AjandaKolik Reklam

 

 

ÇİĞDEM EKER’DEN SAMİMİ BİR ÇOCUK KİTABI: SEN ŞARKINI SÖYLE

Çiğdem Eker’in yazdığı, Esra Özek’in çizimleriyle eşlik ettiği “Sen Şarkını Söyle”, kitabın ana karakteri Gül’ün müzisyen olma yolunda karşısına çıkan zor bir fırsatın altından, ona omuz veren en yakın arkadaşlarının desteğiyle alnın akıyla çıkmasını anlatıyor.

YAZI: Burak Soyer

soyerbrk@gmail.com

“Kendime geldim. Önümde ayaklı bir mikrofon, elimde gitarım seyircilerle baş başaydım. Herkesin gözü üzerimdeydi, yutkundum birden. Gitara birkaç defa vurduktan sonra kopan telin sesini duydum. Öylece kalakaldım. Çaresizliğim içime işlemiş olacak ki dudaklarım kurudu, ellerim terledi. Yine şarkının sözleri aklıma gelmedi. Ben de her zaman yaptığımı yaptım…”

Gül’ün en sevdiği şey gitar çalıp şarkı söylemek. Ama kendisinin de belirttiği gibi bir kusuru var: Ne zaman gitarı eline alıp şarkıya başlayacak olsa, hangi şarkıyı söyleyeceğini, şarkının sözlerini unutuyor. Gitarının telinin kopması gibi aksaklıklar da bu duruma eklenince arkadaşlarının alay konusu olmaktan kurtulamıyor. Öğretmenleri onun bu yönünü mümkün olduğu kadar idare etmeye çalışsa da, arkadaşları affetmiyor! Gül de buna çare olarak kafadan bir şarkı uyduruyor. Gül’ün müzisyen olma hayalinin önündeki en büyük engel bu. Bir de babası. Üniversite sınavlarından başarılı bir puan alarak Eczacılık Fakültesi’ne girmesini ve eczacı olmasını istiyor kızının. Dediği de dedik biri. Gül, önündeki bu engelleri aşabilecek mi? Hayalindeki gibi gitarıyla, sesiyle müthiş bir kalabalığa seslenebilecek mi? Tüm bu soruların cevabı, Çiğdem Eker’in yazdığı, Esra Özek’in çizimleriyle can verdiği, Destek Yayınları’ndan çıkan “Sen Şarkını Söyle” kitabında gizli. Kitap, Gül’ün müzisyen olma yolunda karşısına çıkan fırsatı, ona omuz veren en yakın arkadaşlarının da desteğiyle bertaraf ettiği kusurlarıyla rüyalarını süsleyen geleceğe kavuşmasını anlatırken yazar Çiğdem Eker’in, bir çocuk kitabı için yerli yerinde kullandığı “öğretici” unsurlarla da okur için başka başka kapılar aralıyor.

Gül’ün sahnede, herkesin aşina olduğu performansından sonra sınıfça pek sevdikleri Berna Öğretmen, bir sınıf gezisiyle Pamukkale’ye gideceklerini duyurur. Hazırlıklar yapılır. Yola çıkış vakti geldiğinde Gül, geç kaldığı için otobüsün kendisini almadan önünden geçip gitmesini izler. Ancak Gül’de çareler tükenmez. O sırada yoldan geçmekte olan birinin bisikletine atladığı gibi otobüsü yakalar. Bisikleti de sahibine geri verdikten sonra sınıf, sağ salim yola çıkar. Denizli’de ikamet ettikleri için Pamukkale gezisi günübirliktir ve çoğu öğrenci daha önce pek çok kez bu doğa harikası yere gelmiştir. Ancak her seferinde olduğu gibi bu gelişlerinde de Pamukkale’nin doğal ve tarihi güzelliklerini incelemekten kendilerini alamazlar. Faydalı bir turun ardından akşamüstü herkes evine döner.

“Yetenek Avcıları” aranıyor!

Ertesi gün Gül, okula giderken, belki de hayatının yönünü değiştirecek bir ilan görür. Ülke çapında düzenlenecek “Yetenek Avcıları” müzik yarışmasında, kazananlar Türkiye’nin en büyük çocuk orkestrasına girme fırsatını yakalayacak, üstüne üstlük de çocukların müzik eğitimini geliştirmek amacıyla bir yıl boyunca ücretsiz eğitim bursu verilecektir. Gül, ilanı görünce havalara uçar. Ancak iş, öyle göründüğü gibi kolay değildir. Her şeyden önce katılım şartı için yarışmacılarının bir “grup” olması ve grupta da en az bir solist, keman ve gitar çalan birilerinin olması gerekmektedir. Hâl böyle olunca Gül’ün tüm iştahı kursağında kalır. Ancak her yeni gün, diğerini büyük bir coşkuyla çağırır.

Gül sonraki gün okula gittiğinde okul koridorlarında birinin keman çaldığını duyar. Yakına gittiğinde kemanı çalanın Ali Kemal olduğu görür. Bunu şaşkınlığını üzerinden atamamışken başka bir yerden de çok güzel bir sesin söylediği şarkı kulaklarına gelir. O kişi de en samimi arkadaşlarından Neslihan’dır. Üçü bir aradayken yanlarına hemşire olmak isteyen Bilgehan gelir ve aslında çok iyi dans ettiğini söyler. Dans eden birinin olması “Yetenek Avcıları”nda, yarışmacılara artı puan kazandıracaktır. Böylece grup kurulmuş olur. Yarışma için söyleyecekleri parçayı da Âşık Veysel’in “Uzun İnce Bir Yol”u olarak belirlerler. Hemen çalışmaya başlarlar.

Müzik “hobi” olarak yapılan bir şeydir!

Yarışma günü gelip çatar. Bizim tayfa çıkıp şarkılarını ellerinden gelen en iyi şekilde seslendirirler. Dinleyiciler alkıştan ortalığı yıkmıştır. Ama yine de ekibin yarışmayı kazanacağına dair bir ümidi yoktur. Babasından gizli yarışmaya katılan Gül’ü okul çıkışında almaya gelen babası durumdan hâlâ habersizdir. Gül de vaziyeti bozmaz. Babasına göre müzik hiçbir şey ifade etmemektedir. Müzik yaparak para kazanılmaz, bir yerlere gelinmez. Ancak “hobi” olarak yapılabilecek bir şeydir müzik. Gül kafasında bunlarla gitarını tıngırdatırken, annesi Gül’e, kuzeni Sefa’dan bir mektup geldiğini söyler. Gül hemen mektubu açar. Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesinde oturan kuzeni, Gül’ü yanına davet etmektedir. Karne günü gelip çattığında Gül de soluğu kuzeninin yanında alır. Burada okuldan, derslerden, kendini sıkboğaz eden babasından uzaktadır ve antik bir kente olan Aizanoi’ye ev sahipliği yapan Çavdarhisar’da tüm akrabalarıyla birlikte tatilini, tarihle iç içe geçirmektedir. Böylesi sıradan bir günde babası çat kapı Çavdarhisar’a gelmiştir. Ancak bu defa, Gül’ün başını ağrıtmak için değil, ona müjdeli bir haberi vermek için yanındadır…

“Sen Şarkını Söyle”, şartlar ne olursa olsun, şansını zorlamanın, yolun sonuna kadar gitmenin, dostluğun, arkadaşlığın, güven ve desteğin altını çizen, kafa kafaya verildiğinde ne engellerin aşılabileceğini anlatan samimi bir çocuk romanı.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media