Advertisement Advertisement

7. Çanakkale Bienali’nde neler var?


Gelenekselleşerek, Türkiye’nin dört bir yanında adını duyurmayı başaran Çanakkale Bienali, 7’nci kez kapılarını açıyor. Bölgenin en büyük markalarından Dardanel’in ana desteği ile gerçekleşen bienal, ekim sonuna kadar sosyal mesafe kurallarına uygun olarak misafirlerini ağırlayacak.

Hellespontos, Dardanel, Çanakkale…  Yaklaşık 5 bin yıldır varlığını koruyan ve Truva ile tarihe adını yazdıran şehir, Anadolu’nun en büyük bienaline bu yıl da ev sahipliği yapıyor.  Çanakkale Bienali’nin ana destekçisi ise 1984 yılından bu yana bölgede yatırımlarını sürdüren ve adını da şehrin kendisinden alan Dardanel.

Çanakkale’de kurulan tesislerinde Türkiye’yi ton balığıyla tanıştıran Dardanel’in başarı hikayesi üretim, yatırım ve istihdamla sınırlı değil. Aynı zamanda Çanakkale’nin en büyük sanayi kuruluşu olarak şirket, bölgede eğitimden sanata, spordan sosyal sorumluluk yatırımlarına, topluma değer katan çalışmalarla da öncü rolünü sürdürüyor.

Dardanel’in sanata destek kapsamındaki son adresi ise Çanakkale Bienali oldu. Bu yıl 7’nci kez kapılarını açan ve Çanakkale’nin yanı sıra tüm bölgenin kültür-sanat yaşamına damgasını vuran bienalin bu yılki sponsorluğunu Dardanel üstlendi. Renkli atölyeler, benzersiz sergiler ve keyifli etkinliklerle sanata gönül verenleri ağırlayacak bienalin bu yılki programı pandemi koşullarına uygun bir yapıda hayata geçiriliyor.

BİENALDE  BİZİ NELER BEKLİYOR? 

“Takımyıldız” başlıklı 7. Çanakkale Bienali, 31 sanatçının farklı kavramsal çerçeveler ve kurgular etrafında bir araya getirilen eserlerinden oluşan sergilerle başladı. Birbiriyle kesişen ve etkileşen ilişkileri, iş birliklerini, paylaşımları ve iletişimleri odağına alan bienalin küratörlüğünü CABININ (Çanakkale Bienali İnisiyatifi) ve Azra Tüzünoğlu yapıyor.

Bienalde Agah Uğur Koleksiyonu’ndan eserlerden oluşan, Azra Tüzünoğlu’nun küratörlüğünü üstlendiği bir bölüm de yer alıyor.

Rüstem Aslan.

“Neye Benziyor?”, “Hasarlı veya Tahrip Edilmiş: Kültür” ve “Hiç İstemeden ama Seve Seve” başlıklarını taşıyan sergiler, pandemi ile mücadele önlemleri gözetilerek oluşturulan program çerçevesinde 22 Eylül – 17 Ekim 2020 tarihleri arasında ziyaretçilerle buluşacak. Bu tarihten sonra sergi içerikleri çevrimiçi olarak erişime açılacak.

NEYE BENZİYOR?

CABININ tarafından “Takımyıldız” için kurgulanan “Neye Benziyor?” başlıklı sergi, görsel kültürün egemenliği altında insanlar-arası doğrudan diyalog yoluyla bilgi aktarma etkinliğinin giderek “zayıfladığı” günümüzde, iletişimin yöntem ve biçimlerini ele alan üretimlere odaklanıyor.

Farklı kuşaklardan ve disiplinlerden sanatçıların imge, hareketli görüntü, simge, beden ve yazı üzerine üretimlerini bir araya getiren bir araya getiren sergi iletişim ile sanatın kesişim alanlarına yoğunlaşıyor. CABININ’in 2013’ten bu yana faaliyet gösterdiği Mahal Sanat’ta gerçekleşen sergide yer alan sanatçılar Ahmet Sipahioğlu, Ali Can Metin, Constantin Xenakis, Ekin Saçlıoğlu, Korhan Başaran ve Rüstem Aslan. “Neye Benziyor?”, kültürün gerçekliği inşa etmesinin aracı olan simgelerden oluşan ortak mirasımıza odaklanan, en geniş çağrışım gücüyle sanatın simgesel dilinin ifade etme potansiyelleri üzerine düşünmeye ve üretmeye dair bir bağlam açıyor. Gündelik deneyimin dışından ve ötesinden seslenerek gerçekliğin değişme, dönüşme, başkalaşma ihtimalini çağrıştırmayı, çelişkileri ve çoğul olasılıkları sezdirmeyi, simgeler yoluyla iletişim kurmanın, yeni anlamlar üretmenin potansiyelleri üzerine konuşmayı hedefliyor.

