GERÇEK BİR DEMİR LEBLEBİ: ANIL YILDIZ’DAN ALACAKARANLIK EDEBİYATI
Edebiyat, felsefe ve sosyoloji alanlarında yazılarıyla tanınan Anıl Yıldız, Alacakaranlık Edebiyatı serisinin yeni kitabı Yeni Bir Edebiyat Keşfine Doğru ile yeniden okurla buluşuyor. Kitap, Artshop Yayınları’ndan çıktı.
Yazı: Kahraman Çayırlı
Anıl Yıldız’ın yeni kitabı ALACAKARANLIK EDEBİYATI – Yeni Bir Edebiyat Keşfine Doğru bana göre katman katman açılan bir felsefe, felsefeler kitabı. Yazar, Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu olunca kitabın daha ziyade sosyologlara, sosyolojik düşünceler tarihine atıflar yapan bir kitap olacağını düşünüyordum ancak esas inşaatını felsefe ile karan bir eserle karşı karşıyayız. Ve Cioran (kitap boyunca 30 kez Cioran’a atıf yapılıyor), Nietzsche (toplam 31 atıf) ve Dostoyevski (toplam 30 atıf) fikirlerinin üzerine kitabın yazarı Anıl Yıldız’ın yeni patikalar araması, yeni düşünce şekilleri üretmesi, yeni alanlar açmasıyla ilerleyen kitapta hayatın her alanından sürprizler de karşımıza çıkabiliyor. Benim için en büyük sürpriz ise kitapta bir anda Yaşar Kemal ile karşılaşmak oldu:
“Düşünü yitiren bir mahpus için esas zindan zihni olur. Yaşar Kemal de bir insanın düş’ünü yitirdiği zaman öldüğünü belirtmişti. Düş, hayatın sihridir. Düşlerinize tutunun. (sayfa 37)”
En sevdiği yazar Orhan Kemal ve Nahid Sırrı Örik ile birlikte Yaşar Kemal olan biri olarak; ikinci kez İnce Memed serisini okurken Yaşar Kemal ile Binbir Çiçekli Bahçede sempozyumuna katılmak çok heyecanlıydı. Yaşar Kemal’in efsaneleri, cümleleri, imgeleri, dünyaları ile dolu dolu iki gün (2-3 Aralık 2022, İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi) geçirdik. Anıl Yıldız’ın kitabını işte bugünlerde okudum. Her katılımcı için bir fidan bağışının yapıldığı sempozyumun odak noktası Yaşar Kemal’in anlatı dünyasındaki insan ve doğa ilişkisi; alt başlığı ise “Yaşar Kemal’in Anlatı Dünyasında Doğa, Çevre ve Ekolojik Gerçeklik” idi. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Yaşar Kemal Vakfı tarafından organize edilen sempozyumda muhtelif akademisyen, gazeteci, sanatçı, edebiyatçı ile usta yazarın dostları yer aldı. Toplam 7 oturumdan oluşan sempozyuma Yaşar Kemal’in fotoğraflarından müteşekkil bir sergi de eşlik etti.
Yaşar Kemal, öğrenim hayatını ortaokul son sınıfta keserken; ırgat kâtipliği, ırgat başılık, öğretmen vekilliği, kütüphane memurluğu, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yapar. Yazarın Bir Ada Hikâyesi ve İnce Memed roman dörtlemeleri, Bu Diyar Baştanbaşa gezi yazıları dörtlemesi, birbirinden güzel efsaneleri… Yaşar Kemal külliyatına baktığınızda edebi metinlerin altında mübadele, özgürlük, barış, devlet-köylü ilişkisi, bürokrasi, hiyerarşi, köylülerin kendi aralarındaki mülkiyet temelli ilişkileri görürsünüz. Toplumsal statüler, sosyal merdivenler nasıl oluşur, insanların davranışlarını, birbirlerini algılamalarını nasıl etkiler, insan zihni nasıl sebepli sebepsiz korkular üretebilir, Yaşar Kemal okurun gözüne sokmadan sorar bize. Karıncanın Su İçtiği’nde o adadayız, deniz hep çok sakin, karıncalar yanınızda su içiyor denizden. Ya da Çukurova’nın sıcağı, engin çeltik tarlalarının sinekleri, ışıkları odanızda, Yaşar Kemal okuduğunuz mekânda bizzat. Sayfalarca tasvir nasıl bu kadar akıcı, okunası olabilir sorusunun yanıtı.
