İLK FİLMİN HATRINA BETERBÖCEK BETERBÖCEK!
Usta yönetmen Tim Burton’ın en sevilen filmlerinden “Beterböcek” (Beetlejuice) 36 yıl sonra devam filmi “Beterböcek Beterböcek” ile beyazperdeye geri döndü. 6 Eylül’de vizyona giren filmde, ilk filmden aşina olduğumuz Michael Keaton, Winona Ryder, Catherine O’Hara gibi usta oyuncuların yanı sıra Wednesday dizisi ile adını dünyaya duyuran Jenna Ortega, kelimelerin kifayetsiz kaldığı Willem Dafoe, “Mulholland Drive” ve “American Psycho” gibi kült filmlerden tanıdığımız Justin Theroux ve Tim Burton’ın aynı zamanda sevgilisi olan güzeller güzeli aktris Monica Bellucci gibi güçlü isimler yer alıyor.
YAZI: AHMET DUVAN
ahmetduvan15@gmail.com
Yıllar sonra Tim Burton ekseninde Winona Ryder ve Michael Keaton’u yeniden aynı filmde görmek bu ikiliyi bayılarak izleyen bir nesilde bir heyecan dalgası yaratıyor hiç kuşkusuz.
Beterböcek’in devam filmine yönelik beklenti üst seviyeye çıkmışken devam filminin hikayesi aslında çok eskiye dayanıyor. 1990 yılında Tim Burton’un “Mars Attacks” filminde çalıştığı senarist Jonathan Gems, “Beterböcek Hawai’ye Gidiyor” adlı Alman ekspresyonizmi ve sörf içeren bir devam filmi fikrini tartıştıklarını açıklamıştı. Bu seçenek neyse ki düşünce olarak kaldı ve yönetmen, çoğu eleştirmenin en karanlık Batman olarak gördüğü Batman Returns’e odaklanmaya başladı. Bunun üzerine Tim Burton, filmin devamı ile ilgili bir soruya 2007 yılında verdiği bir röportajda; “The Nightmare Before Christmas ve Beterböcek’te olduğu gibi, devam filmleri yapmamı istediler ve ben sadece ‘Hayır’ dedim. Bu, belirli olan şeylerin bütünlüğünü korumak istedim. Bu filmler benim için özeldi.” diyerek cevap vermişti.
Yönetmenin bu ihtimali her açıklamasında yok sayması üzerine, devam filminin gelmeyeceği düşünülüyordu. Ta ki Tim Burton’un yapımcısı ve yaratıcısı olduğu dizi Wednesday’in başarısına kadar. Tim Burton, Jenna Ortega’nın Wednesday ile kazandığı başarının ona yeniden enerji verdiğini belirtiyor. “Başarılı olmanın tek yolunun bunu yapmayı sevmek olduğunu fark ettim. Bu film için, sadece keyif aldım ve yapmayı sevdim. Para için büyük bir devam filmi yapmak istemiyordum. Bunu çok kişisel nedenlerle yapmak istedim.” Tim Burton, akıllıca seçilmiş kadrosuyla 36 yıl önce çok büyük kitlelere ulaşmış bir işle belli ki yeniden yüzleşmek istiyor.
Beterböcek Beterböcek, ilk filmde Barbara ve Adam çiftinin başından geçen olaylardan yıllar sonrasını ele alıyor. Bu yıllar içerisinde çeşitli kayıplar vermiş Deetz ailesinin, Winter River’daki büyülü evlerine dönmesini, “Hayalet Ev” adlı paranormal olaylarla ilgili bir televizyon programı sunan Lydia’nın Beterböcek’in verdiği rahatsızlıklara hâlâ maruz kalmasını ve kızı Astrid’in öteki dünyaya açılan bir kapı keşfederek tehlikeli bir maceraya atılmasını konu alıyor.
