Advertisement Advertisement

ŞEHRİN KALBİNDEKİ PERFORMANS: ISTANBUL FRINGE FESTIVAL’İ KONUŞTUK


Türkiyeden ve dünyadan tiyatro, dans ve performans disiplinlerinde üretilen alternatif işleri katılımcılarla buluşturan Istanbul Fringe Festival 16 Eylül’de başladı. Bu yıl da İstanbul’un farklı noktalarında sanatseverlerle buluşan festival performanslara, film gösterimlerine, atölyelere, panellere ve partilere ev sahipliği yapıyor. Biz de festival ruhunun pek yüksek olduğu bugünlerde Istanbul Fringe Festival’inin Kültür Politikaları Direktörü Zeynep Uğur ile söyleştik. Bu rengarenk yelpazedeki festivalin hem hikayesini hem de bu yılki programını öğrendik.

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU

nilufer@ajandakolik.com 

Kültürlerin başkenti İstanbul bu sonbaharda da çeşitli festivallerle dolup taşıyor. Hiç şüphesiz onlardan en dikkat çekici olanı büyük emekle ve titizlikle hazırlanan ve tam beş yıldır ülkemizde de gerçekleşen Fringe Festival. Yalnızca ülkemizdeki genç kuşak sanatçıların değil, uluslararasında pek çok sanatçının katılımıyla gerçekleşen Istanbul Fringe Festival’in kapısını çaldık. Kültür Politikaları Direktörü Zeynep Uğur bize festivali değerlendirirken şunları söyledi: “Türkiye’de özellikle uluslararası düzeyde iş yapan bir gösteri sanatları festivali kurmak ve devam ettirmek zorlu bir yolculuk.

İlk olarak 2019 yılında sanat severlerle buluşan ve bu yıl 16 – 23 Eylül tarihleri arasında beşincisi gerçekleşecek olan Istanbul Fringe Festival için heyecanlı ve takipteyiz. Festivalin hikayesini sizden dinlemek isteriz.

“Fringe” İngilizce “kenar”, “çeper”, “sınır”, “marj” gibi anlamlara geliyor. 1947’de Edinburgh Festivali’nde davetli olmadıkları halde gelen gösterilerini şehrin “fringe”inde, yani bir kenarında sergilemeye karar veren 8 ekiple Edinburgh Fringe Festival başlıyor. Edinburgh Fringe Festival, bugün dünyanın en büyük performans sanatları festivaline dönüşmüş durumda. Genç sanatçıların alternatif işlerine alan açma düsturunu benimseyen fringe akımı, bugün dünyanın 300 farklı şehrinde düzenleniyor. Biz de İstanbul’a bir fringe festival kazandırma hayaliyle 2019’da yola çıktık. Bu sene beşinci senemizi kutluyoruz. İstanbul’un dinamik bir performans sanatları alanı varken şehirde benzer vizyonda uluslararası sanatçıları izleme imkanının olmamasından yola çıktık. Giderek uluslararası alanla bağı kesilip kendi içine kapanan Türkiye’de farklı kültürel arka planlardan gelen insanların sanat etrafında buluştuğu, yeni keşifler yaptığı, dönüştürücü bir deneyim yaşayabildiği bir alan açmak istedik. Bu nedenle festival programında atölyeler, paneller, konuşmalar, partiler de gösterilerin yanında yoğunlukla yer alıyor. Istanbul Fringe Festival, 2019’dan beri her sene 5000 civarı katılımcıyı yurtdışından ve Türkiye’den tiyatro, dans ve performans disiplinlerinden yenilikçi gösterileriyle şehrin farklı mekanlarında bir araya getiriyoruz.

Peki, festivalle demin söylediğiniz tüm bu “fringe” anlamları arasında bir paralellik kuracak olursak siz nasıl tanımlarsınız?

5. yılımıza girerken bu beş yıla hep birlikte bakıp kendi hikayemizi yeniden tanımlarken “fringe” konseptinin özüne döndük. “Fringe” isminin kökeni Latince’de “fringere” fiilinden geliyor aslında. “Fringere” bizi çevreleyen bir şeyin içindeyken onu dışarıya doğru açmak; ışığın içeri girebileceği bir çatlak yaratmak, dışarıya, yani açık havaya, ötekine doğru gitmek gibi anlamlara geliyor. Bu dışarı doğru gitme eylemi yaratırken dışarının da içeri girmesine izin veren sürekli hareket fikri bize ilham verdi. İlk yılımızdan beri basında daha çok “kenarda kalanların festivali” gibi marjinal ve alternatif bulunana dair ifadelerle anılıyorduk; bu tanımların bizi tam olarak yansıttığını düşünmüyorduk aslında. Kariyerinin başındaki sanatçıların yenilikçi ve alternatif işlerine yer veriyoruz ama bunu tamamen yeraltı, alternatif, ana akım olana dair her şeyi reddeden bir yerden yapmıyoruz. Kaldı ki özellikle Türkiye’de ana akım-alternatif ayrımının oldukça geçişken olduğunu düşünüyoruz. Geçen sene Aposto iş birliğiyle bu konuya dair “Nedir bu alternatif sahne?” başlıklı podcast serimizde de bunu uzun uzun tartışmıştık hatta. İçerisi-dışarısı, anaakım-alternatif, merkez-çeper gibi ikiliklerin arasındaki sınır fikrinin kendisini sorgulamayı anlatıyor bu bizim için. Bu ikiliklerin birbirinin içine geçebileceği, birbirini dönüştürebileceği, bu tanımlarla sınırlanmayan üçüncü ihtimallerin ortaya çıkabileceği bir alan yaratmakla ilgileniyoruz. Görünen ve görünmeyen sınırlar neler, nerelerde cam tavanlar var, bu sınırlar nasıl esnetilebilir, nasıl çatlaklar ve geçişkenlikler yaratılabilir gibi sorularla bir oyun alanı yaratmaya çalışıyoruz.