Sempozyumda en çok etkilendiğim bildiri “Yaşar Kemal Romanlarında Bitkiler Bize Ne Anlatır? “İnce Memed” Serisinden Çıkarımlar” ile İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi ve Yüksek Orman Mühendisi Doç. Dr. Cihan Erdönmez’in çalışması oldu. Örneğin İnce Memed 1’de en çok yer alan bitki çakırdikeniymiş. Erdönmez’in analitik yaklaşımı edebiyata farklı disiplinlerden yaklaşmanın önemini bizlere hatırlatıyor. Anıl Yıldız’ın en büyük başarılarından biri de bu noktadan güç kazanıyor: Edebiyata farklı disiplinlerden yaklaşmanın şaşırtıcı, zihin açıcı artıları var. Felsefi, kısmen de sosyolojik bir artalandan edebiyata doğru yol almak hiçbir kısırdöngüye imkan vermiyor.
Anıl Yıldız’ın kitabındaki cümleleri bir anda okuyup geçivermek mümkün değil, yavaş yavaş düşünerek, sindirerek ilerlemek gerekiyor. Üstelik belki de bir ön hazırlığı da mecbur kılıyor. Cioran’ın, Nietzsche’nin Dostoyevski’nin metinlerine, düşünüş biçimlerine aşinaysanız satırlar kendi üstlerine yeni katlar ekliyorlar. Zihninizde ilave patikalar oluşuveriyor. Kitap boyunca 7 defa Spinoza ile karşılaşıyoruz. Yıldız’ın fikirlerini eklemlediği, temellendirdiği yerler bazen gündelik hayatın somut bir detayından bazen çok entelektüel bir noktadan başlıyor.
ALACAKARANLIK EDEBİYATI – Yeni Bir Edebiyat Keşfine Doğru’da defalarca rastlaştığımız Foucault’nun (üzerinde saatlerce düşünebileceğimiz atıflardan birine özellikle dikkatinizi çekmek isterim: “beden, bizzat beden adeta bir dil düğümüdür (sayfa 38)”) Büyük Yabancı isimli kitabında belirtilen yöntemin kitabın da derdi olduğunu söylüyor yazar: “Acemi bir dil olarak delilikten edebiyata gitmek yerine, zaten deliliğin sınırlarında olan şu edebiyat dilinden söz etmek (sayfa 11)”. Devamını da birlikte okuyalım isterim: “Bu minvalde Alacakaranlık Edebiyatı damgalanmış, sesi kısılmış kişilerin suskunluğunu aktarabileceği bir alan – dil bulmalarında bir işaret fişeği olabilirse bu konudaki görevini yerine getirmiş olacaktır (sayfa 11)”. Yazarın iddialı niyetleri, güçlü fikirlere; güçlü fikirleri temelli yorumlara ilerliyor. Bu fikir zincirinde her okurun zihninde yeni kapılar açılacağı kesin. Hayata, edebi metinlere bakarken yeni yol arkadaşlıkları oluşacağı kesin.
Anıl Yıldız zor sorular, ağır fikirler arasında ilerlerken kendi özgün patikasını açmayı hiç ihmal etmiyor. Verdiği örnekler (mesela kitapta yine sıkça karşımıza çıkan Sokrates örneği) kitabı enikonu bir demir leblebi kılıyor. Ancak bu tür kitaplar sayesinde insan kendi haddini aşabilir, kendi haddini ve bağlarını soru işaretleriyle donatabilir. Benzer çerçevelerde dolanmamak, yeni patikalarda düşünsel nefesler almak ancak Anıl Yıldız’ın kitabı gibi ilerletici kitaplarla mümkün.
Yalçın Özyurt
Yeni kitabını tebrik ederim…