Beterböcek Beterböcek, ilk filmin nostaljisini arayanlar için unuttukları birçok sahneyi yeniden hatırlayabilecekleri sekanslar sunuyor. Filmin içerisinde ilk filmin matematiğine dayanan eğlenceli anlar bulunuyor. Bu duruma birkaç başarılı sahne ve filmin başarılı ışık kullanımı ekleniyor. Fakat iş hikaye kısmına döndüğünde birçok sıkıntı göze çarpıyor. Tim Burton’ın Beterböcek’te yarattığı, kendine özgü soyut denebilecek tasvirleri, iyi tasarlanmış dünyası Beterböcek Beterböcek’te daha somutlaşıyor ve taklide benzer bir yapıya bürünüyor. Her şey ilk filmde kendine has ve keskin bir yapıya sahipken, ikinci filmde daha yumuşak ve daha klişe kalıplara dönüşüyor. Film, ilk filmin esaslarına fazlasıyla sırtını yaslıyor. Hikayesini genişletmek ve yeni bir şeyler eklemek için uğraşmıyor. Hikaye dinamiğini, hatta çözüm kısmının belirli kısımlarında bile önceki filmden esinleniyor. Yeni eklenen karakterlerin ilk sekansları büyük perdeden gösterilmeye çalışılsa da, filmin devamında istenilen şekilde ilerlemiyor. Yeni karakterler, hikayeden çok kopuk kalıyor. Özellikle Rory ve Delores, çok basit ve tekdüze tasarlanmış duruyor. Beterböcek gibi kitlesini en azından şimdilik, daha belirli bir gruba indirgemiş bir iş için derinlik çok önemli olmasa da, bu bir devam filmi olduğu için, aradan geçen senelerden sonra ikili ilişkilerin işlenişi ve yüzeyselliği fazlaca göze batıyor. Michael Keaton, Catherine O’Hara’nın oyunculuklarına ise diyecek söz yok.
Dikkat bundan sonrası spoiler içerir
KARAKTERLERDEKİ EKSİKLİKLER
DELORES: MONIA BELLUCİ
WOLF JACKSON: WILLEM DAFOE
Tim Burton’ın kendine has dünyası içerisinde oluşturduğu karakterler her zaman önemli olmuştur. Yönetmenin, Edward Scissorhands, Beetlejuice, Jack Skellington, Corpse Bride, Mrs. Lovett gibi daha onlarca karakteri gerek esasına göre gerek kendi hayal gücünden beyazperdeye ustaca yansıttığına tanık olduk. Bu yüzden filmin karakterler konusunda bir yenilik sunmaması, aslında yukarıda bahsettiğim problemlerin de bir açıdan açıklaması oluyor. Monica Bellucci’nin canlandırdığı Delores karakteri, filmin başında filme kendisini yeniden oluşturarak ve Danny DeVito’nun oynadığı temizlik görevlisi karakterinin ruhunu emip öldürüyor ve filme güçlü bir giriş yapıyor. Fakat film boyunca karaktere dair bu sahnenin aynısı, onlarca sahne dışında başka bir şey görmüyoruz. Delores karakterinin amacı Beterböcek tarafından açıklanıyor. Fakat buna ait başka bir perspektif ya da amacına uygun başka bir anektod göremiyoruz. Film aynısını Willem Dafoe’nun canlandırdığı Wolf Jackson karakteri için de yapıyor. Wolf Jackson, filmin ana hikayesinde Delores kadar önemli bir rol oynamıyor. Sahnesinin Delores’e göre az tutulması daha mantıklı olabilir fakat izlediğimiz sahnelerde bile hikayeye katkı sağlamayan, sadece görünürlüğe hizmet eden sahneler söz konusu oluyor.
