusu, biz bir ilişki yaşadık ve yürütemediğimizi anlayınca ayrılık kararını birlikte aldık.”

Penn’in öncesinde Charlize’in kalbini çalan başka tanıdık isimler de var; Ryan Reynolds, Alexander Skarsgard, Jeremy Renner, Keanu Reeves (bu aşkı herkes sevmişti!), bunlardan yalnızca birkaçı. En uzun ilişkisi ise yaklaşık 10 yıl süren ve Oscar’ı kazandığı sırada yanında olan bir başka aktör Stuart Townsend. Bu ilişkinin bitiminden sonra da Marie Claire dergisine verdiği röportajda Charlize’in ağzından dökülen ifadeler oldukça anlamlı ve derin: “İlişkiler bitebilir; ama bir de kendinizle kurduğunuz ilişki var. 10 yılın sonuna geldiğimizde dönüp farklı bir yöne gitmek elbette beni epey sarstı, çok bocaladım, çok gözyaşı döktüm ama sonra kendime şu soruyu sordum: ‘Bundan sonrası için ne istiyorsun?’ Cevaplayamadım. İçime dönmeye, düşünmeye, yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Saçımı taramayacağım, ne bulursam giyeceğim, istediğimi yiyeceğim, istediğim zaman uyanıp, istediğim zaman kalkacağım ama eninde sonunda tekrar mutlu olmayı başaracağım küçük bir mola. Biraz uzadı kabul ediyorum ama kendimi yeni baştan yarattım. Sadece oğlumla, köpeklerimle, kendimle baş başa olduğum belki de hayatımın en güzel günleriydi.”

Bugünlerde ise yeni bir ilişki dedikodusuyla gündemde. Yine bir aktörden yana oyunu kullanan Theron’un adı şimdi de “Step Up, Halk Düşmanları, G.I. Joe: Kobra’nın Yükselişi” gibi filmlerle tanınan oyuncu ve yapımcı Channing Tatum ile anılıyor. Ancak ortada kesin bir şey yok. Eeee Hollywood bu, dedikodu kazanı…

Evlilik fikrine ancak ABD’nin tüm eyaletlerinde eşcinsel evlilik legal olduğunda sıcak baktığını söyleyen ve bir de gerçekten sevdiği bir adamı bulması gerektiğine inanan… Tek çocuk olduğu için kardeşlik duygusunu, evlatlık aldığı altı yaşındaki Jackson ve bir buçuk yaşındaki August ile gözlemleyebilen Charlize Theron, anne olmanın kendisine çok şey kazandırdığını belirtmeden geçmiyor. “Artık en huzurlu uyanışlarımı çocuklarımla yaşıyorum. Birlikte sahile gidiyoruz, arkadaşlarla yemek yiyoruz. Hayat, tam da böyle bir hayat demek benim için.”

Geçtiğimiz yıllarda The Ellen DeGeneres Show’a konuk olan aktris, kendi sektöründen birçok erkeğin profillerinin yer aldığı, Tinder benzeri bir flört uygulamasına arkadaşının önerisiyle katıldığını ve orada neler olup bittiğini öğrenmeye çalıştığını esprili ve bir o kadar teknolojiden uzak bir dille anlatıyor. “Bir sürü erkeğin profil fotoğrafı var ve bazıları gerçekten de çıplak. Siz parmağınızla fotoğrafları kaydırıp bir sonraki profile bakabiliyorsunuz. Onları beğenmediğinizde galiba anlıyorlar, bunu görüyorlar. Galiba bir de onlara mesaj yazabiliyorsunuz. Bu şekilde ilişkiniz başlıyor. Bu, benim için inanılmaz tuhaf bir şey. O insanı tanımıyorsun, seksi ya da şirin konuşmalar falan geçiyor arada. Bilmiyorum, belki de işte bu yüzden bekârım.”

Bugün “kusursuz güzellik” kavramıyla özdeşleşen altın orana sahip bir kadının, bekârlığı ve bekâr anneliği tercih etmesi, pek çoklarına anlaşılır gelmese de, o, çocuklarını ve kariyerini erkeklerden daha önde tutmayı tercih ettiğini her zaman açıkça dile getiriyor.

SİNEMA FİLMLERİNE DEVAM…

2016 yılında Fox News’te yaşanan taciz skandalını anlatan “Skandal” (Bombshell) filmiyle 2020’de en iyi kadın oyuncu Oscar’ına üçüncü defa aday olan Theron (2006’da da “Tek Başına” filmiyle aday olmuştu) 2021’de yepyeni filmiyle beyazperde de arz-ı endam edecek. “Hızlı ve Öfkeli” serisinin 9. filminde rol alacak olan Theron, 2023’te de başka bir devam filmi olan “Mad Max: The Wasteland”de yer alacak. Ne sinema Charlize Theron’dan ne Charlize Theron sinemadan vazgeçecek gibi görünüyor. Seyirci onun o sarışın parıltısını, porselen güzelliğini ve kırılgan ama güçlü ifadesini görmeyi çok seviyor. Charlize Theron bir yıldız ama öyle bir yıldız değil, o bir kutup yıldızı. Daima parlayan, asla kaybolmayan, hep orada, hiç sönmeyen…


KISA KISA CHARLIZE THERON:

Etkilendiği yıldız kadınlar: Marily Monroe ve Bette Davis.
Yıllık kazancı: 2020’de 160 milyon dolar
Boyu: 1.77m
Moulin Rogue: 2001 yapımı filmindeki Satine rolünü tam alıyordu ki Nicole Kidman rolün sahibi oldu.
Nelson Mandela: 2004 yılında “Cani” filmiyle Oscar’ı kazandıktan sonra Nelson Mandela tarafından Güney Afrika’ya evine davet edildi. Mandela ona büyük bir parti verdi, ona sarıldı ve ülkelerine dikkat çektiği için teşekkür etti. Theron gözyaşlarını tutamadı.
Barış Elçisi: AIDS, sıtma ve tüberkülozla mücadeleye yardımcı olan The Global Fund’ın tanıtımı da dahil olmak üzere pek çok hayır işi yapıyor. 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Barış Elçisi” unvanı ile ödüllendirildi.

BU YAZI, PSYCHOLOGIES TÜRKİYE İÇİN 2018 YILINDA KALEME ALINMIŞ VE AJANDAKOLİK İÇİN GÜNCELLENEREK YENİDEN YAZILMIŞTIR. 

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media