ADANA ALTIN KOZA GÜNLÜKLERİ #1
31. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Yarışması filmleri gösterimlerine başladı. Bu yıl seçkide 11 film yer alırken bu filmlerden 5’i dünya prömiyerlerini festival içerisinde gerçekleştiriyor. Yarışmadaki 11 filmden 4 ü ise yönetmenlerin ilk filmi olarak göze çarpıyor. Bu yazımda günün seçkisinde yer alan, Doğuş Algün’ün yönettiği “Ölü Mevsim, Erkan Tahuşoğlu’nun “Döngü” ve Türker Süer’in “Gecenin Kıyısı” filmlerini ele alacağım.
AJANDAKOLİK SİNEMA YAZARI AHMET DUVAN, ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ’NDEN YAZIYOR:
ahmetduvan15@gmail.com
Ölü Mevsim
Kadrosunda Funda Eryiğit, Erdem Şenocak, Serkan Ercan ve Ece Yaşar gibi önemli oyuncular yer alan “Ölü Mevsim”, filmin yönetmeni Doğuş Algün’ün ilk kurmaca uzun metrajı olma niteliğini taşıyor.
Nimet ve Halil trajik bir çocuk kaybı yaşarlar. Nimet’in küçük kız kardeşi olan Öznur ile beraber üçlü bir aile olarak yaşamlarını sürdürürler. Yaralarını sarmakla uğraşırlarken gün geçtikçe muhafazakar komşularının baskısı altında kalırlar. Ekonomik sıkıntılar, anlaşma eksikliklerine eklenen Öznur’un aile içi sırrı ve mücadelesi işleri daha büyük bir buhrana sokar.
Yetenekli oyuncularla kadrosunu süsleyen “Ölü Mevsim”, hikayesini düşük tempo ve ağırbaşlı bir dille anlatmaya çalışıyor. Sembolik anlatıma ve imgesel kullanımlara bolca değinmeye çalışıyor. Yönetmen Doğuş Algün, kamerasını kurmacadan çok realist anlara odaklıyor. Filmin bu noktada sorunu, gerçekçi bir durumu anlatmaya çalışırken duruma uygun olmayan diyaloglar ve karakter motivasyonları ile ilerlemesi oluyor. Aile yapısına dair “genel ahlak kurallarının” bir aileyi nasıl yeniden yapılandırdığına, insanlık yozlaşmasına; yozlaşmanın kardeşlik üzerinden farklı perspektiflerini anlatan birçok metin filmin içerisinde mevcut. Senaryonun anlatısı karakterler bazında derinleşmiyor. Kilit roldeki karakterler çok tekdüze gözüküyor. Sınırlı sahnelerde anlatıyı aktarmayı başarıyor. Filmin sonuna doğru taşlar biraz daha yerine oturuyor ve karakterlerin “amaç-sonuç” denklemi kendini hissettirmeye başlıyor. Fakat filmin güçlendiği noktalar senaryonun genelinde devamlılığını sağlayamıyor.
Döngü
Daha öncesinde iki kız kardeşin yalnız yaşlılıkları üzerine tek mekan konseptli iyi bir deneme olan “Koridor” ile adını duyuran Erkan Tahhuşoğlu, yeni filmi “Döngü” ile hikayesini yine benzer bir çevre etrafında kurmaya çalışıyor.
İstanbul’da yoksul bir hayat süren Sevim, kızı,torunu ve damadı ile yaşamaktadır. Gündelikçi olarak gittiği Ayten hanımın bakıcısı Lena’nın geçirdiği kaza sonrası ailesiyle birlikte Ayten hanımın evinde yaşamaya başlar. Lena’nın geçirdiği kazanın hukuksal sorunlara gebe olduğu ortaya çıkar. Ayten ve oğlu, evlerinde yaşayan Sevim’i, Lena’yı davasından vazgeçirmesi için baskılaması, Sevim’i ahlaki bir ikilemin içerisine sokar.
