PERFORMANS SANATININ KONUŞULMAYAN YÖNÜ: BELGE VE ARŞİV
Performans sanatı üzerine bir sergi düşünün, içinde canlı bir performans olmayan… Canlı sanatın alışık olmadığımız yanlarını karşımıza çıkartan, performans sanatının belgeleme türlerini ve bu türler arasındaki ilişkiyi inceleyen. Performistanbul’un, SENKRON Eş Zamanlı Video Sergileri kapsamında, 15 Nisan-14 Mayıs tarihleri arasında izleyiciyle buluşan “Seçkiler: performistanbul.data/izle” adlı sergisi tam da bu konulara dikkat çekiyor ve bizi alışık olmadığımız bir perspektiften bakmaya davet ediyor.
SÖYLEŞİ: BURCU DİMİLİ
burcudimili@gmail.com
PCSAA & Performistanbul Kurucu Direktörü ve Performans Küratörü Simge Burhanoğlu ve PCSAA & Performistanbul Eş Direktörü ve Küratör Azra İşmen ile “Seçkiler: performistanbul.data/izle” sergisi özelinde sohbet ettik. İkiliden, üç ana başlık üzerinden canlı performansların kurgulu, kurgusuz video kayıtlarına ve seyircisiz olarak sadece kamera için gerçekleştirilen performans videolarına odaklanan sergi hakkında merak ettiklerimizi dinledik.
Performans sanatına bir bütün olarak bakıldığında video nerede konumlanıyor?
Video, performans sanatının başlıca belgeleme metodlarından biri. İşin, görsel ve işitsel kaydının tutulabilmesine imkân tanıyan bu format eserin arşivlenmesi, tekrar sergilenebilmesi, analiz edilebilmesi için veri sağlıyor diyebiliriz.
İzleyicinin ancak kamera üzerinden dahil olabildiği, “kamera için performans” olarak tanımlanan videolar dışında, bu belge niteliğindeki videolar kesinlikle performansın kendisi olarak algılanmamalı. Performansın kendisi gerçekleştirilmeli ki videosu olabilsin. Eğer bir karşılaştırma yapacaksak; video sanatında belirli bir kurgu yaratma amacıyla gerçekleştirilen eylem / sahne / kadraj ilişkisinin ardından eserin kendisi ortaya çıkıyor. Performansta ise eserin kendisinin kaydı alınarak, canlı performans gerçekleştirildikten sonra en iyi şekilde aktarılabilmesi için bir video oluşturuluyor; olabildiğince az kurgu ile sürecin en doğru şekilde yansıtılması hedefleniyor.
Bir performansın kayıt altına alınması sürecin doğasına nasıl etki ediyor? Video, belgeler, dokümantasyon bir performansı ne derece yansıtabilir?
Her performans özelinde, nasıl/nereden/ne sürede ve hangi formatta kayıt alınacağını yeniden belirliyoruz. Bu doğrultuda kameranın mesafesi, pozisyonu, kadrajı, sonrasında kurgusu yapılacaksa onun detayları mutlaka performans öncesinde, sanatçı ve dokümantasyon ekibi ile belirlendikten sonra performans sürecini en az etkileyecek fakat en iyi yansıtacak şekilde kayıt gerçekleştiriliyor.
Kayıt her şeyi etkileyebiliyor. Bambaşka bir şeye dönüştürüyor. Etkiden öte bir dönüşüm ve değişim söz konusu diyebiliriz. Başka bir medyuma, esere aracılık ediyor gibi düşünebiliriz. Canlı, tüm duyulara hitap edebilen, dört boyutlu bir medyumu, iki boyutlu sadece görsel ve işitsel, içinde yaşayamadığımız, müdahale edemediğimiz bambaşka bir yapıya çevirmek… Tabii kayıtların türleri de canlı sanata etkilerini değiştiriyor. Nitekim tamamen fiziksel/bedensel bir deneyimi iki boyuta nasıl indirgeyebiliriz? İster istemez performansta sizi içine alacak, belki hep aklınıza kazınacak bir detay/koku/his belgelemede tamamen yok olup gidebiliyor.
Sergi performans sanatının belgeleme türlerini ve bu türler arasındaki ilişkiyi inceliyor. Bu türler nedir, anlatabilir misiniz?