Çanakkale’de yaşayan Rüstem Aslan’ın şiirsel anlatısıyla, Ali Can Metin’in ise sokağın dilini Çanakkale’ye dair baskın imgelerle harmanladığı grafik çalışmasıyla katıldığı sergide, Korhan Başaran’ın bedenin diliyle kırılmışlığı anlattığı performans videosu, Ahmet Sipahioğlu’nun 1972 yılında o dönemin tekniğiyle hareketli görüntünün anlatım olanaklarını araştırdığı animasyon filmi, Ekin Saçlıoğlu’nun ise doğanın dilini plastik sanatın renk, kompozisyon, geometri gibi temel unsurlarını kullanarak dekompoze ettiği dört parçalık deseni yer alıyor. “Neye Benziyor?”un özel konuğu ise geçtiğimiz haziran ayında aramızdan ayrılan ve bienalde MOMUS-Çağdaş Sanat Müzesi işbirliğiyle müze koleksiyonundan bir videosuyla yer alan Constantin Xenakis. Mısır’da doğup, Fransa’da yaşayan yunan asıllı Xenakis’in bütün bu kültürlerin dil, simge ve kodları üzerine yoğunlaşan üretimlerinin bir özeti niteliğindeki video, serginin iletişim meselesi etrafında oluşturduğu kurgunun yapı taşı niteliğinde.

Pınar Yoldaş

HASARLI VEYA TAHRİP EDİLMİŞ: KÜLTÜR

Azra Tüzünoğlu’nun “Hasarlı veya Tahrip Edilmiş: Kültür”, başlıklı sergisi, sadece kadın sanatçıların eserlerine yer veriyor. Sergide; Fransa, Romanya, İspanya, Dağıstan(Rusya), Polonya, Çin, Amerika, İran, Türkiye, Hollanda ve Hırvatistan’dan davet edilen 11 kadın sanatçının video, stop-motion, animasyon, tekstil, seramik, kolaj, poster gibi tekniklerde ürettikleri eserleri yer alıyor. Bienal için sanatçıların Venedik Bienali’nden Tate Modern’e pek çok önemli kurum ve sergide sergilenen eserlerinin yanı sıra; Sanja Ivekovic, Aslı Altay, Anahita Razmi, Cristina Lucas ve Nora Turato’nun sergi için özel olarak ürettikleri ve ilk kez Çanakkale Bienali’nde görülebilecek yeni eserleri yer alıyor. Ivekovic’in 1998 yılından bugüne farklı ülkelerde kadın sığınma evleriyle işbirliği içinde ürettiği “Kadınların Evi (Güneş Gözlükleri)” isimli çalışmasının yanı sıra, Aslı Altay’ın seramik karolarla ürettiği duvar yazısı “Sus-Pus/Süs-Püs”, Cristina Lucas’ın reklam sloganlarını kullanarak yazdığı hikayesi “Büyük Sözcükler”, Anahita Razmi’nin Türkiye’den toplanmış giysi etiketleriyle ürettiği “Yeni İpek Yolu” ve Nora Turato’nun günlük makaleleri, konuşmaları, altyazıları ve reklam sloganlarından aldığı metinleri harmanlayarak ürettiği 3 yeni posteri serginin yeni eserleri arasında.

Korfmann Kütüphanesi’nin ev sahipliğindeki sergide, Taus Makhacheva, Cristina Lucas, Alexandra Pirici’nin eserleri yer almakta ve sergi kültür varlıklarının maruz kaldığı tehditlere dikkat çekmekte.

