BATI NEDEN VE NASIL ÇÖKTÜ? CEVABI BU KİTAPTA
YAZI: BURAK SOYER
soyerbrk@gmail.com
Oswald Spengler’in 1918’de kaleme aldığı “Batı’nın Çöküşü”, hakkındaki tartışmalar hâlâ devam eden, okuru sormaya, sorgulamaya, hatta bildiği çoğu şeyi unutup her şeyi baştan düşünmeye şevk eden anıtsal yapıda bir kitap.
Oswald Spengler, 1880 yılında Brunswick’te dünyaya geldi. Memur olan babası ve bir sanatçı olan annesinin dünya görüşleri arasında kalan Spengler, babası entelektüel toplantılara katılmasına karşı çıktığı için kendini büyük düşünürlerin fikirlerinden azade tutup yeni fikirler üzerine geliştirerek yetiştirdi. Bu durum da Spengler’a başlı başına bir entelektüel birikim kazandırdı. Yunanca, Latince, Matematik ve Fen Bilimleri alanındaki başarıları sayesinde Münih, Berlin ve Hale üniversitelerinde eğitim gören Oswald Spengler, doktorasını da aldıktan sonra okul müdürü, öğretmen ve akademisyen olarak görev yaptı.
Yazma fikri kafasında oluşmadan önce, tarihin bireye ve topluma ne şekilde ulaştığına ve tarihin anlamı hakkındaki yaygın ve resmi görüşe karşı duran bir kitap yazma niyetine girdi. Bunun üzerine “Batı’nın Çöküşü” kitabıyla ilgili çalışmalara başladı. 1911’de yazmaya başladığı kitap 1914 yılında bitti ancak Birinci Dünya Savaşı nedeniyle 1918’de yayımlanabildi. Ve “Batı’nın Çöküşü”, kısa süre önce Ketebe Yayınları’ndan Kadir Daniş çevirisiyle Türkiyeli okurlarla buluştu. Kitabında Batı uygarlığının kökeni ve “kaderi” konusunu titizlikle araştıran, üzerine kendi yorumlarını katarak resmi tarihe kafa tutan Spengler’ın bu uğraşı, Batı medeniyetinin çöküşü hakkındaki tartışmaları da beraberinde getirdi. Yazma biçimi sayesinde gayet sürükleyici bir kitap olan “Batı’nın Çöküşü”, hakkındaki tartışmalar hâlâ devam eden, okuru sormaya, sorgulamaya, hatta bildiği çoğu şeyi unutup her şeyi baştan düşünmeye şevk eden anıtsal yapıda bir kitap.
Batı’nın “biçim ve fiiliyatı”
İki bölümden ve bu bölümlerin alt başlıklarından oluşan “Batı’nın Çöküşü”nün “Biçim ve Fiiliyat” adlı ilk bölümünde dünya ve tarihin yan yana gelmesinden oluşan “problemle” başlayan Spengler, kader fikrinin ortaya çıkışını ve bunun nedensellik ilkesiyle arasındaki bağı irdeleyerek yoluna devam ediyor. Buraya kadar olan kısımlardan sonra “makrokozmos”a ayrı bir bölüm açarak el büyüten yazar, Batı’nın sanatına el atmayı unutmadan dünya resmindeki sembolizm ve uzay problemi üzerinde göz gezdiriyor. Sonrasında müzik ve plastik sanatları irdeleyip buradan “biçim” sanatlarına geçiş yapan Spengler, imgelemler yoluyla ruhun biçimi, ruh imgesi ve yaşam duygusunu birlikte ele alarak bu başlıkları Budizm, Stoacılık, sosyalizm gibi politik ve felsefi fikirlerle birleştiriyor ve son noktayı da edebiyatla mitolojinin ardına ekleyerek konuyu Faustyen ve Apolloncu doğa bilgisiyle bitiriyor.
Dünya tarihinden perspektifler
“Dünya Tarihi Perspektifleri” başlıklı ikinci bölümü “kozmik” olanla “mikrokozmos” olan arasında bir bağ kurarak açılan kitapta, ağırlıklı olarak kültür meselesini ele alan Oswald Spengler, yüksek kültürler grubu başlığı altında kültürler arasındaki ilişkiler, şehirler ve halklar, şehirlerin ruhu, halklar, diller, ırklar arasında dolanarak, biraz geriye dönüp ilkeller, kültür halkları ve fellahları irdeliyor. Kültürden devlete atlayan Spengler, devlet ve tarihini sınıf meselesi ekseninde inceliyor ve bunun üzerine de siyaset felsefesini, ekonomik hayatın biçim dünyasını ekleyerek konuyu bir bütün etrafında topluyor.
A’dan Z’ye tüm cevaplar burada
Tarihin, genel biyografik arketipler üzerine mi kurulduğunu soran Oswald Spengler, “Batı’nın Çöküşü” hakkındaki genel kuramını şöyle özetliyor: “Batı’nın gerilemesi, ilk bakışta, Klasik Kültür’ün gerilemesi gibi, zaman ve mekânla sınırlı bir olgu gibi görünse de, şimdi tüm ağırlığıyla kavrandığında anlıyoruz ki, Varlık’ın tüm büyük sorularını içinde barındıran felsefi bir sorundur. Bu nedenle, Batı Kültürü’nün kaderini ne şekilde tamamlanacağını keşfetmek istiyorsak, öncelikle “Kültür nedir; görünür tarihle, yaşamla, ruhla, doğayla, akılla nasıl ilişkiler kurmuştur, tezahür biçimleri nelerdir ve bu biçimler -halklar, diller ve devirler, savaşlar ve fikirler, devletler ve tanrılar, sanatlar ve zanaatlar, bilimler, hukuklar, ekonomik tipler ve dünya görüşleri, büyük adamlar ve büyük hadiseler- ne kadar kabul edilebilir ve sembol hâline gelebilir?” gibi sorulara berrak cevaplar verebilmeliyiz.”
“Batı’nın Çöküşü” de bu sorulara yeterince berrak cevaplar veren bir kitap…