Bu türlerin arasından en bilindik olarak fotoğraf, video ve ses kaydı akla ilk gelen örnekler, tabii belgeleme burada bitmiyor. Biraz önce de bahsettiğimiz ve sergide de örneklerini görebileceğiniz fiziksel kalıntılarımız var. Onlar da kendi içlerinde kategorilere ayrılıyor;
– Performansın içeriğine dair (performans sürecinin kendisinden bağımsız) tüm bilgileri bulunduran belgeler; yazışmalar ve sözleşmeler gibi.
– Performansın somut kalıntıları; bunlar süreçte dönüşen, toplanan veya performansa özel üretilen malzemeler.
– Olduğu gibi muhafaza edilemeyen, performanstaki deneyim aktarımına dair sergileneceği zaman tekrar üretilebilir/kurulabilir organik malzemeler; bunlar daha çok koku, tat ve dokunma duyularına hitap eden eserlerde olabiliyor.
Seçki üç ana başlığa yoğunlaşıyor. Bu başlıkları ve aralarındaki benzer yanları/farkları bizim için anlatabilir misiniz?
En önemli konulardan biri bu; videoların da kendi içinde farklı türlere ayrılması konusu hep atlanıyor! Sergide de bu türleri “Kamera için Performans”, “Performans Dokümantasyonu” ve “Performans Videosu” başlıkları altında 3 farklı kategoriye ayırdık. Aradaki farklara gelecek olursak, ilk olarak seyircisiz sadece kamera önünde ve kamera için gerçekleşen performans videoları bulunuyor. Bunlar, çevirim içi mecralardan canlı yayından ekran karşısındaki izleyiciyle eş zamanlı buluşabilir veya performans bitip kurgusu yapıldıktan sonra izleyiciye ulaşabilir. Başka bir örnek olarak, işi belgeleme amaçlı kullanılan yöntem olan yorumsuz, belli bir mesafeden performans alanının genel görüntüsünü aktaracak nitelikte, tek ve sabit açıdan çekilen performans dokümantasyonları var. Son olarak da kameramanın objektifinden, videoyu çeken kişinin gözünden hareketli olarak izlediğimiz, sürecin çeşitli yakın ve uzak planlarla kaydı alındıktan sonra kurgudan geçerek müdahale edilen, sürecin kesip biçildiği “subjektif” olarak adlandırabileceğimiz kayıtları sayabiliriz.
Performans kalıntılarının koleksiyonlarda yer etmesi, yaşamaya devam etmesi mümkün mü?
Performans kalıntıları, yani canlı gerçekleşen performansta kullanılan/oluşturulan/toplanan ya da dönüşen malzemeler bunlar; bir heykel, süreçte tutulan, bir günlük veya formu evrilen objeler olabilir ya da organik, saklanması mümkün olmayan malzemeler de olabilir, koku, kan, çiçek veya baharat gibi. Ancak bu disiplinin yaşamsallığını ele aldığımızda, canlı yapısını koruma konusu mutlaka gündeme getirilmeli. Performans sanatının koleksiyonlarda doğasına uygun yaşaması için kesinlikle görsel sanatlardaki medyum üzerinden değil, kendi organik doğal yapısı doğrultusunda fikri ile varlığını sürdürebilmeli çünkü diğer tüm kayıt ve kalıntılar yalnızca performansın aracı olduğu çıktılar. Sanatçımız Ekin Bernay bir röportajında canlı sanatın sürdürülebilirliğini şöyle açıklamıştı: “Bir fikir, bir aksiyon/eylem öyle bir hâle gelebiliyor ki; Ankara’da yaratılabilir, sonrasında dünyayı gezebilir, Japonya’da koleksiyona girebilir, hatta sanatçı öldükten sonra bile devam edebilir.” Performans sanatı, sergilenebilecek arşivlerin yanı sıra tekrar gerçekleştirme hakkı (reperformance right) ile müze ve özel koleksiyonlara girecek ki yaşamsallığını koruyabilsin ve gerçekleştirildikçe yaşamaya devam etsin.”
Türkiye’de ilk defa Agah Uğur, Bernay’ın İhtiyaç: Sen dahilinde 2018 yılında gerçekleşen Ne İstiyorsun? işinin yeniden gerçekleştirme hakkını koleksiyonuna katarak ilk adımları atmış oldu. Sonrasında aynı performans Azra Tüzünoğlu küratörlüğünde gerçekleşen Çanakkale Bienali’ndeki eser seçkisine dahil ederek yeniden hayata geçti ve yukarıda bahsettiğimiz döngüyü tamamlamış oldu.
Yaşamsal olan performans sanatını, canlı tutarak yaşatmaya devam etmek dileğiyle.