Makhacheva’nın videosu; ünlü ip cambazı Rasul Abakarov’un Dağıstan Resim Heykel Müzesi koleksiyonundaki 61 eseri, iki dağ arasına çekilmiş bir ip üzerinde hiçbir koruma olmadan taşımasını gösterir. Alexandra Pirici’nin Parthenon Mermerleri isimli performansı, büyük bölümü British Museum’da, bazı parçaları ise Louvre başta olmak üzere çeşitli Avrupa müzelerinde bulunan Parthenon Mermerleri’nin Yunanistan’a geri dönüş talebini bir metafor ve sermaye, birikim, dolaşım, yeniden dağıtım ve sanatların bugünün ekonomisindeki rolü hakkında daha geniş bir tartışmaya giriş noktası olarak yorumlayan bir eylem önermekte. Cristina Lucas’ın Habla isimli videosu ise, hem sanatçı hem de kadın olarak, ataerkinin temsil ettiği cinsel, sosyal tahakküme düşmanca bir tavrı gösteriyor ve videodaki performans baba katlini temsil ediyor. Sanat sadece pembe hayallerin değil, kıyamet sonrası dünyanın nasıl göründüğünün de yeri ve Cao Fei, Pınar Yoldaş ve Agnieszka Polska’nın gelecek tasavvurları karanlık, şiddet yüklü, gerçek olamayacak kadar tuhaf.Dünyadaki etik ve çevresel çöküşün çaresiz bir tanığı olan çocuksu bir güneş figürüne odaklan Polska’nın videosu, Fei’nin, “dünyanın fabrikası” olarak da bilinen, memleketi Guangzhou’daki doymak bilmez bir hiper-kapitalizmi kuluçkaya yatıran bir rejimin getirdiği paradokslara ilişkin kendi deneyiminin bir yansıması olan videosu La Town ile kesişiyor. Yoldaş’ın 2039 yılında geçen ve dijital bir kedinin kendisini kapsamlı duygulanıma sahip ilk yapay zekalı valisi olarak tanıttığı bir 3D animasyon olan videosu Kitty AI, iklim değişikliği ve nüfusun yerinden edilmesi gibi küresel siyaseti ilgilendiren bazı güncel sorunların ortaya çıkardığı distopik bir gelecekle hem mizahi hem de eleştirel olarak bağlantılar kuruyor.

Agnès Varda’nın filmi ise tüm bu çığırından çıkmış dünyayı “toparlıyor” ve serginin umut veren, yol gösteren ışığı oluyor.

Serginin son bileşeni, Çanakkale’nin kamusal alanında gerçekleşecek bir dizi hareketi içeriyor. Kentin gündelik yaşamına “ses” üzerinden bakmayı, bu yolla somut olmayan kültürel miras olarak görülebilecek kentsel sesleri katılımcıların katkısıyla kayıt altına alarak arşivlemeyi hedefleyen, Pınar Çevikayak Yelmi’nin İstanbul’un Sesleri konulu doktora araştırması kapsamında oluşturulan Soundscape of Istanbul projesinin bir devamı niteliğindeki Soundsslike projesi Çanakkale’de gerçekleşiyor. Çanakkale içinde bir dizi alternatif “tur” üretmeyi hedefleyen bu bölümün ikinci ayağı ise, mimar ve araştırmacı İsmail Erten’in yürüttüğü ve şehrin florasına ve özellikle asırlık ağaçlarına odaklanan Kent Ekolojisi turu, kentin ekolojik dokusuna dair web tabanlı ses turu olarak tasarlandı.

HİÇ İSTEMEDEN AMA SEVE SEVE

Troya Müzesi ev sahipliğinde gerçekleşen “Hiç istemeden ama seve seve” başlıklı, Azra Tüzünoğlu küratörlüğündeki Agah Uğur Koleksiyonu sergisi, başlığını Leyla Erbil’in Cüce romanındaki bir cümleden alıyor. Agah Uğur’un birkaç ana aksa sahip olan koleksiyonundan seçilen eserler; Türkiye çağdaş sanatının tarihsel eserlerini örneklemenin yanı sıra, 2000 sonrası üretilmiş, uluslararası video sanatından örnekler sunmakta ve koleksiyoncunun obje-merkezli olmayan yeni meraklarını müjdelemektedir.

Agah Uğur koleksiyonundan seçilen 14 sanatçının video, performans, halı, ses gibi farklı medyumlarla ürettikleri eserleri, “oyun” teması etrafında yan yana getirildi. Eserler, Agah Uğur’un 248 yapıtı arasından seçildi ve bu eserlerin 110’dan fazlası video idi.

Sergi Füsun Onur, Hale Tenger, İnci Eviner, Gülsün Karamustafa, Halil Altındere, Cevdet Erek gibi Türkiye sanat tarihinin öncü sanatçılarının tarihsel işlerinin yanı sıra, Koki Tanaka, Marcos Ávila Forero, Nasan Tur gibi uluslararası tanınmış sanatçıların video eserlerine ev sahipliği yapmakta, Erinç Seymen, Serkan Demir, Marko Mäetamm ve Nabuaki Onishi’nin yeni denemelerini örneklemekte ve Ekin Bernay’ın sergi süresince gelişecek performansını ağırlamaktadır.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media