Erkan Tahhuşoğlu’nun “Koridor” filminde denediği şeyi seven ve bunu kendince iyi bir potada erittiğini düşünen birisi olarak “Döngü”yü festival çizelgesinde görünce oldukça heyecanlanmıştım. Fakat film benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Döngü, ilgi çekici bir konuya sahip fakat teknik olarak sınıfta kalıyor. Karakterlerin diyalogları, hikayenin ilerleyişi, çok basit ve adeta robotik duruyor. Filmin kurgusu hiç beklemediğim kadar yetersiz. Sahnelerin bitişi, bir anda başka bir sahnenin başlaması, buna eklenen bir anda başlayan uyumsuz müzik kullanımı karmaşa yaratıyor. Karakterlerin akla ilk gelen diyaloglarla konuşması ve aralarındaki kurulamayan bağ, izleyenleri zorluyor. “Döngü”, gün içerisinde izlediğim üç filme göre daha potansiyelli bir konuya sahipken bunu iyi kullanamıyor. Filmin çıtasını sağlayacak ahlaki çelişkiler birkaç simgesel sahneden ibaret kalıyor.
Gecenin Kıyısı
Venedik Film Festivali Orrizonti Extra seçkisinde dünya prömiyerini yapan “Gecenin Kıyısı”, Türkiye prömiyerini 31. Uluslararası Altın Koza film festivalinde gerçekleştirdi. Türker Süer’in ilk uzun metrajı olan filmin başrollerinde Ahmet Rıfat Şungar ve Berk Hakman yer alıyor.
Sinan ve Kenan, aynı mesleğe sahip babaları tarafından yetiştirilmiş iki asker subayıdır. Babalarının trajik ölümü sonrası yolları ayrılan ikilinin yolu Sinan’ın, Kenan’ı askeri mahkemeye götürmek için emir komuta verilmesi sonucunda kesişir. Malatya’ya doğru yola çıkarlar. Aynı gece ülke çapında askeri darbe patlak verir. Yaşanılan 15 Temmuz darbesi ikilinin yolculuğunu başka bir boyuta taşıyacaktır.
Gecenin Kıyısı, teknik olarak göz kamaştırıyor. Uzun zamandır yerli sinemada teknik olarak bu kadar düşünülmüş bir film izlemediğimi söylemeliyim. Film, nefis bir sinematografiye sahip. İlk saniyesinden itibaren sinemamızda pek aşina olmadığımız geniş açılı bir çekim tekniği görüyoruz. İnsanın bir nevi görsel algısını değiştiren ve geometrik bozulma sağlayan bu çekim tekniği, hikayenin psikolojik gerilimine çok iyi bir eşlikçi oluyor. Yakın çekimler ve manzaralara eşlik eden sinematografi, hikayenin atmosferini büyütüyor. Filmin müziklerini yapan Ozan Tekin ise neredeyse kusursuz bir iş çıkarıyor. Müzikler, filmin duygularıyla; her saniye harika bir şekilde bütünleşiyor. Filmin kurgusu, sanat yönetimi, ışık kullanımı, ses tasarımı işin teknik başarısını üst seviyeye çıkarıyor.
“Gecenin Kıyısı” için teknik olarak ne kadar başarılı diyebiliyorsak filmin ana konusunun dinamiği o kadar sıkıntılı duruyor. Sinan ve Kenan’ın kardeşlik ilişkisine eklenen ülkenin yaşadığı darbe durumu, filmin kutuplaştığımızı söylediği kavramlar, “ya bizdensin ya da ondansın” diyalogları filmin hiçbir noktasında derinleşmediği için filmi fazla yüzeysel gösteriyor. Film, iki kardeşin ilişkisini bir zaman tünelinde değil de bir gece üzerinden ve bir askeri darbe girişimiyle anlatmaya çalıştığı için hikayenin darbe üzerinden politik bir şeyler söylemesi bekleniyor. Fakat film ancak bir çocuğun dili kadar politikleşebiliyor; “Sen bendensin, sen karşı takımdansın.”