Advertisement Advertisement

DÜŞLE GERÇEK ARASINDA, ÖYKÜ İÇİNDE ÖYKÜLER: “YUSUF’UN YERİ”


Kerim Özcan’ın kaleme aldığı “Yusuf’un Yeri”, gündelik hayatın sıradan insanlarının, kendileri kadar sıradan olan ancak Özcan’ın düş dünyasının içinde gerçeğe de yanaşmaktan kendini alıkoyamayan on öyküden oluşuyor.

YAZI: BURAK SOYER
soyerbrk@gmail.com

2017 yılında yayımladığı “Gündoğumu” romanıyla okurun radarına giren Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim üyesi Kerim Özcan, bu kez makas değiştirerek “Yusuf’un Yeri” adlı bir öykü kitabıyla karşımızda. A7 Kitap etiketiyle yayımlanan kitap, gündelik hayatın sıradan insanlarının, kendileri kadar sıradan olan ancak Özcan’ın düş dünyasının içinde gerçeğe de yanaşmaktan kendini alıkoyamayan on öyküden oluşuyor.

“Yusuf Yeri”ndeki öyküleri, masallarda olduğu gibi öykü içinde öykü biçiminde kurgulayan Kerim Özcan, karakter ve olayları eşit mesafede tutup birinin diğerinin önüne geçmesini engelleyerek sahiciliğinin derecesini yükseltmeyi başarıyor. Ömrünün bir kısmı tuğla gibi felsefe kitaplarının arasında, kalan kısmı da o kitaplarda yazanları zarafetinden ödün vermeden torunu yaşındaki çocuklara anlatmakla geçmiş. Sonrasında “esrik”liğini fark edip anlamı derbederliğin dibinde arayan felsefe öğretmeninden, yevmiyesini çıkarmak için geceyi gündüze katan konsomatrisin dumanlı kafayla yaptıkları muhabbetin derinliği de var kitapta, kapısında hazır ve nazır bekleyen ölümü genç bir bedende bulup kendisini bekleyen sona mutlu bir şekilde gitmek isterken ölmekten de beter bir hâle düşen kanser hastası da.

Oğlunu elem bir kazada kaybettiği için cıvataları yakmış, yağmur, kar dinlemeden bütün zamanını oğlunun öldüğü kaldırımda geçiren kadının acıklı öyküsüyle, camdan ona bakarak, hikâyesini gıybete dönüştüren tuzu kuru kadınların ayrı öyküsü de kendi çapında, bambaşka birer öyküye dönüşürken, olmak istemediği bir ortama, asla olmaması gereken bir arkadaşıyla gidip şarabın dibinde kendini rezil ettikten sonra ne olup bittiğini hatırlamayan, sadece arkasını değil, yeri göğü peşinden toplayan o küçümsediği arkadaşından da ayrı bir öykü çıkarıyor Kerim Özcan, yerinde kavak yellerinin dahi uğramadığı elma bahçesinde mazisini arayan genç bir kadının halasından da. Hikâyeler, mazinin birer eseri olduğu için hiç bitmiyor kitapta. Ve ceplerini yarım kalmış mazileriyle dolduranla nihayetinde “Yusuf’un Yeri”nde toplanıyor söz vermişçesine. Herkes yüklü. Kimi neşeyle, kimi kederle. Ne çıkmaz sokakları delip geçmişler, ne çıkmaz sokaklardan geri dönmüşler gelip aynı kadehin çıkardığı sese kulak kesiliyor tüm içtenlikleriyle. Vakit onlardan azade ilerlerken “Yusuf’un Yeri”nde, birer birer hafifliyor hepsi. Muhabbetlerini de yolluk niyetine yanlarına alıyorlar…

Kerim Özcan, öyküleriyle “Yusuf’un Yeri”nde okuru kendisine en yakın gelecek yerden yakalıyor. Derdi, tasayı, sevincin aynısını, kitabı okuduğumuz an içinde dünyada milyonlarca kişinin yaşayabilme ihtimali üzerine düşündürtüyor. Konuşma diline hayli yatkı bir biçimle aktardıkları ayrı bir samimiyetle okurun zihnine, gönlüne işlerken, olanları, olacakları, “İnsanız nihayetinde!” diye karşılayıp rotası belli istikametine devam ediyor.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media