KADINLAR UÇAN SÜPÜRGE FESTİVALİ’NDE “ARAFTAN ÇIKMA”YI KONUŞTU
24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde salı günü izleyiciyle buluşan ilk film bu yıl Oscar’a En İyi Uluslararası Film kategorisinde aday olan Jasmila Žbanić’in Nereye Gidiyorsun Aida?/Quo Vadis Aida? filmi oldu.
Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 12.00 seansında, festivalde Onur Ödülü alan Nur Sürer’in oynadığı, 1980’lerin kült filmlerinden Dul Bir Kadın izleyiciyle buluştu. Film sonrasında sinema yazarı Fatih Özgüven izleyicilerle film üzerine sohbet etti.
Özgüven filme dair; “Türk sinemasına belli bir bakma biçimi var, ya eskiden her şey ne kadar komikmiş diye bakıyorsun, sanki günümüz çok kusursuzmuş gibi, ya da eskiden her şey ne kadar güzelmiş diye bakıyorsun. Ancak bu filmde bir çakışma noktası var. Türkiye’de kadın hareketinin öne çıkmaya başladığı, konuşulduğu zamanlar. Bu konuda popüler kültür alanında bir söz söyleme cesaretini gösteren filmlerden biri bu. Filmin kadın arkadaşlığına yaptığı vurgu çok önemli, aşkın bir rekabet konusu olmadığını söylemesi de çok güzel. Bu film tekrar çekilse bu cesaretle anlatılabilir mi, hatta buradaki cesaretle canlandıracak oyuncu var mı onu da merak ediyorum. Filmi yeniden izlediğimde filmin eskimişliği üzerine konuşacağımızı sanırken filmin hâlâ yenilikçi bir tarafı olduğunu görüp sevindim,” dedi.
Günün izleyiciyle buluşan diğer filmleri ise, Rintu Thomas ile Sushmit Ghosh’un yönettiği Ateşle Yazmak/Writing With Fire ve Kısa Dalga seçkisinden Büşra Bülbül’ün Çamaşır Suyu/Bleach, Irmak Karasu’nun Mamaville, Aylin Kuryel’in Balkon ve Bizim Rüyalar/The Balcony and Our Dreams, Raşel Meseri ile Aylin Kuryel’in CemileSezgin adlı kısalarıydı. Ayrıca Maria Schrader imzalı Tam Sana Göreyim/I’m Your Man, Gia Cappola’nın yönettiği Mainstream ve Chloé Zhao imzalı, bu yıl En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu Oscarlarını kazanan Nomadland günün programında festival seyircilerinin ilgiyle karşıladığı filmler oldu. Dünkü seansta biletlerin tükendiği Nomadland’in diğer gösterimi 11 Haziran Cuma günü saat 16.00’da CerModern’de yapılacak.
Kadınlar Araftan Çıkıyor!
Festivalin temasına atıfta bulunan Araftan Çıkmak adlı panel 8 Haziran’da CerModern’in bahçesinde yapıldı. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü öğretim üyesi, göç ve toplumsal cinsiyet konuları üzerine çalışan Prof. Dr. Reyhan Atasü Topçuoğlu moderatörlüğünde düzenlenen panelde cinsiyet eşitliği ve kadın hareketleri açısından bugün içinde bulunduğumuz durumu nasıl okuyabileceğimiz, kadın hareketleri olarak birikimlerimizi normalleşme sürecine nasıl taşıyacağımız, ne gibi dayanışma ve mücadele stratejileri üretebileceğimiz konuşuldu.
Panelde söz alan ilk konuşmacı yazar ve akademisyen Prof. Dr. Deniz Kandiyoti oldu. Yaratıcılığın en güzel örneklerinin sergilendiği bir kadın filmleri festivali bünyesindeki panelde bulunmaktan dolayı mutluluğunu dile getirerek söze başlayan Kandiyoti şöyle devam etti: “Araftan çıkmak için önümüzdeki yıllar ve aylarda bütün yaratıcılığımızı kullanmamız gerekecek. Çok tehlikeli ve çelişkili zamanlardan geçtiğimizi biliyoruz. Bir yandan küresel planda birçok kazanımın elde edildiği bir devirdeyiz. Uzun zamandır bastırılan kadına karşı şiddet, cinsel taciz gibi konular tabandan gelen hareketlerle gündeme oturmuş durumda. Cinsel özgürlük platformlarının talepleri ise birçok ülkede karşılık buluyor. Diğer yandan özellikle 90’lı yıllardan itibaren yerel belirtileri birbirinden farklı olsa da toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin giderek geliştiğini ve eşitliğe yönelik taleplerin ateş̧ hattına sürüldüğünü de biliyoruz. Bunun Türkiye’de en son örneği İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış süreci oldu.” Kandiyoti, normalleşmenin eskiye dönüşle olursa yararı olmayacağını söyledi. Kadınların çıkış yolunun, yaratıcılıklarını siyasi dayanışma ve ittifaklara yönelterek enerjilerini sistemin devamı için değil, dönüştürülmesi için harcamalarından geçtiğinin altını çizdi. Sözlerini, “Benim bu konudaki iyimserliğimin temeli Türkiye’de kadın hareketinin demokratikleşmenin kutup yıldızı olduğuna inancımdır,” diyerek bitirdi.