İMGELERLE HAFIZAYI TURLAMAK: SINIR BÖLGELERİ
Avustralyalı ödüllü yazar Gerald Murnane’nin son kurgu eseri “Sınır Bölgeleri”, imgelerle yoğrulmuş bir hafızanın bol bol geri dönüşler ve ileri yönelik hamleleriyle pastoral bir görüntüyü harmanlarken, belirsiz karakterlerin de yardımıyla kendini hatırlamanın peşine düşen, okuru da ardından sürükleyen romanla anlatı arasında gidip gelen bir kitap.
YAZI: Burak Soyer
soyerbrk@gmail.com
Gerald Murnane, 25 Şubat 1939 yılında Avustralya’nın Melbourne kentinin bir banliyösü olan Coburg’da dünyaya gelmiş. Dört çocuklu bir ailede, Victoria eyaletini hemen hemen hiç terk etmeden yaşamış olan Murnane, 1956’da Malvern’deki De La Salle College’den mezun olmuş. 1957 yılında kısa bir süre Roma Katolik rahipliği eğitimi almış. Sonra bundan vazgeçerek 1960’tan 1968 yılına kadar yaşadığı yerdeki ilkokullarda Victoria Yarış Kulübü’nün Çırak Jokey Okulu’nun öğretmeni sıfatıyla görev yapmış. Ertesi yıl Melbourne Sanat Üniversitesi’nde Sanat eğitimi almaya başlamış ve 1973 yılına kadar da Victoria Eğitim Departmanı’nda çalışmış. 1980 yılından itibaren çeşitli yerlerde yaratıcı yazarlık eğitimi vermeye başlamış. 2009 yılında karısı vefat edince yine Victoria’nın Goroke kasabasına taşınmış.
“Yarı” otobiyografiden, otobiyografiye
1974 yılında yayımladığı ilk kitabı Tamarisk Row ile yazarlığa adım atan Gerald Murnane’nin son kurgu eseri olan ve kendisine 2018’de Avusturalya’da Prime Minister’s Edebiyat Ödülü’nü kazandıran “Sınır Bölgeleri”, Ketebe Yayınları’ndan Begüm Kovulmaz çevirisiyle artık Türkçede. Murnane’nin, bir anlamda ilk iki kitabında gördüğümüz yarı-otobiyografik anlatımını tamamladığını varsayabileceğimiz kitap, imgelerle yoğrulmuş bir hafızanın bol bol geri dönüşler ve ileri yönelik hamleleriyle pastoral bir görüntüyü harmanlarken, belirsiz karakterlerin de yardımıyla kendini hatırlamanın peşine düşen, okuru da ardından sürükleyen romanla anlatı arasında gidip gelen bir eser.
Beni takip edin…
“İki ay önce, sınırın bitişiğindeki bu ilçeye geldiğimde gözlerimi korumaya karar verdim ve o tuhaf ifadeye nasıl rastladığımı açıklamadan bu yazıya devam etmeyi düşünemezdim,” cümlesiyle açılan “Sınır Bölgeleri”, bu cümlenin içine gizlenmiş ipuçlarıyla okuru adım adım kafasının içindeki labirentlerde bir yolculuğa çıkarıyor. Labirent diyorum zira, Murnane’nin satırları kiliseden şarkı söyleyen güruhun arasından gizlice, okura çaktırmadan sıyrılıp hayali bir öykünün ve onun hayali kahramanını bizimle tanıştırırken ardından gelen tekinsiz bir pasaj, gidişatı başka bir yöne çevirerek yine Murnane’nin hafızasından çıkan ancak çok başka bir yere giden farklı bir hikâyenin ardına takıyor bizi. İzleği kolay gibi görünse de ne yana sapacağı belli olmayan uzun cümleleriyle büyük bir parçayı ufak ufak tamamlarken, bütünüyle bir anlatı tarzı yakalayan yazarın bu biçimi bir yerden sonra yazınsal ifadenin dışına taşarak aklı sürekli gidip gelmekte olan birinin, bugüne kadar yapamadıklarının ifşasına dönüşüyor. Bunun getirdiği doğallığı, zarif bir şekilde aktaran Murnane, kurguyu bir tarafa bırakarak sadece kendisini takip etmemizi istiyor ve bunu yaptırmayı da fazlasıyla başarıyor.
“Sınır Bölgeleri”, “sınır”da kalmayı pek sevmeyen bir dille, aynı dilin belirsiz halleriyle yazıya dökülüşünü, yazıyı “büyütmeden” yaparken, zamanın, mekânın, aklın yeriyle bol bol oynayarak karmaşık ama bütünsel bir biçimle okurun zihnini de kendi oyununun bir parçası haline getiriyor.