Fringe festivalleri alternatif ve yenilikçi işler üreten genç sanatçılara işlerini uluslararası platformda sergileme imkanı sunuyor. Peki buradan Türkiye’deki genç sanatçılara seslenseniz… Bu festivale önümüzdeki yıllarda katılmak için neler yapmalılar?

Türkiye’den genç sanatçılar ve sanat öğrencileri festivalin kemik kitlesini oluşturuyor aslında ve her sene festivalin kimliğinin oluşmasında da katkıda bulunuyorlar. Bu bizi çok memnun ediyor. Istanbul Fringe Festival her yıl Eylül’ün üçüncü haftasında gerçekleşiyor. Başvurmak isteyenler sosyal medya hesaplarımızdan yayınlanacak açık çağrıyı takip edebilirler. Performans sanatlarında yazılan tanıtım yazısı ile sahnede görülen çok farklı olabildiğinden başvurularda mutlaka bir video talep ediyoruz o nedenle. Türkiye’de sahnelenen oyunlar için de sanat direktörümüz gidip bizzat görmeyi tercih ediyor. Bunu hatırlatmış olalım. Onun dışında festivalle ilgili bize her zaman mail adreslerimizden ulaşabilirler.

On Wednesdays We Wear Pink – Alexandros Stavropoulos


Festival takvimine baktığımız zaman yine çok renkli, dopdolu bir program görüyoruz. Ön plana çıkanlar sizce hangileri? Programdan biraz bahseder misiniz?
Teşekkür ederiz. Programda 21 gösteri, 6 atölye, 3 panel ve 2 parti yer alıyor. En büyük etkinliklerimizden biri 20 Eylül Çarşamba günü DasDas’ta gerçekleşecek On Wednesdays We Wear Pink gösterimi. 1991 doğumlu Yunan performansçı ve koreograf Stavropoulos, çağın ruhunu yakalayan, işleri merakla takip edilen bir yetenek. Popüler kültürdeki kadınlık anlatılarına yüksek enerjisi ve güçlü görselliğiyle akılda kalan diliyle farklı bir bakış sunan işleriyle biliniyor. Sanatçı stilize ve masalsı bir görsel dünyanın içinde herkesçe içselleştirilen popüler kültürdeki kadın imgelerini başarılı bir şekilde katmanlandırırken, bu anlatıların içinde kadınların kendilerine açtıkları özgürleşme alanlarını ustalıkla gösteriyor. 20 Eylül Çarşamba akşamı DasDas’ta izleyeceğimiz “On Wednesdays We Wear Pink”, Stavropoulos’un 2020 tarihli gösterisi Cinderella’s’ta da işlenen bu temaların bir devamı niteliğinde. Her iki gösteri de dünyanın en önemli gösteri sanatları seçkilerinden Aerowaves festivalinde yer aldı. “Cinderella’s”, 2021’de Istanbul Fringe Festival kapsamında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür AŞ. iş birliğiyle Müze Gazhane’de açık havada yaptığı gösterimle binlerce seyirciye ulaşarak büyük ilgi görmüştü. Bu gösteriden sonra da pembe dresscode’lu bir partiyle geceye devam edeceğiz.

Festival  alanları nereler?
Bu yıl festivalin mekân destekçileri arasında Arter, Barış Manço Kültür Merkezi, BeReZe Gösteri Evi, Caddebostan Kültür Merkezi, Çıplak Ayaklar Dans Akademisi, DasDas, ENKA Sanat, Fişekhane, Hope Alkazar, Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy, Karga, Sakıp Sabancı Müzesi,  Tuhafier ve Mehmet Ayvalıtaş Parkı yer alıyor.

Hangi ülkelerden genç sanatçılarla buluşuyoruz?
Türkiye’nin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri, Belçika, Birleşik Krallık, İsrail, İtalya, Hollanda, Hindistan, Japonya, Kanada ve Yunanistan olmak üzere 10 farklı ülkeden sanatçıları ağırlayacağız.

Birth Preparation Course – Ori Lenkinski / Israil (Dans, Performans)


Türkiye’den ve dünyadan pek çok sanatçının katılımıyla gerçekleşen bu tür festivallere daha fazla ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu tür festivallerin ülkemizde çok sık gerçekleşememesini neye bağlıyorsunuz?

Maalesef Türkiye bu açıdan dünyadaki örneklere göre çok zayıf kalıyor. Kamu kurumlarından ayrılan kaynakların yetersizliği, özel sektörde gösteri sanatlarının genellikle sponsorluk kapsamında değerlendirilmemesi, fonların çok az sayıda ve miktarda oluşu, Avrupa Birliği projelerinde Türkiye’den bir aktör olarak yer almanın zorlukları gibi sorunlar sebebiyle Türkiye’de özellikle uluslararası düzeyde iş yapan bir gösteri sanatları festivali kurmak ve devam ettirmek zorlu bir yolculuk. O nedenle dünyadaki örnekler gibi görsel olarak çok ihtişamlı deneyimler sunan, büyük ölçekli ve büyük prodüksiyonları ağırlayan festivalleri Türkiye’de pek göremiyoruz. Bu yatırım olmadıkça bir turizm cazibesi haline gelen, yurtdışından katılımcıları da ağırlayan bir festival olmak biraz zor oluyor. Nitelikli ve kaliteli işler yapmaya çalışan festivaller olsa da oldukça az sayıdayız. Edinburgh, Avignon gibi örnekler şehirlerde çok büyük bir sirkülasyon yaratıp bütün şehrin ekonomisini sırtlanırken Türkiye’de böyle bir örnekten çok uzağız.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media