İTİRAF İÇİNDE İTİRAFLAR: ŞİRO HAMAO’DAN “ALACAKARANLIK İTİRAFLARI”
Tüm dünyada olduğu gibi bizde de “Şeytanın Çırağı” kitabıyla ünlenen Şiro Hamao’nun, İthaki Yayınları’ndan Nilay Çalşimşek çevirisiyle yayımlanan kitabı “Alacakaranlık İtirafları” kısa süre önce okurlarla buluştu. Üç uzun öyküden oluşan kitapta Şiro, suç ve polisiye tür arasındaki ince çizgiyi çok iyi çizerek okura gerçekle dirsek temasında bulunan hikâyeler anlatıyor.
YAZI: Burak SOYER
soyerbrk@gmail.com
“Olayları ve karakterleri polisiyeye ya da suç türüne dayamak yerine, bunun tam tersini yaparak kendisini takip edenlerin kafasını bir hayli karıştıran Şiro, klasik polisiye unsurlardan çok farklı bir üslupla ne olduğunu bildiğimiz ama emin olamadığımız tekinsiz, gizem dolu öykülerle bizi baş başa bırakıyor.”
Şiro Hamao 24 Nisan 1895’te Tokyo’da dünyaya gelmiş. Döneminin en büyük ailelerinden birine mensup olan Şiro, o zamanki ismiyle Tokyo İmparatorluk Üniversitesi başkanı ve Tokyo Güzel Sanatlar Okulu’nun kurucusu Vikont Arata Hamao’nun kızıyla evlenerek Hamao soyadını almış. Arata’nın 1925’teki vefatının ardından Şiro da vikont olmuş. Aynı yıl içerisinde, Tokyo Bölge Mahkemesi’nde savcılık görevine başlamış. Üç yıl sonraysa görevinden istifa edip kendi hukuk bürosunu açmış ve dedektif öyküleri yazmaya başlamış. Bu eylemi, yakın çevresi tarafından hayli prestijli bir görevi bırakıp “edebiyat dışı” işlerle uğraştığı için eleştirilse de, mesleğinin getirdiği avantajla kaleme aldığı öyküler zamanla “iyi” okur tarafından Sir Arthur Conan Doyle ve Edgar Allen Poe’nun eserlerine benzetilerek onların nezdinde değer kazanmış. Böylece adı, klasik Japon polisiyesinin en önemli ismi Edogawa Ranpo ile birlikte anılmaya başlanmış.
Tüm dünyada olduğu gibi bizde de “Şeytanın Çırağı” kitabıyla ünlenen Şiro Hamao’nun, İthaki Yayınları’ndan Nilay Çalşimşek çevirisiyle yayımlanan kitabı “Alacakaranlık İtirafları” kısa süre önce Türkiyeli okurlarla buluştu. Üç uzun öyküden oluşan kitapta Şiro, suç ve polisiye tür arasındaki ince çizgiyi çok iyi çizerek okura gerçekle dirsek temasında bulunan hikâyeler anlatıyor.
“Alacakaranlık İtirafları”nın aynı adı taşıyan ilk öyküsünde, ölüm döşeğinde yatan en iyi arkadaşına ölümle vuslatına çeyrek kala hayatının itirafında bulunan doktor Masao Yamamoto’nun son dakikaya kadar kendiyle cebelleşmesine tanık oluyoruz. İkinci öykü “Rüyada Cinayet”te, hususi bir meseleden dolayı cinayet işlemeyi kafasına koyan ancak uyurgezerlik rahatsızlığı nedeniyle cinayet işleyip işlemediğini bir türlü hatırlayamayan Tojiro’nun gerçekle rüya arasında kapana kısılmasını büyük bir dikkatle okuyoruz. Son öykü olan “Yoldaki Suçlu”da ise tuhaf davranışları ve söylemleriyle bir polisiye yazarını fazlasıyla rahatsız eden bir yabancının yavaş yavaş hissettirdiği korku duygusuyla biz de irkiliyoruz.
Öykülerin içeriklerine bilerek girmedim zira konuyu afişe etmek gibi bir “tehlike”nin yanı sıra, değinmek istediğim nokta Şiro Hamao’nun anlatı biçimi, kurgusu, karakterleri ve en çok da öykülerindeki tüm unsurların normal hayatta her an karşımıza çıkacak kadar gerçeğe yakın durması.
Şiro, girişte de belirttiğim üzere mesleği gereği pek çok “vakayla” karşılaştığı için öykülerinde bunun ekmeğini iyi yiyor. Olaylarla, karakterlerle ve özellikle de okurla kartları kendisinin dağıttığı bir oyun kuruyor. Bundan mütevellit, oyunu o kuruyor, yönetiyor, oynuyor, müdahale ediyor, bazen aradan çekilip metinle okuru yalnız bırakıyor fakat ne olursa olsun çok farklı suç öyküleri ortaya çıkarıyor.
Olayları ve karakterleri polisiyeye ya da suç türüne dayamak yerine, bunun tam tersini yaparak kendisini takip edenlerin kafasını bir hayli karıştıran Şiro, klasik polisiye unsurlardan çok farklı bir üslupla ne olduğunu bildiğimiz ama emin olamadığımız tekinsiz, gizem dolu öykülerle bizi baş başa bırakıyor.