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın çalışmaları alanında önde gelen siyaset bilimcilerden Prof. Dr. Alev Özkazanç, tarihsel olarak çok önemli bir kırılma anında olduğumuzun, dünya çapında bir yenilenme dalgası yaşandığının ve kadın hareketinin daha politik bir hal aldığının altını çizdi. Normalleşme süreci ve yeni dayanışma stillerine dair şunları söyledi: “Geçen 40 yılın kazanımları ne kadar güçlü ve ne kadar zayıf kazanımlardı? Bu gücü nasıl kazandık? Kimlere nasıl ulaştık ve nasıl ulaşamadık? Bu kazanımlar neden hızlı bir şekilde elimizden kayıp gidebiliyor ya da kadın hareketinin kazanımlarının içinde yer aldığı daha liberal demokratik kurumlar ve rejimler neden dünyanın pek çok yerinde bu kadar kırılganlaştı? Elbette ki yeni mücadele yöntemleri geliştirmek gerekecek, ama yeni mücadele araç ve söylemlerini sadece eski kurum ve mevcut yasaları geri çağırmakla sınırlarsak bunun etkili bir mücadele stratejisi olmayacağı da açık. Kendi sorumluluklarımızı ve genel olarak muhalefet etme biçimimizdeki kör noktaları görmemiz gerek. Bunları çok büyük hatalar yaptığımızı düşündüğüm için söylemiyorum. Bu soruları kadın hareketinin kendini konumlandırması, sınırlılıklarının farkına varması ve bunları aşmak yönünde bir çaba göstermesi üzerine düşündüğüm için soruyorum. Bu soruları hem yerel hem küresel ölçekte sormalıyız. Bu muhasebe pratiğinin amacının şu olduğunu unutmamak gerek; şimdi burada derhal harekete geçmekle ilgili acil bir ihtiyacımız var, gelecek kuşaklar daha eşit ve özgür bir toplumda yaşasın, onlar da devam edebilsin diye. Ben kadın hareketlerinin insanlığın bu kritik kavşağında önemli bir rol oynayacağına inanıyorum. Kolektif akıl galip gelirse, insanlık bu yeni çağa hazırlıklı olarak girebilir. Kadın hareketinin yaratıcılığı ve radikal potansiyelleri bence yeniden icat edilmeyi bekliyor. Yeni çağa uygun biçimde her şeyi yeni baştan düşünmemiz gerekiyor, bu ciddi potansiyel ancak diğer özgürlükçü hareketlere katılarak gerçekleşebilir bence,” dedi.
ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Umut Beşpınar, “Pandemi Dönemi Ve Sonrasında Feminist Mücadele Ve Dayanışmayı Birlikte Düşünmek” başlıklı konuşmasına, “Türkiye’de kadın hareketi ve mücadelesini üç boyutun kavşağında görüyorum; toplumsal dönüşüm, kadınların bireysel deneyim ve pratikleri, siyasi iktidar politika ve söylemleri. Üç boyutun birbirleriyle ilişkisini dikkate almalıyız,” diyerek başladı. Konda’nın araştırmalarından çıkan verilere göre ciddi bir dönüşüm olduğunu, kadınların bu dönüşümün öncüsü olduğunu, kadın hareketinin özellikle yaşamsal haklar üzerinden önem kazandığı, sosyal medyanın örgütlenmede etkisinin arttığı bir dönemde olduğumuzu söyleyen Beşpınar, birikimimizi normalleşme dönemine nasıl taşıyacağımız konusunda; “Sara Ahmed’in bana düşündürdükleriyle birkaç noktaya değineceğim. Öncelikle cinsiyetçiliği, cinsel sömürüyü, cinsel zulmü sona erdirmeyi amaçlayan bir hareket olarak tanımlıyor feminizmi ve bunun yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyor. Feminizm birbirimizi nasıl bulduğumuzdur diyor ve rasyonel liberal kriz yönetimi dönemlerinde bizim için değil, bize rağmen, hatta biz pahasına tasarlanan alanlara girmemiz gerektiğini söylüyor. Burada Sara Ahmed’in Jasbir K. Puar’dan aldığı alan işgalcisi olarak her şeyi sorgulanabilir bir şeye dönüştürmek kavramını önemsiyorum. O alanlara girip o alanları dönüştürmemiz rasyonel olarak bize sunulan şeyin aslında bizim pahamıza ve irrasyonel olduğunu fark etmemiz, düşünmemiz gerekiyor, her yere sinen ataerkil muhakemeler farklı yöntemler benimsiyor, bu açıdan yeni kuşağın örgütlenme ve ilişkilenme biçimi umut verici. Umutla dayanışma için farklı kadın gruplarının ihtiyaçlarını tespit edip dayanışma ağları oluşturarak kadın hareketinin yakaladığı toplumsal ivmeyi arttırabilir miyiz sorusuyla sunumumu bitirmek istiyorum,” dedi.
Panel, festivalin YouTube kanalından izlenebilir.
Festival Bir Gün Daha Uzatıldı
24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bir gün daha uzatıldı, 12 Haziran Cumartesi günü Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde üç film daha izleyiciyle buluşacak.
Kız Çocukları İsterse Olur bölümünde yer alan Rocca Dünyayı Değiştiriyor/Rocca Changes the World filminin dublajlı gösterimi ücretsiz olarak 12 Haziran’da saat 12.00’da, Kaouther Ben Hania’nın Avrupa’ya gidebilmek için derisinin dünya çapında meşhur bir sanatçının sanat eserine dönüşmesine razı gelen Suriyeli mülteci Sam Ali’nin hikâyesini anlattığı Derisini Satan Adam/The Man Who Sold His Skin saat 15.00’da, Nisan Dağ’ın senaryosunu yazıp yönettiği, Fehmi’nin İstanbul’un yoksul bir semtinde geçen, rap ve bağımlılığın iç içe olduğu hikâyesini anlattığı, film için yapılmış müzikleriyle de öne çıkan Bir Nefes Daha/When I’m Done Dying 18.00’da gösterilecek. Biletler Biletix’te satışa sunuldu.