HERKESİN HAYATINDAN BİR PARÇA: “HÂLÂ BURADAYIM” / “I’M STILL HERE”
Yakın dönem Brezilya sinemasının önemli isimlerinden Walter Salles, 2012 yılında yaptığı son uzun metrajı ”Yolda”dan 12 yıl sonra sinemaya geri dönüyor. Venedik Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan “Hâlâ Buradayım” (I’m Still Here), Oscar sezonunda En İyi Uluslararası Film kategorisi için iddialı olan yapımlardan. Herkesin kendinden bir parça bulabileceği, gerçek bir hikayeye dayanan bu dokunaklı filmin oyuncu kadrosunda; Fernanda Torres, Selton Mello, Fernanda Montenegro, Maeve Jinkings ve Marjorie Estiano var.
Ahmet Duvan filmekimi’nde izlediği “Hâlâ Buradayım” (I’m Still Here) filmini yazdı.
Rio de Janeiro’da yaşayan ve beş çocuklu bir aileye sahip olan eski milletvekili Ruben Paiva, sevgi dolu bir aile profili çizmektedir. Kızlarıyla çok iyi anlaşır, çocukları Rio’nun plajlarında keyif yapmaktadır. Her gün aile dostları evlerine gelmektedir. Danslar, müzikler, kahkahalar ve hoş sohbetler günlerine eşlik eder. Ancak, Brezilya tarihi için zorlu yıllardan biridir o yıl. 1971’de Brezilya askeri diktatörlüğün pençesindedir. Ruben Paiva ordu tarafından gözaltına alınır, ardından eşi Eunice de gözaltına alınır. Eunice, 12 günün ardından eve geri döner ancak kocasından haber alınamaz. Eunice, beş çocuğuyla bir bilinmezliğin içinde kalır. Ailesinin bu belirsizliklerle paramparça olmaması için fazlasıyla güçlü bir duruş sergiler. Hem bir anne hem bir avukat hem de kahraman olarak hayatını ve çocuklarını korumak zorundadır.
Walter Salles, sol görüşlü eski bir milletvekilinin tutuklanmasının ardından, çizdiği aile profili ve hayatın içinden gelen sekanslarla gerçekçi ve samimi bir portre kuruyor. Film, büyük bir sevginin sahibinin durumuna dair bilinmezliği konu alıyor. Bu bilinmezlik; anksiyete, öfke, hüzün ve hayal kırıklığı dolu bir şekilde tasvir ediliyor. İlk otuz dakikada anlatılmak istenen Ruben Paiva’nın samimi aile yaşantısı, kusursuz bir senaryoyla tasarlanıyor. Hikaye, neredeyse ilk otuz dakikada kurguladıkları üzerinden beslenerek, 1 saat 45 dakika daha duygu yoğunluğunu arttırarak ilerliyor. Karakterlerin geçmişi düşündüğü anılar, hatıralar, güzel günler, bize aktarılan içten ikili ilişkiler, harika aile kurgusu, geçmişin büyüsünü oluşturarak süre ilerledikçe üzerimize acı bir şekilde çöküyor. Bu başarının en temel sebebi ilk otuz dakikanın senaryo matematiği olarak başarısı oluyor. Fernanda Torres, filmin kırılma noktasından sonra başrole geçiyor ve harika bir performans sergiliyor. Walter Salles, Eunice (Fernanda Torres) üzerinden çok güçlü bir karakter yaratıyor. En zorlu anlarda bile ailesini koruyan, eşinin ölümünü çocuklarından gizli öğrendikten sonra bile çocuklarına verdiği sözü tutmak için onları dondurma yemeye götüren, eşinin başına ne geldiğini öğrenmek için yıllarca işin peşini bırakmayan güçlü bir kadın izliyoruz.
Filmde, sanki herkesin hayatının içerisinden alınmış, gerçekçi birçok sahne yer alıyor. En küçük kızlarının evden taşınırken evin kapısından boş eve bakarak babasının kaybını hissederek ağladığı, çok severek yaşadığı evden ayrılmanın verdiği zorluğu anlatan sahne ile Eunice’in yine dondurma sahnesinde diğer mutlu ailelere bakarken sessizce ağladığı sahne, hayatın içerisinden içselleştirilmesi güçlü sekanslar sunuyor. Hikaye ilerledikçe, film Fernanda Torres’in canlandırdığı Eunice karakteri başta olmak üzere, ailenin kronolojik bir tasvirini sunuyor. Zaman atlamalarıyla Eunice’ın hayatının son zamanlarına doğru ilerliyoruz. Bu kısımlar, filmin duygusal yönünün zirveye ulaştığı bölümler oluyor. Walter Salles, bilinmezlikle geçen bir ömrün ve en sevdiği insanı kaybeden bir eşin, tekerlekli sandalyeye mahkum olan yaşlanmış bir tasviri olarak gösteriliyor. Eşinin ölümüne dair açılan soruşturmayla ilgili televizyonda gördüğü habere gülümsemesi; hayatın ne kadar acımasız ve amansız olduğunu abartıya kaçmadan yüzümüze vuruyor.