Advertisement Advertisement

AYININ GÜCÜ, KAPLANIN ZEKASI, EJDERHANIN GÖZÜ


Andrés Pascual ile Ecequiel Barricat’ın birlikte yazdığı “Ayı, Kaplan, Ejderha”, karanlığa gömülmüş bir yerde, mumla aradığı şaşaalı günlerine yeniden dönmek için kendisine miras bırakılan bir ayı, bir kaplan ve bir ejderhayla birlikte “hayatını sıfırlama” yolculuğuna çıkan terzi Gabriel’in öyküsün anlatıyor.

YAZI: BURAK SOYER

soyerbrk@gmail.com

“Üç hayvanıma bak ve bana cevap ver: Hiçbir ayı, bir kaplan ve bir ejderhanın bir arada yürüdüğünü hayal ettin mi? Neden böyle bir şey yaptıklarını sanıyorsun? Yola çıktığımdan beri bunu düşünüyorum ve sonunda birbirlerine ihtiyaçları olduğunu anladım. Her biri, ötekisi olmadan bir hiç olduğunu biliyor. Ayıyla bağlantı kurabilme şansı elde ettim, kaplanla da kurabilmek için hâlâ ilerliyorum. Ejderhanın perdeli gözleri arasında beni nelerin beklediğini hâlâ bilmiyorum ama…” Dingin adamı, onun yumuşak sesini ve yatıştırıcı gülüşünü düşündü. “Ama yenilmez bir takım olduklarını biliyorum.”

Bu afili ve cümle âleme meydan okuyan alıntı Andrés Pascual’la Ecequiel Barricat’ın birlikte yazdığı, Athica Books’tan Didem Demirci Altun’un çevirisiyle yayımlanan “Ayı, Kaplan, Ejderha” kitabının adım adım kendini aşan karakteri Gabriel’e ait. Böyle dayılanmasının bir nedeni var elbette: Gabriel, güneş bir gezegen tarafından önü kesilip de kararınca, karanlığa mahkûm olan Sombria diye bir yerde baba mesleği terzilikle iştigal ediyor. Fakat vaziyet kesat zira zincir mağazalar tüm şehri doldurduğu gibi bu karanlık şehirdeki herkes takım elbise olarak griyi tercih ediyor. Bu yüzden Gabriel, efsane bir terzi olan babasının namını kendi üstünden yürütemez hâle geldiği için çok zor günler geçiriyor.

“Senin için her şeyi sonsuza kadar değiştirecek bir şeyim var”

Bir gün, sesi soluğu çıkmayan kendi hâlinde bir adam gelip bir takım elbise ısmarlamak istiyor. Gabriel, usta bir terzi olduğunu göstermek ve mesleğine hâkim bir terzi olduğunu ispatlamak için bu durgun adama birkaç öneride bulunuyor. Adam sadece “şık” bir takım elbise istediğini söylüyor. Anlaştıktan sonra adam Gabriel’e şu tarihte, şurada olmasını söylüyor. Takım elbisenin teslim vakti olduğunu sanan Gabriel bunun nedeni sorduğunda adamdan hiç beklemediği bir cevap alıyor. O, ağzı var dili yok adam, “Senin için her şeyi sonsuza kadar değiştirecek bir şeyim var,” diyerek gizemli bir şekilde ortadan kayboluyor. Gabriel yaşadığı şeye bir anlam veremese de adamın söylediği günde ve saatte bahsettiği yerde oluyor. Bir kilisede düzenlenen cenaze töreniyle karşılaşan Gabriel, müteveffanın üzerindeki takım elbisenin kendi diktiği elbise olduğunu görünce afallıyor. Durumu açıklamak için orada bulunan ölen adamın asistanı, eski müşterisinin kendisine bir miras bıraktığını söylüyor. Hayli heyecanlanan Gabriel, bir kafesin içinde bir arada bulunan bir ayı, bir kaplan ve bir ejderhadan oluşan mirasla karşılaşınca ufak çaplı bir şok geçiriyor. Asistan patronunun Gabriel’e, “Ayıdan kucak, kaplandan pençe ve ejderhadan bir bakış alabildiğiniz zaman bütün hayatınızın gökteki yıldızlar gibi aydınlanabileceği” mesajını ilettiğini söylüyor. Bu üç “canavarla” ne yapacağını bilemese de onları “sahiplenmeden” edemiyor ve günler geçtikçe de yavaş yavaş bu üçlüye alışıyor. İş artık kafeste bir arada yatmaya geldiğinde ölen adamın dedikleri de Gabriel’in kafasında bir ampul yakıyor ve terzi tüm hayatını baştan aşağı sorgulamaya başlıyor.

Yol uzun, yolcu yabancı

Bir zamanlar nasıl da dünyanın en iyi kocası ve babası olduğu, ustası babasının zamanında tıkır tıkır işleyen dükkânı gözünün önünden geçerken şimdi kullanılmayan bir depoya tıkılmış bir adamdan başka hiçbir şeye benzemediğini fark ediyor. Bu ani aydınlanma onda bir silkelenme yaratıyor ve önce karısına ve kızına tekrar kavuşmak, sonrasında ise terzi dükkânını babasının zamanındakinden bile daha iyi bir duruma getirmek için ayıyı, kaplanı ve ejderhayı da peşine katarak uzun bir yolculuğa çıkıyor. Yol uzun, yolcu yabancı. Ama durmuyor Gabriel. En iyi kumaşların olduğu çöllere varıyor. Paranın işlemediği, kuş uçmaz kervan geçmez köylerde yerlilerle “insanca” iletişim kurarak rakamları kifayetsiz bırakıyor. Ve her şeye yeniden başlamak için sırtında “ayının kucağı, kaplanın pençesi ve ejderhanın bakışından” oluşan kocaman bir heybeyle dönüş yolculuğuna koyuluyor… Gabriel’in yolculuğunda onu tökezleten, yere kapaklatan engellere, onun tekrar ayağa kalkmasına sebep olan kendisinin ve “takımının” yarattığı mucizelere girmeden konuyu toparlamaya geçiyorum.

Sıradan konuya sağlam dokunuş

“Ayı, Kaplan, Ejderha”, hayatta her şeyin, şu anda, nerede olursak olalım, orada olduğunun ve geçmişe çok takılmadan bu andan başlayarak tüm engelleri sağlam insanlarla aşabilmenin mümkün olduğunu anlatıyor. Bir dost kazanmanın zorluğunu, kazanıldığı zaman da değeri hiçbir şeyle değişilmeyecek bir değer olduğuna vurgu yapıyor. Aslında sıradan ve çok kez karşılaşılan konular olmasına rağmen yazarlar Pascual ve Barricart’ın olay örgüsü sayesinde bu “klasik” konu tekrara düşmeyen ve okurda merak uyandıran bir romana dönüşüyor. Kitapta tek eğreti duran yer son bölüm. Pascual ve Barricart ikilisi, ayı, kaplan ve ejderha üzerinden felsefe yapıp bununla da kalmayarak okura birtakım öğütlerde bulunuyor. Bu da konuyu kendi kafasında canlandıracak okurun yönünü şaşırtıyor ve kitap boyunca anlatılanlardaki tek “doğru”nun yazarların “Felsefe” adlı bu bölümde anlattıklarıyla ilintili olduğu gibi bir izlenim yaratıyor. Kitabı okuyacaklar için tavsiyem, bu bölüme geldiklerinde direkt kapağı kapatmaları. Birbirine bağlı bir ton hikâye anlattıktan sonra “doğru burada yatıyor” demenin bir anlamı yok!

 

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media