ASTRID: JENNA ORTEGA
LYDIA: WINONA REYDER
Beterböcek Beterböcek, ana odağını ilk filmdeki Delia ve Lydia’nın sorunlu anne-kız ilişkisine yakın şekilde bu sefer Lydia ve Astrid üzerinden kurmaya çalışıyor. Bunu yaparken çok yüzeysel davranıyor. Astrid klişe bir huysuz ergen rolüne bürünürken, Lydia’nın çoğu zaman bazı kararları neden aldığını anlamıyoruz. Rory’nin evlenme teklif ettiği sahne de gerek sahnenin bir cenaze içerisinde olması, gerek Rory’ye ilgi duymaması ve kızının Rory’yi sevmemesi gibi etkenler varken ve Lydia’nın Rory’ye sevgisini görmemişken, onun teklifi kabul etmeye götüren şeyin sadece saflıkla açıklanması yetersiz kalıyor. Filmin ilerisindeki Lydia ve Astrid’nin ikili ilişkisi sıkıcı bir boyuta geçiyor ve filmin içerisinde Beterböcek’i aradığımız anlara neden oluyor.
REFERANSLAR VE YENİLİKLER
Filmin ilk filmden aldığı öğeler harici, tekrarladığı sekanslara sahip. Film, ilk filmin sahip olduğu fonttaki yazılarla ve Winter River’ı tepeden gördüğümüz aynı girişle açılıyor. Astrid karakteri bisikletiyle Barbara ve Adam’ın kaza yaptığı köprünün içerisinden geçiyor. İlk filmin en özel sahnelerinden olan Harry Belafonte’nin “Day O (Banan Boat Song)” içeren dans sahnesine, filmin çözüm sahnesinde ve cenaze sahnesinde bir gönderme mevcut. Danny DeVito, temizlik görevlisi kılığında bir cameoyla gözüküyor. Barbara ve Adam, öbür dünyaya geçmeden önce kapıyı açmaya çalışan ve Lydia, Astrid ve Jeremy’nin öbür dünyaya geçmeden hemen önce yine kapıyı açmakla uğraşıyor. Bunlara ek olarak, film bir noktada ilk filmi neredeyse yok sayıyor. Astrid’in ilk filmin ana karakterleri Barbara ve Adam’ın nerede olduğunu sorduğu sahnede, “Lydia onları öbür dünyaya götürecek bir boşluk bulduk” diyerek geçiştiriyor. Barbara ve Adam’ın o evde yaşaması ve öbür dünyada yaşamaması durumu, ilk filmin ana amacını oluşturan etkenken, yeni filmde düşünülmedikleri veya rolü kabul etmedikleri için direkt yok sayılması ve neden olarak saçma bir sebep sunulması, aslında yine filmin neye hizmet etmek istediğinin bir göstergesi oluyor.
Tüm bu benzer öğelere rağmen, filmde denenmiş yeni şeyler de var. Beterböcek’in eski karısı Delores ile tanışma hikayesini İtalyan yönetmen Mario Bava’nın gerilim ve korku türlerinin bir alt türü olarak bilinen giallo türü filmlerine bir selamlamayla anlatma sahnesi güzel bir detay. Delia’nın eşi Charles’ın ölümünü anlattığı sahnedeki stop-motion kullanımı ilgi çekici duruyor. Beterböcek’in Rory ve Lydia’yı terapi odasında karşılama sekansı filmin yaratıcı ve eğlenceli kısımlarından oluyor. Lydia’nın Beterböcek’in bebeğini doğurması ve bebeğin Beterböcek’in aynısı olması ve oldukça rahatsız edici gözükmesi filmin akılda kalan sahnelerden.
Micheal Keaton’ı, Winona Ryder’ı, Beterböcek’i ve geri kalan tüm nostaljik etkenleri bir arada beyazperdede görmek her ne kadar bünyeye iyi gelse de “Beterböcek Beterböcek” ancak ilk filmin hatırından dolayı o büyük alkışı yeniden hak ediyor olabilir. Serinin üçüncü filmi de muhtelemen gelecek ve o sihirli söz tamamlanacak: “Beterböcek Beterböcek Beterböcek!”